Gönderen Konu: Gençlik: Gençliğin Problemleri 2  (Okunma sayısı 213 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2004
Gençlik: Gençliğin Problemleri 2
« : Temmuz 01, 2024, 08:35:04 ÖÖ »


Gençlik: Gençliğin Problemleri    2

 DİSİPLİN VE TEMİZLİK

Çocuğun iç donatımının yanında, bedenî ve fizikî durumunun da aynı hassasiyetle ele alınması, sıhhatli bir terbiyenin gereği ve onun başda gelen esaslarındandır. Aslında, çocuğu insanlığa yükseltme ve onun yüce duygularını inkişaf etdirmeden ibaret olan terbiye, gönüldeki aydınlıkla dışdaki düzenin, ruhdaki yücelikle bedendeki âhengin elde edilmesiyle kemâle erer ve gayesine ulaşır. Diğer bir ifadeyle, terbiyenin hedefi; madde-ruh, ceset-kalb, dünya-ukba arasındaki zıdlığı, dezarmoniyi gidermek ve insan düşüncesini dağınıklıktan kurtararak ezelî âhenge ve vahdete ulaşdırmakdır.

Bu itibarla, sadece cesedin terbiyesini hedef alan kadim yunan, nasıl madde-ötesi herşeyi inkâr etmekle terbiyede "tavla tipi" varlıklar yetişdirerek, kendi insanını içi boş kof-yığınlar haline getirdi, öyle de, cesedi bütün bütün azleden eski Hintli, herşeyi anlaşılmaz bir rûh'a dayayarak, öbür kutubda değişik bir yanlışlığa düşdü. Birinde insanoğlu, göğüs adaleleri ve pâzularıyla çalım satan ruhsuz bir çılgın, diğerinde ise, cesedin humûdeti (1) ve ruhun saflaşmasıyla "Nirvânâ"ya ermeyi bekleyen bir miskin ve bir sefildir.

Oysa ki, ötelerden kaynaklanan bizim terbiye anlayışımızda, madde-ruh, ceset-kalb, burası ve öteler, birbiriyle anlaşır, uzlaşır ve bir bütünün değişik yönlerini aksetdiren bir vâhid haline gelirler.

Bu hususu esâs alarak," çocuğun terbiyesinde, rûhu işletdirip ötelere hazırlama ve kalbi inkişâf etdirerek hakikatlara âşinâ kılmanın yanı-başında, bedenî ve fizikî durumunun da katiyyen ihmâl edilmemesi lâzım geldiğine inanmaktayız.

Bu hususla alâkalı mütâlaâmızın, oyun ve sporla alâkalı bölümlerini, ilerde müstakillen ele alacağımızdan, burada sadece, düzen ve temizliğe temas etmek istiyoruz. Çocuğun, düzenli bir hayata alışdırılması, gelecekde yükleneceği vazifeleri eksiksiz olarak yerine getirmesi bakımından çok mühimdir. Belli bir yaşda, nizâm ve intizâm şuuruna ulaşdırılamamış nesiller, ne kadar da mâhir olurlarsa olsunlar, bütün hayatları boyunca, tek-elli, tek-ayaklı gibi hep mefluç yaşarlar.

Yuvadaki umumî âhenk ve düzeni aksetdirmesi bakımından, sadece, yeme-içme, yatıp-kalkma ve yiyip içdiği şeylerde itidalden ayrılmama, israfa girmeme gibi hususları intikâl etdirmekle yetineceğiz. Ailenin, yeme-içme ve yatıp-kalkmada, tatbîk etdiği ve uya-geldiği bir düzeni varsa, çocuğun hayatı, evde de evin dışında da fevkalade ritmik olarak sürer gider. Yoksa, büyük bir ihtimalle o. evden aldığı bu âhenksizliği toplum içinde de uğradığı her yere götürür ve hep, bir huzursuzluk kaynağı olur. Çok defa bu âhenksizlik, onun rûh ve kalbine de işleyerek, zevk-i ruhanisini kaybetmesine de sebebiyet verir. Vakıa, ba'zan da, ruhî bozuklukların ve çeşitli deprasyonların, çok ciddî olarak, hayatı te'sir altına aldığı görülür ki, bunun da behemehal sebepleri tesbit edilerek ortadan kaldırılması gerekir. Aksine, devam etdiği takdirde, bir "fâsit-daire"ye dönüşür ki, karşımıza, daha da endişe verici problemler çıkabilir.

