Gönderen Konu: Şeriatsız Din Olmaz  (Okunma sayısı 57 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 6072
Şeriatsız Din Olmaz
« : Haziran 30, 2024, 08:10:45 ÖÖ »


Şeriatsız Din Olmaz

Dinimizi, Şeriat’ımızı tartışılır hâle getirmek için uğraşmaları; titri, pâyesi, konumu, makam ve mevkii ne olursa olsun müzmin bir hastalık hâline geldi/getirildi.

Bütün bu hastalıklı yapıya; hayat tarzımız olan dinimizi, kurallarını, emir ve yasaklarını, yaşanan hayatta uyacağımız ölçünün de Şeriat olduğunu anlatamazsınız. Hiçbir boşluk bırakmayan Şeriat’ın sistemini, Allah’a kulluğu bırakanlara ilminizle amel ederek yaşamanız da etkilemez. Çünkü bu zümre; “başka kulluk” peşine düştüler. Bizlere de bu edepsizlere edeben “yazıklar olsun!” demek düşer. Bunların düştükleri perişan hâle üzülürken, kâbilse hidayetleri için dua ederken, bilmenin yetmediğini, “istikamet üzere bilme”nin şart olduğunu, ilimden önce “ilim ahlakı”na sahip olunması gerektiğini de fark etmiş olduk.

Şeriatsız din peşinde koşanlara Şûrâ suresi 15. Ayette Şeriatımızın Kitabı Kur’an-ı Kerim’de: “Resulüm! Sen, onları durup dinlenmeden tevhid dinine, hakikate çağır ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Onların keyfî taleplerine, arzularına uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği her vahye (Kitaba) inandım ve bana âdil davranmam emredildi. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın sonucu bizi bulacak, sizin yaptıklarınızın sonucu da sizi bulacaktır. Bizimle sizin aranızda hiçbir tartışmanın konusu, yararı yoktur.

Allah hepimizi bir araya getirip toplayacaktır. Zaten dönüş O’nadır.”

Burada verilen emir açık değil mi? “Duygularını işe karıştırma! İstikamet; dış ve iç tahriklere kapılmadan, gösterilen yolda sebat ve sabırla yürümektir.

Bu din, bu Şeriat; iman esasları, ibadetler, ahlaki öğretiler, hukuki düzenlemeler, muamelâtı muhtevi (içeren) dolayısıyla hayatı bütün boyutlarıyla kuşatır.

Peygamberimizin Mekke döneminde; iman-ibâdet-ahlak esasları üzerinde durulmuş, Medine döneminde ise bu temel esaslar üzerine hukuki düzenlemeler/esaslar yani Şeriatı’ın ilke ve yasaları bina edilmiştir. (Hz. Peygamber’in amcasının oğlu, tefsir ve fıkıh ilimlerinde otorite kabul edilen ve çok hadis rivayet edenler arasında yer alan sahâbî Abdullah b. Abbas; Din dört cüzdür diyerek İtikad-ahlak-ibadet-muamelat maddelerini sıralamıştır.) Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yer alan hukuka/Şeriata dair ayetlerin tamamına yakını Medine’de nazil olmuştur. O halde Şeriat; Kur’an ve Sünnet’e dayalı olarak inşa edilen/kurulan hukuk sistemidir. Mukaddes/kutsal bir kaynağa dayanmakla birlikte kanunların yorumlanması, uygulanması itibariyle beşeridir. Bir Müslüman, bir Mümin açısından, Kur’an ve Sünnet’te yer alan hükümlerin doğruluğu tartışılmaz. (Kafaya göre din olmaz, Dine göre kafa olur.) Bunların kanunlaşmış halleri, beşerilik tarafı tartışılabilir.

İslâm; sadece hukuka indirgenirse, yalnızca ondan ibaret sayılırsa, en önemli boyutu olarak da hukuk görülürse tabii ki bu bakış, anlayış, idrak eksiktir. Her hâl ve şartta yaşanan-yaşatılan dinimizin hükümleri tartışılırsa ‘tarihselcilik yorumu’ ile izah sakatlığına, sapkınlığına düşülürse bizlere de tokat gibi cevap vermek düşer. Vahyin hep taze olduğunu, bugün nazil olmuşçasına ölçü ve değerini kaybetmediğini, ilahi olma özelliğini hep taşıdığını da daima hatırlatmak gerekir.

Kur’an ve Sünnetteki hukuki düzenlemelerin, uygulamaların “indiği döneme ait tarihi çözümler” olduğu düşüncesinde olanlar; fikrî durumlarını, iç dünyalarını, ruhî hâllerini gözden geçirip bir “nefs muhasebesi” yapsınlar. Çünkü 20. Asra kadar (Osmanlı’nın durduruluşu, Cumhuriyetin ilânı, ihtilâller, inkılaplar, değiştirilen sistem/rejime kadar) Müslümanların tamamı bu hukuka göre hareket ederken Batı dahil kimse saldırmazken/ses çıkarmazken, hiçbir tartışma olmazken size ne oluyor?

