Ahlak Polisi Ne İşe Yarar?
Hemen hemen her gün gazete manşetlerinde veya üçüncü sayfalarında kaybolan çocuklarla alakalı bir yazı mutlaka okuyoruz. Bu çocukların büyük bir kısmı kız çocuğu. Bunların çoğundan haber alınmıyor, haber alınanlar da, ya kirletilmiş hayatı kararmış, ya da cesedi bulunuyor. Bunu haberlerden okumak veya dinlemek artık kanıksadığımız tabii bir durum gibi olmuş. Yani bizi dehşete düşürmüyor artık.
TBMM Kayıp Çocukları Araştırma Komisyonu'na Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen bilgi notuna göre kayıp çocuk sayısının artışı engellenemiyor. Emniyet, kaybolan çocukların yüzde 30'unun Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı kurumlardan ayrılıp geri dönmeyenlerden oluştuğunu, yüzde 65'inin kız, yüzde 35'inin erkek olduğunu ifade etti. Çocukların yüzde 60'ı 16-18 yaşında, yüzde 30'u 13-15 yaş arasında, yüzde 10'u ise 12 yaşın altında. Kızlar "gönül ilişkisi, aile baskısı", erkek çocuklar "macera hevesi, iş bulma" gibi umutlarla evlerinden ayrılıyor ve kayboluyor.
Bir devleti ayakta tutan hiç şüphesiz adalet ve ahlaktır. Bunların beraber korunması lazımdır.
Bir Babanın Çaresizliği
Son zamanlarda “aile içi şiddeti önleme” adı altında çıkarılan yasa da, aile reisinin çocuklarına sahip çıkmak niyetiyle disiplin uygulamasını zorlaştırıyor. İsterseniz şahit olduğum bir olayı size aktarayım umarım konumuz daha iyi anlaşılır.
Daha önceki yıllarımda üniversite sınavlarına hazırlayan bir dershanede yöneticilik yapıyordum. Bir ara devamsızlığı olan bir kız çocuğunun hal ve davranışları dikkatimi çekmişti. Bu çocuk her gün saatinde dershaneye bir erkek ile beraber geliyor ve dershanenin kapısında ayrılıyorlar; kız dershaneye giriyor ve delikanlı kayboluyor. Akşam yoklama defterine bakınca bu kızın derse girmediği görülüyor. Yani dershaneye geliyor ama derse girmeden bir yerlere gidiyor. Bunu takibe aldık, dershanenin biraz uzağında bir kafeye takıldığını tespit ettik. Gidip o kafeden kız çocuğunu aldım ve ailesini çağırıp onlara teslim ettim. Kaydını da sildik. Daha sonra aradan yaklaşık bir ay geçmişti babası beni ziyarete geldi, adamın eli alçıdaydı. Ve bana şunları anlattı:
Hocam bir süredir kızım eve gelmiyor nerede olduğunu da bilmiyorum. Kaymakamı ziyaret ettim, bana dedi ki: ‘Kızın için bir şey yapamayız, zira o 18 yaşında.’ Daha sonra emniyet müdürünü ziyaret ettim perişanlığımızı anlattım ‘Tek çocuğum kayıp’ dedim. O da bana ‘Yapacağım bir şey yok’ dedi ‘zira o 18 yaşında’ Ben emniyet müdürlüğünden umutsuz, çaresiz çıktım bahçede kahrımdan bayılmışım. Kendime geldiğimde sinirimden elimi duvara vurdum ve kolum kırıldı. Evet, hocam durumum bu. Ben ne yapayım söyler misiniz?" diyerek ağlamaya başladı. O günü hiç unutmam bir babanın çaresizliğini izlemiştim ama ben de bir şey yapamıyordum.
Hepimiz anne babayız; elimizi vicdanımıza koyalım. Çocuğumuz on sekizine bastı diye, artık onun üzerinde anne babalık hakkımız bitiyor mu? Onun henüz mantıklı kararlar verebilecek bir olgunluğa sahip olmadığı gördüğümüz halde, gelip geçici duygularla hareket etmesine göz mü yumacağız?
Peki, kızımızın başına bir felaket geldikten sonra onu kim geri getirecek? Bunun hesabını kimden soracağım?
