Gönderen Konu: Peygamberlik, Hilafet Siyaset  (Okunma sayısı 505 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 6603
Peygamberlik, Hilafet Siyaset
« : Ağustos 15, 2024, 08:12:36 ÖÖ »


Peygamberlik, Hilafet Siyaset

Peygamberlerin hilâfeti/siyasi konumları, görev ve yetkileri, egemen zalim güçler tarafından insanların dikkatinden uzak tutula gelmiştir. Onların özellikleri inanç ve ahlâk kavramlarıyla/konularıyla sınırlandırılmış, hukuk ve siyaset yok sayılmıştır.

Hz. Musa as ile Firavun arasındaki mücadele; hak-batıl, tevhid-şirk, adalet-zulüm, özgürlük-esaret, düzen/din/egemenlik mücadelesi değil miydi?

*Allah Teâlâ, peygamberlerini yeryüzünde “iyilikleri emretmek, kötülükleri de yasaklamak” göreviyle göndermiştir.” (İ.Gazzali r.h.) *Ümmet âlimlerinin çoğunluğu, şeriatın, dünya ve ahirette kulların maslahatlarını gerçekleştirmek için indirildiğinde görüş birliğindedirler.” (İbnul Kayyım r.h.) *Hadid/25. ayeti, bütün semavî mesajların maksadının, yeryüzünde adaletin sağlanması olduğunu bildirir.” (Prof. Dr. Yusuf el Karadavi r.h.).


*Allah’a ve Rasulu’ne itaat edenler, kendilerine nimet verilen nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaklardır. Onlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisa/69)

*Ey müminler! Allah’a, Rasulu’ne ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. İhtilafları, Allah’a ve Rasulu’ne arz edin...” (Nisa/59) *Resulü’ne biat eden, Allah’a biat etmiştir...” (Fetih/10)

*Biz, bütün peygamberleri, Allah’ın cc izni/emri doğrultusunda, kendilerine itaat edilsin diye gönderdik.” (Nisa/64). *Her ümmete: Allah’a cc kulluk edin ve taguttan kaçının” diye tebliğde bulunan bir peygamber gönderdik…” (Nahl/36)

Kulluk ile hilâfet, O’nun (sav) şahsında, en güzel bir şekilde temsille hayata yansıtılmıştır. Tebliğde ve temsilde mükemmellik...

Rasulullah (sav), her yönden bütün insanlara en güzel örnektir. Abdiyyette/kullukta da hilâfette/imamette/devlet başkanlığında da en güzel örnektir.

*Resulullah (sav) insanlara nisbetle Halifetullah/Allah'ın dünyadaki temsilcisi/vekili/hükümdar, Allah Teâlâ’ya nisbetle de bir kuldur. Önce kul, sonra Resûl. Abduhu ve Resulühu… Hükümranlık/egemenlik sınırı, kulluk sınırlarını aşamaz; kulluk sınırları, rububiyet, uluhiyet, mabudiyet sınırlarının içindedir. Rasulullah’ın (sav) da Allah Teâlâ’nin hükümlerine/emir ve yasaklarına muhalefeti/aykırılığı söz konusu değildir. Allah'a cc ve Resulü’ne (sav) itaat, kayıtsız ve şartsızdır; emir sahiplerine itaat ise şeriatla/marufla sınırlıdır; aykırı olamaz; aykırılıkta insanlar için itaat sorumluluğu yoktur… Resulü'ne (sav) itaat, Allah Teâlâ’ya itaattir.

Müminler, Rasulu'ne (sav) ittiba/itaat ederek, Allah'a cc kulluk edebilirler.

“DİN kelimesi Kur’an’da hem uluhiyyeti hem de ubudiyyeti ifade etmektedir. Buna göre din, Halik ve Mabud olan Allah’a nisbetle “hâkim olma, itaat altına alma, hesaba çekme, ceza-mükâfat verme”; mahluk ve abid olan kula nisbetle” boyun eğme, aczini anlama, teslim olma, ibadet etme”dir. Din de bu iki taraf arasında münasebeti düzenleyen kanun, nizam ve yoldur.”: *Allah Teâlâ ile insanlar arasında ruhlar âleminde karşılıklı bir sözleşme yapılmıştır. (Araf/172) * Bu sözleşmemizle/ahitleşmemizle, “işittik, itaat ettik” ahdimizle dünyada sınavdayız. (Maide/ 1, 7 Mülk/ 2, İnsan/2), Allah Teâlâ’nin iradesine, rızasına, nizamına uygun bir hayat yaşayacağımıza, şirke düşmeyeceğimize, tağutlardan sakınacağımıza, ilahi mesaj ve rehberlere uyacağımıza ilişkin söz vermişiz. Bu takdirde, Rabbimiz de bize, hem dünyada hem de ahirette güzel bir hayat sözü vermiştir. (Nahl/97, 112).