Herşeyden evvel, çocuğun, bizim atmosferimiz içinde geçen hayatı çok ritmik olmalıdır. O, ev'e ne zaman dönmesi gerekdiğini, döndüğü zaman, nelerle meşgul olması, hangi işlerle uğraşması lazım geldiğini önceden bilmelidir. İçâleminin donatımı mı? Haricî İşlerin düzene sokulması mı? Okuma, yazma mı? Yoksa oyun ve eğlence mi?.. Bunlardan hangisinin ne zaman yapılacağı mutlaka ta'yin edilmeli ve çocuk, bir sürü karışık düşünce ve birbirinden farklı isteklerle karşı karşıya bırakılmamalıdır. Aksi halde, çocuğun bu mevzudaki karanlık ve karmaşık hali, hem kendi için hem de aile için zararlı olur. Aile ne kadar derli-toplu, çocuk da ne kadar zeki olursa olsun, yuvada ahenk bulunmadığı takdirde, bekledikleri şeyleri asla elde edemezler. Nasıl ki. bir kalbin atışları, aritmik olduğu takdirde, hızlı ve canlı da olsa hayra alamet sayılmaz. Öyle de, her ferdin hususî durumu hisaba katılarak, içinde nizam ve intizamın te'min edilemediği hane de semereli ve uğurlu sayılamaz. Hele o hanedeki çocuk, asla.!

Evet, hanenin en verimli hâli, en düzenli olduğu zamanlara göredir. Tam rantabl olması, tam âhenkli olmasına bağlıdır. Hız ve beceriklilik ise, düzensizliğin meydana getireceği ârızaların yanında, çok tesirsiz kalırlar.

Bundan başka yuva, yeme ve içmeyi, "sağlık prensiplerine uygunluk felsefesiyle" ele almalıdır. Bu da. büyük bir nisbetde, yemek vakitlerinin ta'yînine: yerken, isrâfdan ve mideyi tıka-basa doldurmadan kaçınmaya; düşünceye, iradeye ve beden sağlığına zarar veren şeylerden ictinab etmeye: keza, yenilen şeylerin temiz ve helâl olmasına bağlıdır.

Bu itibarla, henüz yediği birinci yemeği hazmetmeden ikincisine başlamak, vakitli vakitsiz sürekli birşeyler yemek ve daima mideyi dolu bulundurmak, hem bedene zarar, hem tedrici bir intihar hem de yüce Yaratıcının buğzetdiği bir keyfiyetdir. Bir de, alınan şeyler insan sağlığına zararlı, irade'ye fütûr ve zihne teşviş veriyorsa o, bütün bütün berbatdır!..

İsraf, Yaratıcının sonsuz nimetlerine karşı bir hürmetsizlik ve bir nankörlükdür. Evet, ölçüsüzce savrulup giden bu değerli nimetler, israf-da harcanıp gitdikleri sürece, kadirleri bilinemiyeceği gibi. "doyma noktası"na vardıkdan sonra alınmalarıyla da. asla zevk ve lezzetlerine erilemiyecekdir. Evet, israf eden gerçek iştihâyı kaybederek, yemeklerin çokluğu ve çeşitliliğine bağlı, yalancı bir İştihaya gider gömülür. Bu marazî-hal genişledikçe de, kalb ve ruh dairelerinin rağmma, memnû, gayr-i memnu demeden herşeyi midesine indirmek ister. Helâl ve haramın içiçe girdiği böyle cehennemî bir hayat düzeninde ise, sıhhatli ve mazbut nesillerin yetişmesini beklemek hayâlperestlik olur.

Esasen beslenme, tamamen bir disiplin işidir. Yemesini-içmesini disipline edebilmiş bir yuva. çocuğun kalbî ve rûhî hayatı adına, pek çok şeyi başarmış sayılabilir.

Evet, vücudun ayakda durabilmesi için mutlaka yeme'ye, içmeye ihtiyaç vardır. Ne var ki, bedenin sıhhati hisaba katılmadan alınan herşey, yine beden için zarar olduğu gibi, yerken, içerken kalbin, mide ve bağırsakların altında kalıp ezilmesi, nefsin rûha kemân çekmesi de, insanın kendi kendine kasdetmesi demekdir.

Ah, şu rûh'un kanatlarını kıran, kalbî hayat üzerine kezzap döken talihsiz oburlar!.. Keşke, yetişme dönemindeki gençleri sizlerden kurtarmak mümkün olabilseydi!..

