Gönderen Konu: Müslüman’ın Kanı Resûlullah (s.a.v.) Devrinde En Pahalı Şeydi Ya Şimdi  (Okunma sayısı 894 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 6598


Müslüman’ın Kanı Resûlullah  (s.a.v.) Devrinde En Pahalı Şeydi Ya Şimdi

İnsan eşref-i mahlûk olarak yaratılmış bir varlıktır. Bunun için onun dirisi de, ölüsü de değerlidir. Resûlullah (S.A.V.) - inancı ne olursa olsun - insanın bu kerametinin, kıymetinin korunmasına son derece hassasiyet göstermiştir. Sahabilerine kâfir bile olsalar anne babalarına iyi bakmalarını, akraba ve komşu haklarını gözetmelerini öğütlemiştir.

Hicret ile birlikte İslam Medine-i Münevvere’de devlet olunca bütün Müslümanların mal ve can güvenliklerini kendi üzerine almış ve tek bir Müslümanın kanının dahi heder edilmesine asla tahammül göstermemiştir.

Nitekim Medine Yahudileriyle ilk savaş bir Müslümanın, Yahudi bir kuyumcuda hakarete uğrayan bir sahabi hanımı müdafaa ederken Yahudiler tarafından haksız yere öldürülmesi üzerine Resûlullah (S.A.V.)  bu Müslümanın kanını dava etmek için Beni Kaynuka Yahudilerine savaş açmış ve bu kavmin tamamının arazilerine el koyarak Medine’den sürmüştür.

Müslümanların kazandığı ilk büyük stratejik toprak parçası olan Hayber’in fethi günü Cafer bin Ebi Talib Habeşistan’dan dönmüştü.  Resûlullah (S.A.V.) onu görünce kucaklamış, alnından öpmüş ve sonra da şöyle buyurmuştur: “Bilemiyorum, bugün Cafer’in gelişi sebebiyle mi, yoksa Hayber’in fethi sebebiyle mi daha çok sevineyim.”  Yani onun gözünde uzaklardan gelen bir Müslümana kavuşmak bir vilayet fethetmek kadar değerli idi.

İşte başka bir sahne: Müşrik Kureyş kabilesi; kendi müttefiki olan Benî Bekir’e at, silah ve adamlarla yardım ederek Medine İslam Devleti ile ittifak kurmuş olan Müslüman Huzaa kabilesi mensuplarından yirmi küsur kişiyi öldürmüşlerdi. Bu olay üzerine Huzaa kabilesinin başkanı Amr bin Salim’in başkanlığında kırk kişilik bir heyet Resûlullah’ın (S.A.V.) yanına gelip olayı anlattılar.  Resûlullah (S.A.V.), insanlar arasında otururken Amr İbni Salim ayağa kalktı ve şu şiiri okudu:

“Ya Rabbi! Muhammed’e hatırlatıyorum, babamızla babası arasındaki eski ittifakı.

O zaman sizler çocuk, bizler ise ana mevkiinde idik, sonra Müslüman olduk, el çekmedik.

O hâlde yardım et, Allah seni hazır bir yardıma kavuştursun.

Allah’ın kullarını çağır ki yardıma gelsinler, içlerinde Allah’ın Resulü olduğu halde.

 Köpük saçan deniz gibi kalabalık askerlerle akıp gelsinler.

Çünkü Kureyş sana verdiği sözde durmadı, anlaşmayı bozdu.

Benim kimseyi yardıma çağıramayacağımı zannettiler.

Onlar bizi Vetir’de gece vakti uyurken bastılar,

Ve bizi rükû ve secde ederken öldürdüler.”

Bu şiiri dinlerken Resûlullah’ın (S.A.V.) gözlerinden yaşlar boşandı ve şöyle buyurdu: “Ey Amr İbni Salim! Eğer size yardım etmezsem, ben de yardım görmeyeyim.”

Bundan sonra Resûlullah (S.A.V.) Kureyşlilerden ya öldürülen Müslümanların diyetini ödemelerini, ya da Beni Bekir kabilesini korumaktan vazgeçmelerini istedi. 

Bu iki teklifi de reddedilince onlara karşı direk olarak savaş kararı aldı ve Mekke-i Mükerreme’yi fethedip şirkin başını ezdi.

Hicret'in dördüncü yılında Uhud savaşından dört ay sonra Necid Reisi Ebû Berâ, Medine'ye geldi. Hz. Peygamber’den (S.A.V.) kendi kavmini irşad etmeleri için mürşidler istedi. Hz. Peygamber (S.A.V.) durumdan şüphelendi, göndermek istemedi.  Ama Ebû Berâ':

"Onları ben himayeme aldıktan sonra Necid halkından hiç biri dokunamaz" diye teminat verdi. Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.)  Münzir b. Amr başkanlığında Ashab-ı Suffe’den yetmiş kişilik bir hafızlar heyeti gönderdi. 

Bu 70 kişi, Bi'r-i Mauna kuyusunun bulunduğu yere varıp istirahat için konakladıklarında korkunç bir ihanetle karşılaştılar.

Ebû Berâ'nın yeğeni Âmir b. Tufeyl başka kabilelerden topladığı kuvvetle bu heyete saldırdı. Ebû Berâ'nın himayesine aldığı mürşitleri öldürmek istemesine rağmen söz dinletemedi ve onları koruyamadı.

Müslümanlar kuşatıldıklarını anlayınca kılıca sarıldılar ve: "Biz, Resûlullah (S.A.V.) gönderdiği mürşitleriz. Sizinle hiç bir ilgimiz yok" dedilerse de söz anlatamadılar. Bunun üzerine: "Ey Allah'ım! Resulüne durumumuzu haber verecek senden başkasını bulamıyoruz, selamımızı ona sen ulaştır. Allah'ım! Resulün vasıtasıyla kavmimize haber ver." diyerek hallerini Yüce Allah’a sundular ve insafsız düşman kılıçlarıyla Rablerine kavuştular. Yüce Allah bu sevgili kullarının isteklerini yerine getirerek vahiy meleği Cebrail'i Hz. Peygamber’e (S.A.V.) gönderdi. 

Enes İbni Malik diyor ki: “Resûlullah’ın Bi’r-i Maûne’de şehit olan ashabına üzüldüğü kadar, hiçbir şeye üzüldüğünü görmedim!” demiştir. (Müslim, Mesâcid, 302)

Bu sebeple Resûlullah (S.A.V.) Allah’a ve Resulüne asi olan Süleym kabilelerine bir ay boyu sabah namazında beddua etti. Enes b. Malik (R.A.), “Kunutun başlaması böyle oldu. Bundan önce kunut yapmıyorduk” dedi.

Bunun neticesi Bi’r-i Meûne’de bulunanlar veba hastalığına yakalandılar ve yüksek ateşler içinde kıvranarak geberdiler.

Gelelim gönümüze. Bu gün Müslümanın kanından daha ucuz bir şey yok. Saymaya gerek yok. Her yerde Müslüman kanı akıyor. Çünkü onları koruyan bir güç yok. Müslümanlar esasen zayıf değiller. Ama birlikleri yok, halifeleri yok. Eğer Siyasi birlik olsa Müslümanlar ABD’yi de, Çin’i de fethedecek güçtedirler. Ama bu olmadığı için bırakın fethi küçücük kara parçası Gazze’yi koruyacak iradeleri yok. Bakınız güçleri yok demiyorum. Tekrarlayayım: “İradeleri yok.”

Peki, bu Müslüman dünyası bu pısırık haliyle bu nasıl böylesine Müslüman kanını önemseyen peygambere ümmet olacak!

Mustafa Kasadar.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53