EŞLERİN KARŞILIKLI SEVGİ VE SAYGILARI
En değerli yiyeceklerimiz, topraktan gelir. Toprak, güneş, su hava birleşirler, iç içe girerler, süzülürler bin bir renk ve tadla sofralarımıza gelirler.
Lavlar altında kalan, milyonlarca ton baskı altında sıkışan kayalar, on binlerce yıl sonra yakuta, elmasa dönüşürler, insanların parmaklarında gerdanlarında arzı endam ederler.
Güneş, etrafımızda dört döner ve cildimizden ciğerimize kadar bize hayat bahşetmeye devam eder.
Hava, vücudumuzu ana nefesi gibi sarar ve hem ciğerlerimize can verir, hem cildimizi okşar.
Bütün bunları yaratan ve bizlere lutfeden Allah (celle celalalühü) "O Allah ki, yeryüzünde olanların tamamını sizin için yarattı" (Bakara süresi ayet 29) diyerek hem yarattıklarıyla hem de bizlere ikramda bulunmasıyla bizleri şereflendirmiştir ama "Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Allah, israf edenleri sevmez." (Araf süresi ayet 131) diyerek sorumsuzca harcamaları yasaklamıştır.
Tekasür süresinin sekizinci ayetinde "Sonra o gün, bütün nimetlerden elbette sorulacaksınız." Buyurmuş.
Ashabı kiramdan bazıları o nimeti açıklarken "Bir ekmek kırıntısından ve bir damla sudan da sorulacaksınız" derler.
Ben, bu ekmek kırıntısının ne önemi var diye düşünürken aklıma geldi, ekmek kırıntısı, üç tane buğday tanesinden oluşur.
Bir tek buğday tanesini bütün dünyanın ilim adamlarıyla bütün devletlerin teknolojisi bir araya gelseler yapamazlar.
Allah (celle celalalühü) bu bir tek buğday tanesi için güneşi, ayı, suyu, toprağı, havayı kullanıyor ve bizim için imal ediveriyor.
Midesine dünyanın hiçbir insanının yapamadığı, buğdayı, eti, balı lütfeden Rabbimiz, bizim değerimize dikkat çekiyor.
Kadınımız da erkeğimiz de topraktan süzülen et ve otların yeniden süzülmesiyle bu hale geliyor.
En değerli taşlar, madenler onun süsü oluyor. "Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Tanışasınız diye sizi milletler ve kabileler halinde kıldık. Şüphesiz Allah katında en değerli olanınız, takvada en ileri olanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır." Diyerek en değerlimizin Allah'ın kurallarına en fazla uyanımız olduğunu bildiriyor. (Hucurat süresi ayet 13) Bunda sonra erkek mi yoksa kadın mı daha değerli? Diye bir soru sormayalım.
Hangisi Allah'ın kurallarına uymuşsa o değerlidir. Firavun'un hanımı, Firavun'dan daha değerlidir. (Bak Tahrim süresi ayet 11)
Taşın hararet ve sıkışma altında elmasa, yakuta dönüşmesi ve en değerli yerlerde korunması gibi, kadın olsun, erkek olsun, bu dünyada yanlış yapmamak için bir çok zorluğu göğüslemesi de onu cennet ehli yapar.
İkisi de ve bütün insanlıkta, topraktan geldiğinden sen ben kavgasına ne gerek var.
Birbirimizin aynası olmamız gerekirken aynanın arka tarafına bakıp kara tarafımızı görmeye ne gerek var?
Lokman hekim gibi olalım ve birbirimizin yaralarına derman bulalım.
Dert, keder, üzüntü, stres üreten değil, kara bulutları dağıtan ve gül kokuları getiren seher yelleri gibi olalım birbirimize.
İki günlük dünyamızda kıl tarakları üzerinde yatsak da bu ömür bitecek.
Öyle ise yokluk günlerimizde sevgimizi katık yapalım da kıtlığımızı çatlatalım.
Bolluk günlerinde malımızı ballık yapalım ve eş-dost hep birlikte yiyerek topraktan gelen lezzetlere gönülden gelen sohbetleri karıştıralım.
Eşler, birbirine karşı stresli günlerde keder dağıtan, acıları ballandıran olsunlar.
Mağarayı saray eden, sarayları aydın eden, gözlerinin nuru, aydınlık günleri süruru, karanlık günleri kandili olsunlar.
Şeker pınarımın suyu gibi gönül serinleten olsunlar. Pazarı bilen ama içten pazarlıklı olmayan eşler olsunlar.
Sahte sevgilerle avutmayan, çiğ sözlerle soğutmayan, sıcak kanlı, hüsnü zanlı eşler olsunlar. Birbirlerinin gönül yaylasında seyran eyleyen, kıskanınca sevgisine hayran eyleyen, onun bunun oyununa gelmeyen, oyunları bozan eşler olsunlar.
Mahmut Toptaş.