Bir de çocuğa, yiyip, içmekden maksat ne olduğu behemehâl anlatılmalı ve bu hususda iknâ edilmelidir. Aksine o alışılageldiği şeyleri, emzik gibi "ilelebet" devam etdirir durur.. Şayet, ona birşeyler anlatmağa bizim gücümüz yetmiyorsa, bir hekim veya daha başka birisiyle görüşdürerek, maddî-ma'nevî sıhhati için elverişli bir gıda rejimine îrşâd edilmelidir.

Yatıp kalkmanın disipline edilmesi de aynı derecede önemlidir. Belirti zamanlarda ve belirlenmiş ölçülerle istirahat etmek, hem sıhhatimiz açısından hem de hayatımızın diğer bölümlerine ait düzen ve ahengi bozmamak bakımından zarurîdir. Gündüzün büyük bir kısmı çalışmaya, gecenin büyük bir bölümü de istirahat ve kalbi dinlendirmeye tahsis edilmelidir. Bunu değişdirmek katiyyen muvafık değildir. Fıtrata ait böyle birşeyi tebdile kalkışmak, toplumla çatışma, kâinat kitabıyla zıdlaşma ve sıhhata karşı işlenilmiş bir cinayet ve i'tisaf olur.

Yatıp-kalkma ve istirahatla alâkalı, herkes için geçerli olabilecek bir-iki önemli prensibin belirtilmesinde yarar görmekteyiz:

1- Aile fertlerinin hayatı, mutlaka nizâm altına alınmalıdır. Bir hânede, yatıp-kalkmaya gelinceye kadar herşey zabt u rabt altına alınmışsa, o aileye ait meselelerin büyük bir kısmı yoluna girmiş sayılır. Aksine, bir hânede hayat disipline edilmemiş ise, o yuvaya ait çok meseleler dağınıklık içinde ve sürüncemede demekdir.

2- İkamet edilen apartman ve yakın çevrenin hayat düzenleriyle, bizim hayat nizâmımız çatışmamalıdır? Yoksa onlar bizim, biz de onların hem istirahat anlarını hem de çalışma zamanlarını berbâd ederiz.

3- İstirahat ve çatışma, imkân nisbetinde belli bir zaman içinde ve belli saatlerde yapılmalıdır. Aksi halde, sürekli değişip duran yatıp-kalkma zamanları, uyku ile çalışmayı iç-içe kılar. Bu ise hem istirahatın hem de çalışmanın zedelenmesi demekdir.

4- Uykuya ait zamanı ihlâl edecek herşey den mutlaka kaçınılmalıdır. Ba'zen bir-iki bardak çay, ba'zen bir iki lokma yiyecek, ba'zen de bir can sıkıntısı bir gecelik uykuya mal olabilir. Dolayısıyle bir günlük işe de..

Temizlik

Yuva, çocuğa, ma'nevî kirlerden uzak kalmayı öğretmekle mükellef olduğu gibi: bedenini, elbisesini, oturup-kalkdığı yerleri de temiz ve düzenli tutmayı öğretme mecburiyetindedir.

Yuvadaki disiplin ve temizliğin, anne-babadan yavrulara geçdiği âlem-şümul bir kanundur. Her yavru, dünyaya gözünü açtığı zaman, yuvasında ve yuvacığında gördüğü şeyleri taklide uğraşır ve nev'inin taşıdığı istidatlarla, o istikametde varlığa erer. Hususiyle insan için bu mesele, fevkalâde önemlidir.. Çocuk, etrafını temiz ve düzen içinde görürse, bunun böyle olması lazım geldiğine inanarak, üstüne-başına, ve yatıp-kalkdığı yere, ona göre çeki düzen vermeye çalışır. Aksine, etrafını perişan ve etrafındakileri de kirli ve derbederlik içinde görürse, temizlik ve nizâm adına bütün istidatları körelir, miskinleşir. Artık kendi şahsî işlerinin dahi, başkaları tarafından yapılması lâzım geldiği zehâbına kapılır. Böyle bir hava ve iklimin, topluma nasıl tufeyliler yetiştireceği ise, her türlü îzahdan vârestedir.

Bu itibarla, terbiye prensipleri arasında, derli-toplu ve temiz olmayı öğretmenin ayrı bir yeri olmalıdır. Zira çocuk, ailesinden aldığı diğer hasletleri gibi bu meziyetiyle de, toplumun emrine girecek ve ona yararlı olmağa çalışacakdır. Ve yine bu meziyetiyle ailesinin yanında bulunduğu sürece yuvaya; tahsil döneminde kaldığı eve, barındığı yurda ve beraber kaldığı arkadaşlara bâr olmayacakdır.

