GÜNEŞ AZALDI DEPRESİF DUYGULAR AZALDI
Mevsim şartları değiştikçe, psikolojik dalgalanmalar artıyor. Özellikle depresyon çoğalıyor. Aman dikkat!
İnsanın moral düzeyi mevsimsel şartlara göre değişiyor. Evinde psikolojik sorunları olan kişiler bilir. İlkbahar gelir, ruhsal dalgalanmalar artar. Yaz mevsimiyle birlikte normalleşir. Ardından sonbahar gelir ve yine dalgalanmalar artar. Dolayısıyla önümüzdeki üç ay ruh sağlığınıza ve olaylara yüklediğiniz anlamlara dikkat etmeniz gerekli.
Son bir kaç haftadır ülkemizde ve yurtdışında yaşayan kişilerden buna benzer şikâyetlerin arttığını duyunca bu haftayı hatırlatma yazısına çevireyim istedim. Önce tedbir sonra takdir.
Yurtdışında veya ülkemizde yaşayan ve depresyonda olan, yaşamdan zevk almayan, kendisini muntazaman kötü hisseden, geçmişte yaptığı birçok faaliyeti yapamayan, sık sık ağlama nöbeti geçiren, yediğinden içtiğinden hiçbir şey anlamayan, kafası sürekli karışan, nerden alıp nereye dolduracağını bilmeyen, aza koyup dolduramayan, doluya koyduğunda taşıran insanlara yol göstersin bu yazım.
Geçmişini sürekli sorgulayanlara, elinde olmadan ağlayanlara, kendisini her konuda suçlayanlara da gitsin. “Derdim var, dinleyenim yok!” diyenlere, “Beni zaten kimse anlamıyor ki…!” diye iç geçirenlere de…
Hayat, yaşama tebessüm etmekle başlıyor sevgili okurlar…
Öyle çok insan var ki uzaklarda, dertli, üzüntülü, sıkıntılı, dokunsanız, hatta gözünüzün ucuyla hafifçe dönüp baksanız hemen ağlayacakmış gibi yaşayan. İçinde bulunduğu hayatın, tüm zorluklarına rağmen elbette sürprizlerle dolu olduğunu unutan.
En kötü günlerin bile, belki de gelecekteki nice güzel ve keyifli günlere gebe olduğunu bilmeyen, dışarıdan gelecek bir yardımın kendisini kurtaracağını zanneden ve bu yardımın bir türlü gelmediği hayatlar…!
Yardımın gelmediği hayatlar…!
Aslına bakarsanız sevgili okurlar, yardım dışarıdan gelmez…!
Yardım, insanın kendi kendisine verdiği bir hediyedir bence. Dışardan bekleyince gelmeyen, geciken; ama kendi iç dünyanızda ürettiğinizde de sizi asla yalnız bırakmayan bir süreçtir. Kendimizi iyi hissetmek için, iyileşme malzemelerimizin tümünü, kendi dışımızda, kendi bünyemizin dışında, kendi yapabilirlerimizin haricinde bir yerlere asarsak olmaz. Öyle ki sanki bir askı oluşturuyoruz beynimizde. Bu askıyı kendi bedenimizin dışında, hatta çok uzaklarda bir yere monte ediyoruz. Daha sonra bizi mutlu edeceğine inandığımız tüm değerleri, beklentileri, duyguları, güzellikleri, istekleri, hevesleri, yapabileceklerimizi…vs. ve daha aklınıza gelebilecek her şeyi bu askıya asıyoruz.
Sonra ne oluyor?
Bir şey olmuyor! Cidden bir şey olmuyor; çünkü askıyı o kadar kendimizden uzak bir yere koymuşuz ki uzanıp alamıyoruz. Üzerine astığımız ve bizi biz yapacak olan, bizi sıkıntılarımızdan kurtaracak olan, bize kendimizi mutlu hissettirecek olan güzelliklerin tamamına ulaşamıyoruz.
