TEKNOLOJİ VE İSLÂMİYET
Kur’an-ı Kerim¸ Maide sûresinin 14. ayetinde teknolojiye işaret etmektedir. Kur’an bu işaretinde¸ teknolojinin Hıristiyan medeniyetine verilmiş bir ceza olduğunu belirtmektedir. Bu ayetlerin bu şekilde tefsiri şüphesiz yenidir. Ayette kullanılan “yesnaun” lâfzı “yamelun”¸ “yefalun” gibi işlemek¸ yapmak değil de sanayi “kelimesiyle” aynı mânâ kökünden gelmiş bulunmakta ve böylece “sanayi toplumuna” açık bir şekilde işaret olunmaktadır.
Demek ki¸ 1400 sene önce indirilmiş ve ebediyen meriyetini muhafaza eden bir ilâhî mesajla karşı karşıyayız. İslâm’ın mesajıdır bu. Teknolojinin ölümcül mesajının sefası da İslâm’ın bu mesajıdır. Nitekim¸ bugün sanayi toplumunun birçok evlâdı¸ İslâm’ı seçmektedir. İslâm’ın mesajı ebedî ve değişmez kaynak olarak ortada durmaktadır. Amma¸ onun hayata geçirilmesi ve insanlığa tebliğ noktasına gelince iş değişmektedir.
Sanayi toplumunun hücumu karşısında bulunan İslâm dünyası¸ kendi mesajını Batı’ya değil çoğu zaman kendisine iletecek güçten mahrum kalmaktadır. Batı’nın kötü bir taklitçisi¸ takipçisi ve müşterisi rolüne mahkûm kalmaktadır. Bugün Batı¸ İslâm’a hâl⸠yedi sekiz yüz sene evvelki İslâm mütefekkirleri kanalıyla yaklaşabilmektedir. Meselâ Mevlâna¸ mesela Muhyiddin-i Arabî… Çağdaş İslâm mütefekkiri bulamamaktadırlar.
Milletlerarası politika sahasında da İslâm dünyası¸ İslâm mesajından çok¸ dünyevî alâkalara itibar etmektedir. Halbuki insanlığa İslâm’ın mesajını verebilmek için bugün İslâm dünyasının çok büyük mâlî imkânları da bulunmaktadır. İslâm dünyası¸ silâhlanmaya sarf ettiği milyarlarca doları¸ dünyanın geri kalmış ülkelerine Kur’an’ın ölçüsü içerisinde dağıtsa¸ insanî gayeler¸ insanî tefekkür yolunda harcasa¸ en kaba mânâsıyla İslâm’ın propagandasını¸ reklâmını yapsa dünyanın havası değişir.
İslâm dünyasının kültür değerlerini batıya tanıtmak için gerekli mâlî kaynakların temin edilmesi hâlinde bütün dünyanın susamış olduğu ahlâkî mânevî değerler sahiplerini¸ bekleyenlerini bulacaktır.
Bunun neticesi olarak da İslâm ve dolayısıyla İslâm dünyası lâyık olduğu itibarı hiç olmazsa ahlâkî¸ fikrî sahada kazanacaktır. Halbuki¸ bir politika isterisine tutulmuş bulunan İslâm ülkeleri¸ değil Batı’ya bir sulh ve selâmet örneği olmak¸ kendi aralarında en pahalı ve inatçı harpleri sürdürmek sûretiyle¸ İslâm hakkında beslenen ümit ve iyi niyetleri yalanlamakla meşgul görünmekteler.
Afganistan’ı Ruslar işgal ederken¸ iki İslâm ülkesi de birbirlerini mahvetmek için senelerdir milyarlarca dolar harcadılar. Hiçbir çağda bir dünyanın¸ kendisinin kötü propagandasını yapmak için böyle milyarlarca dolar ve yüzbinlerce insan feda ettiği görülmemiştir.
Kısaltırsak insanlığın karşısında “faydalı”nın ve “meşru”nun sınırlarını zorlayan bir teknolojiyi ıslah etmek ve onu ahlâkî ve manevî bir istikamete yönlendirmek gibi mühim bir mesele var. Bu derdin üstesinden gelebilmek için de en az bugünün ilim ve teknik seviyesini bulmak ve bugünün manevî ve ahlâkî seviyesini çok aşmak şarttır.
Bugün Doğu’da ve bilhassa Doğu ile Batı arasında bir medeniyet köprüsü olan İslâm’ın rönesansını hazırlayan ilmî faaliyetleri vardır. İslâm’ın tekniğe büyük hizmetleri vardır. Doğunun diğer medeniyetleri böyle değildir. Onlar Batı tekniğini olduğu gibi alacaklar ve hastalanacaklardır. En azından Batı karşısında “şahsiyet” olamayacaklardır. Bir batılı düşünürün çok düşündürücü bir sözü vardır. “Barut¸ pusula ve matbaa ilk defa Çin’de kullanıldı amma¸ donanma İngiltere’de¸ “efkâr-ı umumiye” Avrupa’da doğdu.”
Teknolojiyi geliştirici çalışmalar kadar ve belki de ondan daha fazla “teknoloji”yi yönlendirici¸ meşrutiyetle sınırlandırıcı¸ ahlâkî ile yükseltici¸ manevî ile kanatlandırıcı fikir çalışmaları daha büyük bir ehemmiyet kazanacaktır.
Batı’nın medârı iftiharı olan “efkâr-ı umumiye”sini bile bugün teknoloji şartlandırmaktadır. Halbuki¸ teknolojiyi¸ hadd-î aslî’sine irca edecek ve sadece insanlığın hayrına ve saadetine yönlendirecek bir efkâr-ı umumiye gerekmektedir. Bugün¸ bunu da herhalde “teknoloji” yapacak değildir. Amma bu yeni efkâr-ı umumiyyeyi meydana getirecek potansiyel¸ “teknoloji”yi de sevk ve idare etmiş olacaktır.
Kur’an-ı Kerim’de Maide sûresinin 14. ayeti teknolojinin kaynağı¸ tarlası¸ meyvesi olan sanayin insanlık için ne kadar büyük tehlikeler taşıdığını belirtmiştir. Aynı ışığın altında teknolojik ve teknik araştırmalara girişmek İslâm düşüncesinin borcudur.
Veli mühendisler (teknologlar) yetiştirmek de İslâm medeniyetinin borcudur.