GENÇLERE TAVSİYELER
Gençler!
Başarı ve mutluluk hayatın kendisidir. Başarısızlık ve mutsuzluk da yine hayatın kendisidir. Bu iki kavram fertlerin onları algılayış biçimiyle şekillenir. Kişinin, özümseme yetenek ve becerisiyle oluşur.
Gerçek şu ki, insanlar dünya hayatını olduğu gibi değil de, görmek istedikleri şekilde algılarlar. Kişiler olaylara kendi ruhsal pencerelerinden baktıkları için gördüklerini değil, görmek istediklerini bulurlar. Bu bakış açısı ferdin dünya görüşünü oluşturuyorsa hayatı hep bu doğrultuda gelişecektir.
Yaşamını mutluluk ve başarılarla doldurmak isteyenlere hayat ve olaylar teşvik edici olacak, enerjisi azaldığı zamanlarda bile takviye edici rol üstlenecektir. Yaşamı bunun tersi bir şekilde algılayanlar için ise, mutluluk ve başarı kendisini istememiştir, sevmemiştir, gelmemiştir, onun için de mutlu ve başarılı değildir.
Olaylara bakış açısı birbirine tamamen zıt iki öğrenci düşünün. Yüksek not alamadıklari, bir ders- ten ertesi gün sınav yapılacaktır. Gönül huzurunu arayan öğrenci için yarınki sınav yeni bir umut, taze bir fırsattır, gerektiği kadar çalışırsa neden başarılı olamasın? Fakat hayata ve olaylara kendi karanlık dünyasından bakan diğeri için ise, ertesi günkü imtihan yine hüsran, yine başarısızlık ve yine umutsuzluktur, başarılı olamayacak, yıkılacaktır. Çünkü kararmış iç dünyası böyle söylemektedir.
Güneş hiçbir zaman tan yerinden doğmaz. O insanların yüreğinden doğar, ümitlerinden batar yarın gelmek üzere. Güneşin doğduğu nokta kimileri için kilometrelerce uzaklıktadır, kimilerine göre ise içinde, kalbindedir.
Issız olan iki kişi düşünün. Birisi için sabah, kuş sesleriyle uyandığı yeni gün bir umut, coşkulu bir heyecandır. Belki de bugün iş bulacaktır, yeter ki, azmini kaybetmesin. Diğeri için ise; yine ıssız, sıkıntı ve zorluklarla gececek bir gündür. Aylardan beri iş aradığı halde muvaffak olamamıştır, yine bulamayacaktır.
İkisinin de yaşadığı aynı olaylardır. Fakat onu özümseme ve algılama farkı kişinin yaşam felse-fesini oluşturur. İnsan kendisi istemedikçe kimse de bunu değiştiremez. Değişimi ruh dünyasında istemeyene hiçbir güç bunu zorla enjekte edemez. Şartlar ve olaylar kişiyi düşünmeye sevkeder, ister-se etkilenir, istemezse etkilenmez. Çünkü dışarıda gelişen durumlar kişinin fiziki ve sosyal hayatını etkileyebilir, ruhunu değil. Düşünmesi için yara-tılmış olan beyninde gelişen dalgalanmalar da iç dünyasını etkiler. Dolayısıyla düşünüp kendi karar vermediği hiçbir olgu, gönül alemini sarsamaz. Kalp hastası olan birisine ameliyatla kalp nakli yaparak kalbini değiştirebilirsiniz ama inancını, dünya görüşünü asla.
Başarı ve mutluluk için kendi tasarrufu dışında gelişen olaylarda sebep arayanlar yanlış mezrada geziniyorlar demektir. Mideniz ağrıyorsa kolunuza merhem sürerek tedavi edemezsiniz, antibiyotik almalısınız.
Beyinde fırtınalar estirerek yapılmadan, davra-nışta meydana getirilen değişiklikler zoraki ve geçici olacaktır. İnsanın, ferdi ve sosyal yaşantısı davranışlarıyla değil, düşünceleriyle şekillenir. Beynin kabul etmediği hiçbir oluşum davranış-larda süreklilik meydana getirmez. İnsanın iste-mediği bir işi özgürlüğünü kısıtlayarak ya da para karşılığı yaptırabilirsiniz. Fakat beynin onayla-madığı bu eylem özgürlüğünü elde edince veya çalışma süresi bitince sona erecektir. Beynin kabul etmediği bu davranış devam ettiği sürece kişi far-kında olsa da olmasa da ruhu azap çekecektir. Hınzır üretim ve kesiminin yapıldığı çiftlikte çalışan bir müslüman hiçbir zaman gönül huzuruyla işine gidemeyecektir. İçindeki bir ses onu hep rahatsız edecektir.