Her şey askıda her şey… mutluluk orda, huzur orda, güven orda, iyilik orda, iyi ve güzel olan ne varsa hepsi orda, askıda…
Elinizi uzatsanız alabilecekmişsiniz gibi. Ve uzatıyorsunuz elinizi ama alamıyorsunuz ki…!
Oysa insanı mutlu edecek olan, kendisine getirecek olan, hayata bağlayacak olan, kendisine güveni yeniden inşa edecek olan, yüzünü güldürecek olan, halihazırda yaşadığı zorlukların üzerinden gelmesini sağlayacak olan “malzeme”nin tamamı, kişinin “kendi içinde”dir… “iç nesneleri”dir.
Adım atabilse, koşacak!
Ağzını açabilse, konuşacak!
Yüzünde gülücük oluşturabilse, kahkahalar atacak!
…
Tüm bunlar ne demek? Aklınıza gelen depressif düşünceler ve bunlarla mücadele etmenizi sağlayacak iç cevaplar için örnekler yazayım hemen;
İş yapmak için, birinin gelip bizi harekete geçirmesini beklemeyeceğiz. Çocukları okula gönderdikten sonra, gözümüz yatağa kayıyorsa, ilk iş odayı terk edeceğiz. Mümkünse yürüyüşe bile çıkabilirsiniz. Yeter ki aylardır sizi çağıran ve iş güç yapmaktan alıkoyan yatağınıza gidip yatmayın. Çünkü yatarsanız günün neredeyse tamamı, son kaç aydır olduğu gibi, orada geçecek. Yatağa yatmamak için ne gerekiyorsa yapın. Yatağa sizi çeken o kandırıkçı duyguyla mücadele edin. Gerekirse kayınvalidenize, eltinize, ablanıza, annenize veya sevdiğiniz bir arkadaşınıza kahvaltıya gidin. Ama yeter ki aylardır alışkanlık haline getirdiğiniz yatma işini yapmayın. Mücadele edin. İnat edin ve yatmayın.
Diyelim ki insanların sizi sevmediği duygusuna kapılıyorsunuz sık sık. Hemen tersini düşünmeye başlayın. Hiçte bile, herkes sizi seviyor. Üstelik niye sevmesinler ki? Bulmuşlar sizin gibi tatlı ve iyi birisini. Sizi sevmeyip de beni sevecek değiller ya. Niye sevmesinler? Elbette severler, hem diyelim ki sevmiyorlar. Ne olmuş yani? Herkes sizi sevmek zorunda değil ki! İsteyen sever istemeyen sevmez. Ama seviyorlardır, merak etmeyin. Sevseler de sevmeseler de siz, sizi sevdiklerini inatla düşünün.
Zaten hiçbir işe yaramıyorum ki…! Olur mu öyle şey? Daha da neler! Aylardır yıllardır o kadar evi kim çekip çevirdi. Kolay mı anne olmak, çocuklarla ilgilenmek, baba olmak, eve rızık getirmek ya da öğrenci olmak. Öyle çok işlere yarıyorsunuz ki. Bir liste yapsanız, yazdığınız maddelerin uzunluğuna siz bile hayret edersiniz. Çok işe yarıyorsunuz çok. Üstelik dünyada gerçekten bir işe yaramama anınız gelseydi, Allah (cc) sizi çeker alırdı hiç merak etmeyin. Üstelik de sizin gitmek isteyip istemediğinizi sormadan. Demek ki hayatta olduğunuz müddetçe, nefes alıp verdiğiniz süre içinde, mutlaka birçok işe yarıyorsunuzdur. Sadece göremiyorsunuzdur o kadar…!
