Ruhumuzu Kaybettik Çürüyoruz
Dindarlığımız bizi örnek kılmıyorsa hayatımıza etki etmiyor demektir:
Bir dindarlık düşünün ki, mücahitlerimizi müteahhitleşmekten, kadınlarımızı feministleşmekten, gençlerimizi trolleşmekten, hocalarımızı ulusalcılaşmaktan alıkoymuyor. Bir dindarlık düşünün ki, bizi daha ahlaklı, daha güvenilir, daha adaletli, daha merhametli ve daha mütevazı kılmıyor.
İşte bu dindarlık ruhunu kaybetmiş demektir…
Namazımız bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa bir adet ve geleneğe dönüşmüş demektir:
Bir namaz düşünün ki, bizi haksızlıktan, adaletsizlikten ve kul hakkından alıkoymuyor.
Bir namaz düşünün ki, rüşvetten, torpilden, iltimastan ve kayırmacılıktan alıkoymuyor.
Bir namaz düşünün ki, faizden, haram lokmadan ve haksız kazançtan alıkoymuyor.
Bir namaz düşünün ki, kinden, nefretten ve düşmanlıktan alıkoymuyor.
İşte bu namaz ruhunu kaybetmiş demektir…
Sakalımız bizi daha ahlaklı kılmıyorsa bir tarza dönüşmüş demektir:
Bir sakal düşünün ki, bizi eşimize kaba davranmaktan, komşumuzla kavga etmekten, akrabamızla küs durmaktan alıkoymuyor.
Bir sakal düşünün ki, merhametsizlikten, ahlaksızlıktan ve vefasızlıktan alıkoymuyor.
Bir sakal düşünün ki, yalandan, iftiradan ve gıybetten alıkoymuyor.
İşte bu sakal ruhunu kaybetmiş demektir…
Tesettürümüz bizi iffetli kılmıyorsa bir modaya dönüşmüş demektir:
Bir tesettür düşünün ki, bizi ana-babamıza saygısızlıktan, eşimize zulmetmekten ve çoluk çocuğumuzu ihmal etmekten alıkoymuyor.
Bir tesettür düşünün ki, ciddiyetsizlikten, hafiflikten ve laubalilikten alıkoymuyor.
Bir tesettür düşünün ki, görmemişlikten, bedevilikten ve israftan alıkoymuyor.
İşte bu tesettür ruhunu kaybetmiş demektir…
İlmimiz bizi bir duruş sahibi kılmıyorsa dünyalık bir kazanç kapısına dönüşmüş demektir:
Bir ilim düşünün ki, bizi yanlışlıklara, haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı sessiz kalmaktan alıkoymuyor.
Bir ilim düşünün ki, kazanımlarımızı, makamlarımızı ve itibarımızı kaybetme korkusundan alıkoymuyor.
Bir ilim düşünün ki, haramlara, günahlara ve zulümlere fetva üretmekten alıkoymuyor.
İşte bu ilim ruhunu kaybetmiş demektir…
Davamız bizi şahsiyetli kılmıyorsa bir rutine dönüşmüş demektir:
Bir dava düşünün ki, bizi değerlerimizi kaybetmekten, dostlarımızı harcamaktan, kardeşliğimizi katletmekten alıkoymuyor.
Bir dava düşün ki, servet biriktirmekten, mal/makam peşinde koşmaktan ve birbirimizin ayağını kaydırmaktan alıkoymuyor.
Bir dava düşünün ki, dünyevileşmekten, hedef ve ideallerimizi yitirmekten ve kodamanlaşmaktan alıkoymuyor.
İşte bu dava ruhunu kaybetmiş demektir…
İslami faaliyetlerimiz, vaaz ve nasihatlerimiz bize bile etki etmiyorsa bir sektöre dönüşmüş demektir:
Bir İslami faaliyet düşünün ki, onu yapanlara bile etki etmiyor.
Bir İslami faaliyet düşünün ki, ne kadar çok yapılırsa yapılsın etkisi de o derece azalıyor.
Bir İslami faaliyet düşünün ki, adı sivil kendi resmi, Allah’ın emirlerinden ziyade bürokratik talimatlara göre şekilleniyor.
İşte bu İslami faaliyetler ruhunu kaybetmiş demektir…
Evet, işte bu, ruh kaybıdır...
Eğer ruh kaybedilirse tüm makamlar, mevkiler, kurumlar, kalabalıklar, bütçeler, kazanımlar ve zaferler koca bir cesetten ibaret kalır…
Ruhunu kaybeden cesetler ise çürümeye mahkûm olurlar…
Abdülaziz Kıranşal.