İnsanın, hayatta mutluluk ve başarı trendini ya-kalayabilmesi için beynindeki düşünce yapısıyla davranışlarının birbirine uyması veya birbirini ta-mamlaması gerekir. Beynin tekâmül edebilmesi için de ana besleyici olan ruhtan gıdalanması gerekir. Ruhun manevi damarlarından beslenmeyen beyin hiçbir zaman kendisini bulamayacak, olgun bir düşünce ufku oluşturamayacaktır. Ruhuyla irtibatlı bir beyne sahip insanların gerçek huzuru yakala-yabilmesi için de hal ve davranışlarıyla bu ikisini desteklemesi gerekir.
Banyoda bedeninizi yıkayabilirsiniz ama ruhu-nuzu temizleyemezsiniz. Dolayısıyla ruhunuzu kir-letmeyin, onun temiz, pak kalması için uğraşın. Eğer onu kirletirseniz hayatın ufkundan süzülen ruhâni gü-zellikleri farkedemez-siniz. Şayet ruhunuz kirlenmiş, paslanmış-sa belki onu, seher-lerde dökeceğiniz gözyaşlarınızla temiz-leyebilirsiniz. Becere-bilen yiğitlere selam olsun.
Ruh insana Rab-bine kulluğu, O'na karşı acziyetini ve Allah (c.c.) la beraber olmayı telkin eder. Bu telkin beyinde gelişir, yeşerir ve ona aslî hüviyetini kazandırır. İç âlemde meydana gelen bu tekâmül dua, zikir ve ibadet olarak dışa yansır. Olgun insan diye tarif etmeye çalıştığımız varlık oluşur. İç ve dış uyum, hal ve kâl uyumu meydana gelir. Ruh, beyin ve beden birlik-teliğini sağlayabilenler için mutluluk ve başarının yolu açılmış demektir.
Gençler!
Çokları ruhu ihmal ederek, onun telkinlerini bastırarak mutlu ve başarılı olmak için uğraşırlar. Makam, şöhret ya da maddi zenginlik için var güçleriyle çalışırlar. Bu emellerine, arzularına kavuştukları zaman gönül huzurunu tesis edecek-lerini zannederler. İsteklerine ulaşamazlarsa tama-men ye'se kapılıp, amaçsızca kendilerini çetin rüzgarların önüne bırakıverirler. Çünkü ne mutlu olabilmişlerdir ne de başarılı.
Ruhu ihmal ederek emellerine kavuşanlar da yine mutlu olamayacaklardır. Hayatta başarılı ol-muşlardır ama gönül huzurunu bir türlü tesis edememişlerdir. Bu tür insanlar çok defa daha büyük iç huzursuzluğu yaşarlar. İntihar eden varlıklı, zengin, meşhur ya da makam sahipleri buna en uygun örneklerdir. Dış başarıyı elde etmişler ama iç başarıya (gönül huzuruna) sahip olamamışlardır.
Ruhun arzularını görmezlikten gelenler hayatta hiçbir zaman yaşadıklarını tam olarak anlayama-yacaklardır. Yaşanılması gereken güzellikleri, insan olmanın verdiği manevi hazzı, lezzeti tadamayacaklardır. Seher vakti ötüşen bülbüllerin Allah'ı (c.c.) tesbih ettiklerini hiçbir zaman hisse-demeyeceklerdir. Secdeye eğilen başın hissettiği tarifi imkansız manevi hislerden mahrum bir ömür geçireceklerdir. Yaşamanın bir anlam ve mana ifade ettiğini, ebedi huzur ve saadet için ha-yatın Lâilâhe illallah ekse-nine oturtulmuş kutlu bir süreç olduğunu, O'nun için, O'nun uğrunda hasret de hoş, vuslat da hoş in-celiğini bileme-yeceklerdir.
İnsan; beyin, beden ve ruh insicâmından o-luşur. Bu üçlüyü birlikte kullanabilenler olgun, kâmil, mutlu, huzur-lu ve salih kullardır.
Ötün ey seher bülbülleri; gün sizinle anlamlı, hayatın tekâmülü sizin nağmelerinizde gizli. Ruhları okşayarak esen seher rüzgarı; bir buse kondur yüreklere, Hz. Bilal'in (r.a.) hançeresinden süzülüp Medineden kainata yayılan tevhid nidalarından. Bir haber getir Rasülün (s.a.v.) ikliminden, kutlu sahabenin saf tuttuğu o mübarek mekandan. Bir terennüm kondur dudaklara, "Taleal Bedru" nidalarıyla mes'ud ve bahtiyar gönüllerden süzülen. Bir haber ver, bir ses ver ulu diyardan. Bir ışık getir O'nu gören gözlerin nurani parıltılarından. Sözler kifayet etmez, es be seher rüzgarı es...
Selam ve dua ile...
İlker Çakır