Beni kimse anlamıyor…! Anlamalarını neden bekliyorsunuz peki. Anlatmayı denesenize. Anlamıyorlarsa bir kez daha anlatın. Yine anlamıyorsa bir kez daha. Yine anlamıyorsa bir kez daha… günün birinde anlayacaklardır. Üstelik anlattığınız her şey, karşı tarafın anlama potansiyeliyle sınırlanıyor. O halde anlayabilecekleri bir biçimde anlatmanın bir yolunu bulabilirsiniz. Hem hiç denediniz mi anlatmayı? Yıllardır yaptığım psikolojik destek çalışmalarından biliyorum ki, pek çok kişi anlatmadan peşin hükümlü davranıyor. “Nasılsa anlamazlar” diye baştan geri adım atıyor.
Planladığım hiçbir işi yapamıyorum…! Ee tabi ki yapamazsınız. O kadar zor planı bana verseniz ben de yapamam. En kolay plan, uygulanabilirliği yüksek olan plandır. Aylardır evde iş yapmıyorsanız, eliniz kolunuz kalkmıyorsa, ertesi gün için, “evin tamamını misler gibi yapacağım” diye plan yapılır mı hiç? En kolayından başlamanız gerekli. “Oofff günlerdir elim kolum kalkmıyor, içimden hiç temizlik yapmak gelmiyor” diye düşünen bir bayan için, en tehlikeli plan, “Yarın evi baştan sona dipli köşeli bir güzel temizleyeyim” şeklindeki düşüncedir. Oysa ki; “Yarın yatağımı toplayayım… belki çocuklar için de bir çorba yaparım.” Şeklindeki bir plan daha uygulanabilir niteliktedir. Ertesi gün yatağınızı toplayıp bir de çorba yaparsanız harika olur. Böylece küçük de olsa, istekleriniz doğrultusunda adım atmanın verdiği rahatlığı ve keyfi yaşamış olursunuz. Ve “istediğim hiçbir şeyi yapamıyorum” kompleksinden kurtulmanız kolaylaşır.
…
Örnekleri çoğaltmak mümkün sevgili okurlar.
Yazının anafikrini hatırlatmam gerekirse, yurtdışında ve ülkemizde yaşayan vatandaşlarımız yoğun biçimde depressif duygular yaşıyor. Ve doktora gidip ilaç içmenin dışında hiçbir atraksiyonda bulunmuyorlar. Terapötik destek alamıyorlar çünkü oralardaki uzmanlar din, dil farkından dolayı bizim vatandaşlarımıza yeterince yardımcı olamıyor. Dışardan gelecek sihirli bir değnekle her şeyin bir anda düzeleceğini zanneden vatandaşlarımız sıkıntı yaşamaya başlıyor.
Sihir insanların içinde… kendi iç nesnelerinde… aklına gelen olumsuzlukları, yine kendi iç dünyasından gelen cevaplarla çözümleyebileceğini bilen insanlar için, yaşam güllük gülistanlık bir formda ilerliyor. Bu gerçeği keşfedemeyen kişiler zor hayatlar yaşıyor.
Kolaylaştırmak veya zorlaştırmak bizim biraz da düşünme sistemimizde. İnsanlara alternatif üretme yeteneklerini geliştirecek yardımlar yapıldığında iyileştiklerini görüyorum ben. O nedenle de belki işe yarar düşüncesiyle de yazıyı kaleme almış oldum. Umarım işe yarar.
Okuduktan ve uygulamaya gayret ettikten sonra yine de depresif duygularıyla baş edemeyen insanları “bireysel destek” almaları konusunda uyararak yazımı da bitireyim… depresyon ilaç+psikoterapi ile neredeyse yüzde 95 oranında tedavi edilir. Oralarda uzman bulamıyorsanız, internet üzerinden veya telefonla dahi yardım alabilirsiniz. Yaşadıklarınız kaderiniz değil, tedavi sürecinizdeki eksikliklerin yansımalarıdır lütfen unutmayın… lüzumsuz zorluklar yaşamayın…
Ömür bu…! Göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Neden geride, sevdiklerimizle birlikte yaşanmış, mutlu ve huzurlu günler bırakmayalım…?
Sevgiyle kalın…
Mehtap KAYAOĞLU.
Psikolojik Danışman &Psikoterapist.