*Dünyada ancak sadece Allah’a cc kulluk edeceğimize, şirkten, tağutlardan sakınacağımıza, söz vermişiz.

(Zariyat/56). *Yeryüzünde “hilâfet” yetkisiyle, görevleriyle, kulları olarak bulunuyoruz. (Bakara/30). *Tevhidimizle şehadetimizle, kulluğu da, emaneti de, hilâfeti de üstlenmişiz, kabul ve ikrar etmişiz.

(Ahzab/72) *Bu ahdimizi, Fatiha ile her namazda kırk kez hatırlıyor, ahdimizi, imanımızı yeniliyoruz. (Fatiha/5) Sonuçta, ahde vefalı olanlar kazanacak; olmayanlar da kaybedecek...

Din, hilâfet, mabudiyet, ubudiyet, itaat, biat, imamet, rububiyet, uluhiyet, velayet istişare, emir-yasak, ceza vb. kavram ve kelimeler hukuki/siyasi niteliktedir. Din; özünde/temelinde siyasi/hukukî mahiyetteki bir sözleşme/ahitleşme/biatleşme/andlaşmadir; tevhiddir. İki taraf da karşılıklı taahhütte bulunmaktadır:

insanlar/kullar dünyada/hayatta ilahi yasalara uyarlarsa (şirk koşmaksızın) karşılığında hem dünyada hem de ahirette güzel bir hayat vaadi var. (Araf/172, Fetih/10, Fatiha/5, Nahl/ 97, 112, Nisa/ 59, 64, 69)

Fatiha’da da bu ahdimizi yeniliyor, anıyor, tekrar ediyoruz. “Ancak sadece Sana kulluk/itaat ederiz; (tağutlardan kaçınırız)... (Fatiha/5)

İslâm dininin temeli, özü, ruhu, anlamı olan Kelime-i Tevhid/şehadet, mahiyeti itibarıyla ruhlar âleminde Rabbimizle yaptığımız İlahi-kulluk sözleşmesidir.

(Araf/172) Anılan sözleşmeyle, bu ağır kulluk/hilâfet emanetini, insan olarak üstlenmişiz; bu sözümüzle de dünyada sınavdayız. (Bakara/30, Ahzab/72, Zariyat/56, Mülk/2, İnsan/2).

Kelime-i tevhidimiz/şehadetimizle, Allah Teâlâ’nin dinini/İslamiyet’i kabul ile, O’nun cc nizamına/egemenliğine girmiş, tüm emir ve yasaklarına/sünnete uyarak yaşamayı kabul etmiş oluyoruz.

Gönderilen bütün ilahi mesajlar/peygamberler; insanları tevhide/adalete, tağutlardan da sakınmaya çağırmıştır. (Nahl/36)

Sözleşmeye uyan, sözüne vefalı olanlar kazanacak; sözleşmeyi bozanlar da kaybedecek. Bu nedenle, günde namazlarda kırk kez (Fatiha/ 5 ile) bu sözümüzü anmak ve tekrarlamak ihtiyacındayız.

Kelime-i tevhidimizle/şehadetimizle; Allah Teâlâ’nın dini İslam’a/yoluna/hâkimiyetine/egemenliğine girmiş, lehimize ve aleyhimize olan bütün hükümleri kabul etmiş, aykırı olanları da reddetmiş oluyoruz. Bir insanın, bir devletin egemenliğini seçerek, o ülke vatandaşı olması gibi. Vatandaşlık, kulluğa benzer. Siyasi ve hukukî ilişkiler yönüyle. Zamanımızdaki en büyük sorunlardan birisi de, kulluğumuzla vatandaşlığımızın çelişmesi, karşıtlığıdır. Hem iyi bir Müslüman hem de iyi bir vatandaş olmak, ne kadar mümkündür; mümkün müdür?

Kelime-i tevhid/şehadet; sadece, Rabbimiz’le aramızdaki itikadi bağ değildir; bizi, aynı zamanda O’nun cc egemenliğine/hükümlerine, buyruklarına kayıtsız şartsız itaatle bağlayan, siyasi/hukukî mahiyette bir söz(leşme) ikrardır; sadece O’nun cc kulluğunu kabulle/, sadece O’na cc kul, teslim olmaktır. Kimlik, kulluk beyanıdır.

