* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: !!!!!!!!! Biriktirdiğimiz İyiliklerimizi Yok Edecek Beş Günah  (Okunma sayısı 322 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Biriktirdiğimiz İyiliklerimizi Yok Edecek Beş Günah

Yıllarca sabah namazlarına kalkmak, soğukta abdest almak, malından infak etmek, her türlü zorluğa rağmen tesettürlü olmak, kırk elli yıl bir davada İslam’a hizmet etmek gerçekten büyük işler ve büyük amellerdir. Ancak bundan daha büyük ve zor olan şey, biriktirilen bu amelleri mahşer meydanına kadar heba etmeden, zayi etmeden ve iptal etmeden taşıyabilmektir.

Efendimiz (s.a.s.) bu tehlikeye karşı ashabına şu duayı öğretmiştir:

 “Allah’ım, iyi amelimi düşürecek/heba edecek her hangi bir hatadan sana sığınırım” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/191).

İnsanın bin türlü zorlukla biriktirdiği amelleri zayi edebilecek beş büyük günah şunlardır:

Gıybet:

“Kişiye kıyamet günü kitabı gösterilir. Kitabına bakan kişi şöyle der: ‘Ya Rabbi, benim işlediğim şu şu ibadetlerimin sevapları nerede? Onları kitabımda göremiyorum.’ Ona cevap verilir: İnsanların gıybetini etmen nedeniyle ibadetlerinin sevapları imha edildi” (et-Terğibve't-Terhib).

Namaz kıldığı, oruç tuttuğu, İslam’a hizmet ettiği halde ve içki, zina, faiz gibi günahlara da bulaşmadığı halde böyle bir insanı cehennem riski ile hangi günah karşı karşıya bırakır diye bir soru sorsak, aklımıza ilk önce gıybet gelmelidir.

Kul hakkı:

“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelir. Aynı zamanda şuna sövmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş ve şunu dövmüş bir hâlde gelir. Bunun üzerine iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır” (Müslim).

İnsani ilişkilerine ve ahlakına dikkat etmeyenler, kalp kırmaktan vazgeçemeyenler, başkaları için amel biriktirmekten başka bir şey yapmıyorlardır. Çünkü amelleri kul haklarından dolayı hep başkalarına verilecektir.

Gizli günahlar:

“Ümmetimden bir kısım insanları bilirim ki, kıyamet günü Tihâme dağları emsalinde bembeyaz (tertemiz) hayırlarla, amellerle gelirler. Ancak Allah, o sevapları saçılmış toz haline getirip değersiz kılar. Çünkü onlar, Allah’ın yasaklarıyla tenhada baş başa kalınca o yasakları ihlâl ederler, çiğnerler” (Taberani).

Tek başına kaldığı zaman sürekli günaha dalanları, sınırsız internet ve TV ile baş başa kalınca nefisine engel olamayanlar, halk içinde takvalı görünüp, yalnız kalınca farklı bir insana dönüşenler, yani gizli günahlara müptela olanlar, kendi amellerini kendi elleriyle heba ediyorlar demektir.

Haset:

“Hasetten kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, insanın bütün hayırlarını tüketir” (Ebu Davud).

Bir insan oturduğu yerde parmağını bile kıpırdatmadan yıllardır biriktirdiği amellerini nasıl zayi eder diye bir soru sorsak karşımıza ilk önce “haset” günahı çıkar. Haset, bir ateşin başına oturup namazımızı, orucumuzu, sadakamızı, hayır hasenatlarımızı teker teker o ateşin içine atıp yakmak gibidir.

Riya:

“Kıyamet günü, hesapların görüleceği gün ilk çağrılacak kimseler, zenginler, âlimler ve şehitler olacaktır. Zengin gelecek, ‘Ya Rabbi! Malımı senin yolunda infak ettim’ diyecek. Ona, ‘Yalan söylüyorsun. Sen, ne de cömert adam desinler diye bunu yaptın’ denilecek. Sonra âlim gelecek, ‘Ya Rabbi! Senin için ilim öğrendim ve öğrettim’ diyecek. Ona, ‘Yalan söylüyorsun. Sen, bunu ne de bilgili âlim desinler diye yaptın’ denilecek. Sonra şehit gelecek, ‘Ya Rabbi! Senin için canımı verdim’ diyecek. Ona, ‘Yalan söylüyorsun. Sen, ne de yiğit adam desinler diye savaştın. Dünyada da bunları zaten size dediler’ denilecek. Ve mahşer günü cehennem ateşi bu üç kişiyle tutuşturulacak” (Tirmizi).

Allah’ın rızasını kazanmak için değil de insanların beğenisini, takdirini ve hoşnutluğunu kazanmak için iş ve amel yapanlar, tüm birikimlerini tüketmişlerdir. Çünkü ihlâsını kaybedenlerin kaybedecek başka bir şeyleri kalmamış demektir.

Allah bizi bu günahlardan muhafaza buyursun.

AMİN.

Abdülaziz Kıranşal.