Bugün dahi bazı ülkelerde aile hukuku İslâm hukukuna göre düzenlenmiş olup Müslümanlar tarafından gönül rahatlığı ile uygulanmaktadır.

İslâm hukuku, yoruma ve içtihada kapalı donuk bir hukuk sistemi değildir. Bilakis asırlar boyunca, çeşitli yorum ve içtihatlarla oldukça dinamik ve esnek bir yapıya sahip olagelmiştir. İslâm hukuku, çağdaş toplumlar için de rahatlıkla uygulanabilecek hukuki düzenlemelere kaynaklık edebilecek bir potansiyele sahiptir. Nitekim mezkûr metne imza atanlar da şeriata dayalı kaide ve kanunlardan oluşan Mecelle’nin “ezmanın teğayyürü ile ahkâmın tebeddülü (zamanın değişmesiyle hükümlerin farklılaşması) inkâr olunamaz.” kaidesine atıf yapmışlardır. Demek ki, şeriat, zamana uygun şekilde güncellenebilecek bir yapıya sahiptir.

İslâm’ın temel kaynağı olan Kur’an’da yer alan hukukla ilgili âyetlerin sonunda, bunların “Allah’ın koyduğu sınırlar (hududullah)” olduğunun belirtilmesi, yine Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlere yönelik ağır ifadeler, bu hükümleri bir çırpıda tarihin çöplüğüne atıvermenin, -bu Kitab’a inananlar nezdinde- büyük bir vebal olarak algılanması gerektiğini göstermektedir.

(Bakınız Maide, 44 “…O halde insanlardan korkmayın, benden korkun da âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”) Mezkûr bildiride helâl ve haram kavramları ahlâk alanına ait kavramlar gibi sunulmuştur. Bununla “şeriat olmadan da helâl ve haramlardan söz edilebilir.” denilmek istenmiştir.

Hâlbuki helâl ve haram, günah ve sevap, meşru-gayri meşrû kavramları hukuk yani şeriat alanına ait kavramlardır. (Peygamberimizin Seriyenin başındaki komutana itaat meselesi sorulduğunda “mutlak itaat”a verdiği cevap muhteşemdir. “Meşru emre itaat edilir” sözü Şeriat’sız izah edilebilir mi?) Er geç sizin vefatınızda kılınacak cenaze namazı Şeriat kapsamına girmez mi? Yoksa sizler Cenaze namazı kılınamayacak gruba mı giriyorsunuz? Kur’an’da domuz etinin haram kılındığından bahsedilir. Hangi ahlâk anlayışına göre domuz eti haramdır? İçki içmeyi, zina etmeyi yasaklayan ayetleri de tarihselliğe çeken sizler ayyaş, sarhoş, alkolik, zâni güruhtan mısınız? İçki içenlerle konuşurken en çok duyduğum sözleri: “Hocam dua edin de şu haramdan kurtulalım” sözleri sizin pespâye ilmilik iddianızdan daha değerlidir. Hukukla ilgili her ayet ve hadis tarihsel midir? Zinayı meşru gören laik sistemin kanunları aldığı İsviçre ve İtalyan kanunlarına baksınlar. (Türk Kanunu Medenisi, Türkiye’de 17 Şubat 1926’da İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak TBMM’de kabul edilen ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe konulan 743 sayılı kanundur. Türk Ceza Kanunu 1926 yılında, 1889 tarihli İtalyan Zanardelli Yasası esas alınarak hazırlanarak TBMM’de kabul edilen yeni ceza kanunudur. Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdiği tarihten itibaren çeşitli tarihlerde toplam 54 kez değişikliğe uğradı. Bunlardan en önemlisi 1936’daki değişikliktir.)

Kur’an’da ve hadislerde yer alan inanç ve ahlâkla ilgili ilke ve hükümleri “evrensel din” kabul edip, hukukla ilgili ilke ve hükümleri “tarihsel şeriat” uydurmasının ölçüsü; kutsallarınız yerine koyduğunuz paganizm, sekülerizm, laisizm, vb. değil mi?

Allah inancınız, hayata müdahale etmeyen “Ebucehilin Allah inancı”nın başka bir versiyonu. Kim, hangi yetkiyle, hangi ölçü ve delile göre Kur’an’da yer alan hükümleri tarihsel olan ve evrensel olan diye ayırabilir? Çatlayıp patlasanız da söyleyeceğiz:

“Dinimiz hayat tarzımızdır. Şeriatsız din olmaz!” (Gelecek yazımda bitirmeye çalışacağım İnşallah…)

Yaşar Değirmenci.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

 

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41