CENNETİN VİZESİ İMANDIR
İnsan, sadece etten ve kemikten bir varlık değildir Bir de manevî yapısı, yani ruhu vardır Nasıl ki bedenimizi beslemek için ekmek ve suya ihtiyacımız varsa, ruhumuzu beslememiz için de bazı gıdalara ihtiyaç vardır Ruhî gıdaların en başta geleni îmandır
Ruh, îmanla beslenmezse gelişemez, cüce kalır Peki, düşünelim; gelişen bir vücuda karşı gelişmeyen bir ruh neye benzer acaba? Bu olsa olsa küçük motor takılmış büyük bir vasıtaya benzer herhalde
Îman, insanları her türlü hastalıktan koruyan Rahmânî bir aşıdır Hayat iksiridir Kurtuluş ümidini kaybedip karanlıklarda bocalayan insanları huzur ve emniyete kavuşturan, onları kula kul olmaktan kurtaran hep îmandır İnsanoğlu, maddî ihtiyaçlarını ne kadar iyi temin ederse etsin; ister semalarda dolaşsın, ister denizlerin dibini didik didik etsin, inanmadığı müddetçe huzursuz olmaya devam edecektir ALLAH Teâlâ; “Kim ALLAH’a îman ederse ALLAH onun kalbine hidayet (ferahlık, huzur ve istikamet) verir ALLAH her şeyi hakkıyla bilendir”(et-Teğâbun, 64/11) buyurmaktadır O halde diyebiliriz ki:
Kim ruhunda bir sıkıntı duyuyorsa îmana koşsun
Kim dert ve ıstıraplarını dindirmek istiyorsa îmanı arasın
Kim saadet ve huzur istiyorsa îmana gelsin
Kim gönül bahçesinde mutluluk çimeni yeşertmek istiyorsa îmana sarılsın
Îmanla ve bunun yanında ibadetleriyle ruhunu besleyen bir Mü’min kötülük işleyemez Dolandırıcılık, sahtekârlık, hırsızlık edemez Yalan söylemez, başkalarının hak ve hukukuna tecavüz edemez Namaza inanan ve kılan kimse, ruhunu kuvvetlendirir, miraca yükselir Oruca inanan ve tutan kimse, nefsini kötülüklerden uzaklaştırır ve temizler
Zekâta inanan ve veren kimse, cimrilik ve mal ihtirasından kurtulur Hacca inanan ve giden kimse, gurur perdelerini yırtar Kısacası îman zevki apayrıdır Bu öyle bir zevktir ki, hiçbir güç ve kuvvet onu yok edemez Nitekim îman ettikleri için işkenceler karşısında doğruluktan ayrılmayan nice güzide tablolarla doludur İslâm tarihi
Îmanından dönmesi için kızgın kumlar üzerinde ve güneş altında göğsüne kocaman kayalar konmak suretiyle eziyet edilen Bilal-i Habeşî’ye “ALLAH bir!” dedirten kuvvet, îmandan başka ne olabilir ki?! Îmandan dönmedikleri için kılıç darbeleriyle İslâm’ın ilk şehitleri olma şerefine nail olan Yâsir (ra) ailesine bunu yaptıran, îmandan başka hangi duygu olabilir ki?!
İşkenceler altında darağacına götürülürken, “Yerinde Muhammed’in olmasını ister misin?” sualine “ALLAH’a yemin olsun ki, değil yerimde olmasını, Medine’de yürürken ayağına bir dikenin batmasına bile gönlüm razı olmaz!” karşılığını veren Hubeyb’e bu sevgiyi îmandan başka ne verebilir ki?!
Îman, öyle önemli ve kul için hayati bir gerçektir ki, İslâm’ın beş şartından ilki olarak karşımıza çıkmaktadır Ancak, dilimizle kabul ettiğimizi kalbimizle de iyice kabullenmeliyiz ki, biraz önce verdiğimiz Sahâbe-i Güzin efendilerimizin îman örneklerindeki güzellik ve samimiyete bir nebze olsun kavuşabilelim Yani taklîdî bir îman ile yetinmeyelim, bilinçsizce yaşamayalım Îmanımızı Rabbimiz ve Habîb’inin sevgisi ile besleyelim
İnanma gücü, kişiye dünya ve âhireti açısından lütfedilmiş büyük bir rahmettir Bir şeye inanmayan, o şeyi doğal olarak reddeder ve muhatabını sevmiyorsa söylenilenler doğru bile olsa kabule yaklaşmaz "Ne diyor acaba? Söyledikleri doğru ise kabul etmeliyim!" diye, üzerinde düşünmez bile Kuru inadın esiri olur Nitekim Peygamberlerin söyledikleri hakikatleri insanlar ya sevgisizlik, ya da inatları sebebiyle inkâr etmiştir
Hayatın zevk ve lezzetinden, onlardan zarar görmeden istifade etmek isteyenler, onu îmanla hayatlandırmalıdır Her şey îman sırrında gizlidir Çünkü îman, kalp ve vicdanlara rahmet nurları döken ilâhî bir duygudur İnsan aşırılıktan îman ile kaçar, doğru yolu yine îman ile bulur Îman insanı, inandığı konuda gerekeni yapmaya zorlar Nihayet hayır üzere netice hâsıl olur ALLAH'a inanan kul sonunda azaptan kurtulur Nebî (Selamün Aleykümv)’e îman ve emirlerine, örnek hayatına uymak ise kulu ALLAH'ın rızasına vasıl eder Cennet’in yolunu kolaylaştırır, en büyük kurtuluşa iletir
Îmanın gücüyle ilgili söylenebilecek çok şey vardır; ama en önemlisi, inandığın şey bir gün anladığın, aklettiğin ve olması gerektiği veçhile sevdiğin olur Çünkü inandığın için üzerinde düşünür, tefekkür edersin Sonuçta aklının ve gönlünün kabul edeceği deliller içini doldurur Gerçekten seversin Görmediğin halde görür gibi inanırsın O vakit gayenin önünden tüm perdeler kalkmış, güneşin rahmet tecellilerini setreden engeller zayi olup gitmiştir Bir de sevgi dolu îman ile takva ve edeb bütünleşirse;
“Şüphesiz ALLAH’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetlerde, ırmak başlarındadırlar Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler” (el-Kamer, 54/54, 55)
“Rabb’inin huzurunda (hesap vermek üzere) duracağından korkan kimseye iki cennet vardır” (er-Rahmân, 55/46)
Yüce Mevlâmız bizlere de îmanın lezzetini tatmayı nasip eylesin!
Amin...