Aslında inançlı ve ulu bir yola başkoymuş kimselerin, başka türlü olmalarını düşünmeye de, insanın gönlü râzı olmuyor. Nasıl olur ki, bu yol, günde beş defa abdest almayı; en az haftada bir defa tepeden tırnağa temizlenmeyi (gusûl), yemek yemeden önce ve yedikden sonra ellerin yıkanmasını, kezâ, uykudan kalkınca yıkanıp temizlenmeden ellerin ağıza götürülmemesini; saçın, bıyığın derli-toplu ve tırnakların kesilip temiz tutulmasını; hâsılı, hep kar gibi pırıl pırıl ve süt gibi dupduru ve tertemiz olmayı tavsiye ve teklif etmekde ve hattâ bunların bir kısmını fıtrat dan saymaktadır. Evet, böyle bir yolun yolcularının, isli-paslı ve tiksindirici olmaları kat'iyyen düşünülemez!

Yuvada iyi bir düzen ve temizlik dersi alarak yetişen nesiller, "Hıf-zu's-sıhha" (2) memuru gibi, toplumun yolunu kesen çeşitli hastalıklara karşı, birer "Koruyucu Hekim"lik vazifesi yaparlar. Bunlar, su cedvelleri, ayak yollan, nehir kenarları, ağaç altlan ve parklar bahçeler gibi umumun istifade edeceği yerleri, pisliklerden arındırır ve temiz tutarlar. Yuvada bu terbiyeyi alamamış talihsiz nesiller ise, her tarafı batırır ve çevrelerini yaşanmaz hale getirirler

Böylelerinin kuracağı dünyada, denizler bataklık, kanallar kirli, körfezler foseptik çukuru, nehirler azgın; köprüler yıkık, yollar da perişan olur. "Çevre sağlığı" ve "Koruyucu Hekimlik" gibi müesseselerin mevcudiyetine rağmen böyle bir dünyada, salgın hastalıklar, akla-hayâle gelmedik illetler, bin başlı bir dev gibi, toplumu ölümden ölüme götürür de kimse bunu önleyemez.

Hasılı, çocuklarda, iç derinliği, düşünce istikameti gibi, düzen ve temizliğe ait rûh ve şuur da, yine yuvada verilir. Orada geliştirilir ve oranın sürekli kontrolüyle devamlılık kazanır.

-------------------------------------------------------------------

(1) Humûdet: Soğuma. Zayıflama. Sönmeye yüz tutma.

(2) Hıfzu's-sıhha: Sağlığı koruma.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

 


* BENZER KONULAR

İslam İle İlgili Özlü Sözler Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:42:09 ÖÖ]


İş İşten Geçmeden Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:34:52 ÖÖ]


İnsanlar Neden Mutsuz Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:28:41 ÖÖ]


Siz O'na Döndürüleceksiniz. Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:22:36 ÖÖ]


Ömrümüzün Kısa Bir Muhasebesi Gönderen: gurbetciyim
[Bugün, 11:16:52 ÖÖ]


İhlas Olmadan Olmaz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:08:41 ÖÖ]


Ey Müslümanlar, Birleşiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:01:35 ÖÖ]


Pusulayı Doğrultalım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:53:39 ÖÖ]


Müslüman Gencin Hayat Prensipleri Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:41:51 ÖÖ]


Dünyâda Yaşayacağız Ahirette Tartılacağız Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:36 ÖÖ]


Ezvac-ı Tahirat’tan Hatice Validemiz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:23:59 ÖÖ]


Sözlü Veya Nişanlı Çiftler Birbirleriyle Görüşüp Konuşabilirler mi Gönderen: KOYLU
[Dün, 09:00:38 ÖÖ]


Allah inancında Annenin Etkisi Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:56:02 ÖÖ]


Osmanlı’da Hayvan Sevgisi ve Hayvan Hakları Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:52:19 ÖÖ]


Mal İle Cihad Etmek Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:47:23 ÖÖ]


Sünnetullâh’a Uygun Yaşamak Gönderen: KOYLU
[Dün, 08:40:07 ÖÖ]


Zulme Rıza Zulümdür Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:29:13 ÖÖ]


Biz yine Rabbimize yönelelim Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:23:09 ÖÖ]


Zihni ve Gönlü Bulanıklılar Sizlerle Hesaplaşmamız Bitmedi Bitmeyecek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:13:20 ÖÖ]


Düşman İçerde Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:02:38 ÖÖ]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41