 Tevhid; sadece Rabbimizle aramızdaki itikadi bir ilişki (iman)değildir; aynı zamanda kabullendiğimiz, beğendiğimiz, hayatımızı her yönüyle en güzel şekilde düzenleyen, ilahi adalet nizamıdır; seçtiğimiz ekmel, hak dindir; en doğru yoldur; en güzel hayat tarzı ve doğru dünya görüşüdür de...

*İnsanın; yeryüzünde "Halifetullah" ve "Abdullah" kimliğiyle, hem adaleti sağlamak hem de yeryüzünü imar görevleri var. (Bakara/30, Hadid/25, Nahl/90, Hud/61)

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ; insanı en güzel surette, mukerrem yaratarak; kulluk emanetiyle, Kendisine yeryüzünde “halife” olmakla (adıyla, iradesiyle yeryüzünde adalet ve imar görevleri/yetkileriyle) şereflendirmiştir. (Bakara/30, Ahzab/72, Zariyat/56, Hadid/25, Hud/61, Nur/55, Nahl/90). Hilâfet kapsamında yönetim, temsil, vekâlet yetki ve görevleri vardır. Halifetullah, yeryüzünde kul olarak ilahi iradeyi temsille adalet ve imar görevlerini yerine getirmeye/ilahi egemenliği sağlamaya çalışacaktır. İlahi emanete, vekâlete, adalete riayet edecek; ilahi sınırları aşarak kendi keyfine/iradesine uymayacak, sapmayacak, zulmetmeyecek, tağutlaşmayacak. İki zıt tercih yeteneği de, özgürlüğü de insana sınav gereği verilmiştir.

Bu kadar acziyetle, önce emaneti üstlenmeye, sonra da çılgınca hiyanete/isyana cür’et; zulüm ve cehalet değil midir?

Hilâfet görevi, yetkisi; yeryüzünde ilahi hükümlerin uygulanarak, adaletin/temel hakların korunması, sağlanması ile dünyanın imarını gerektirir. (Bakara/30, Hadid/25, Nahl/90, Hud/61)

 Adil siyaset; dünyalık ücret almaksızın, "Hakk rızası için halka hizmet" aracı olarak, şerefli bir meslek/Peygamberler mesleğidir. Siyaseti, bu amaçla yapanlara selâmlar, saygılar...

Allah Teâlâ’nın; adaletin, temel hakların korunup sağlanması, yeryüzünün imarı görevleri siyaset/devlet/hilâfet kurumunu zorunlu kılıyor. (Hadid/25, Nahl/ 90, Nisa/58, Hud/61, Nur/55, Hac/41)

Kulluk sözleşmemizle Allah’a cc verilen sözler, dünyada halifeleri peygamberler ve şeriatla hükmeden “ulul emir”/emir sahibi âlimler ve yöneticiler eliyle yerine getirilir. (Fetih/10, Nisa/59)

Fatiha’nın, Kur'an'ın; Kur'an’ın da önceki ilahi mesajların anlamını içerdiği; Kitabın anası ve başlangıcı olduğu belirtilir. Fatiha’da Allah Teâlâ'nın sıfatlarından beş tanesi zikredilir: Uluhiyet, Rububiyet, Rahmaniyet, Rahimiyet, Malikiyet... (Risale-i Esadiye)

Allah Teâlâ; haramlarını helal, helallerini de haram yapmak yetkisini peygamberlerine de, yöneticilere de vermemiştir. Bunun ihlali, rububiyetin ihlali ve şirktir.

Şirk de affedilmeyecek en büyük günah ve zulümdür. (Nisa/48, 116, 119 Tevbe/31)

Enbiya/105. Ayet-i kerimede; Allah Teâlâ’nın, yeryüzüne, salih kullarını mirasçı/hükümran kılacağı vurgulanır. Bu ayetin birçok tefsirinden birisi de, Celâl Yıldırım Hoca’nın (rh) anılan ayetin tefsirinde geçen aşağıdaki cümleleridir: “Kıyamet’e yakın bir çağda İslâmiyet iyice gelişecek, birçok milletler kurtuluşu, huzur ve güveni onda bulacak ve böylece Hz. Muhammed’e (as) gerçek ümmet olan “salih” kullar, yeryüzüne vâris olacaklar. Nitekim, bunu destekler mahiyette hadisler rivayet edilmiştir.”

Bu umutla, müjdeyle duayla… Vesselam…

Bahaddin Elçi.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53