Eski zamanda on sekiz yaşına gelen bir genç evlenip evine bakıyordu ama günümüzde bakıyoruz ki, on sekiz değil yirmi üç- yirmi beş yaşındaki gençler bile daha oyun eğlence peşinde. Bugün İngiltere gibi birçok ülkede kanunen reşit olma yaşı 21’dir.
Ülkemizde de gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Kızlarımızın Ağaç Kadar Kıymeti Yok mu?
İnternet üzerinden her gün onlarca belki yüzlerce çocuk kandırılıyor ve karanlık şebekelerin eline düşüyor. Nice ailelerin ciğeri yanıyor, onurları kırılıyor.
Kaybolan bu çocuklar belli bir süre sonra evlerine dönecek yüzleri olmayınca bu sefer kimlikleri değiştirilerek devlete vergi ödeyen fuhuş işçileri oluyorlar. Bu ateş etrafımızı kuşatmıştır. Bugün, yarın herhangi birimizin başına da gelebilir.
Biz çevre yollarında, yoldan geçen arabaları durdurmaya çalışan kadınları görüyoruz, bunları devlet görmüyor mu? İlla bir cinayet işlensin, sonra mı polis ortaya çıkacak?
Biz halk olarak çoluk çocuklarımızla yaptığımız yolculuklarda bunları görüyoruz, utanıyoruz. Ankara’da Çankırı caddesinde gecenin bir saatinde yürürseniz mutlaka birileri gelir size edepsiz bir teklifte bulunur. O cadde üzerinde bulunan otellerin durumu herkesçe bilinmektedir. Bunu polis görmüyor mu? Ben şahsen bütün bu gördüklerimi polise ihbar etmişim ama asla bir değişiklik yok. Yani kimsenin umurunda değil. Adeta kabul etmişiz gibi bir halimiz var.
Şu anki yasalarımıza göre zina etmek suç olmaktan çıkarılmış. Elbette bu durumda fuhşu ispatlamak da imkânsız bir hale geliyor. Birisi kızınızı kandırsa, tehdit ederek korkutsa veya uyuşturucu maddelere alıştırıp mecbur etse ve onu birilerine pazarlasa siz buna dur diyemiyorsunuz. Bu nasıl bir ülke?
Son zamanlarda bir takım çevreler, ağacı yeşili bahane ederek, “Hayat tarzımıza müdahale ediliyor. Böyle giderse yakında istediğimiz gibi serbestçe günah işleyemeyeceğiz” diye ortalığı birbirine kattı. Buna mukabil, asıl ayağa kalması ve dünyayı ayağa kaldırması gereken biz Müslümanlar, sanki memlekette her şey yolunda, güllük gülistanlık gibi hiçbir şey yapmıyoruz.
Meydanları asıl doldurması gereken bizleriz, ama bir şey yapmıyoruz. Bir masumun hayatı, üç beş ağacın hayatından daha mı değersiz? Üstelik felakete sürüklenen bir, üç-beş kişi değil, binlerce çocuktan bahsediliyor.
Evet, şunu unutmamamız gerekiyor, tarih boyunca hiç bir hak kendiliğinden verilmemiştir. Ve hiç bir ıslahat, meşakkatsiz, gayretsiz olmamıştır. Haklar alınır; bazen dayanışma ile bazen siyaset ile, bazen de savaşarak.
Oy vermekle iş bitmiyor, oy verip iş başına getirdiğimiz kadroları sürekli yönlendirmeli, cesaretlendirmeli, olumlu işlerinde desteklemeli, görevlerini ihmal ettiklerinde de ikaz etmeliyiz.
Bir memlekette iyiler en az kötüler kadar cesur olmadıkça iyilik tesis edilemez. Öyleyse biz de kayıp çocuklar için ve neslimizi bekleyen tehlikeler için hesap sormalıyız. Ayrıca çocukların kaybolmasına müsait olan bu yasal zemine de karşı çıkmalıyız.
Çocukların ve gençlerin kandırılması ile etkin mücadele etmek için, anne babaların haklarının yeniden düzenlenmesi için, gerekli hukuki tedbirlerin alınması için de mücadele etmeliyiz.