İslam Davasının Meçhul Kahramanlarına
Bir gün Hz. Ömer (r.a.) yanında oturanlara, “Ecir yönünden insanların en büyüğü kimlerdir” diye sordu. Onlar da oruçtan, namazdan, çokça ibadet yapanlardan bahsettiler. Hz. Ömer, “Kimin büyük olduğunu size söyleyeyim mi? Atının gemini tutarak İslâm ülkesinde mücahitlik yapan, mücadele eden ve canavar mı yiyecek, zehirli bir hayvan mı sokacak, düşman mı yakalayacak diye hiçbir tehlikeyi umursamayan o meçhul adam var ya, işte o saydığınız kimselerden de, müminlerin emirinden de kat kat üstündür” dedi.
Onlar duaları reddolunmayan kahramanlardır:
Efendimiz (s.a.s) bir gün ashabıyla sohbet ederken şöyle buyurdu: “Paranın, servetin ve gösterişin kölesi olan kimseler sürünsünler. Böylesi (dünya düşkünü) kimselere istedikleri makam ve menfaatler kendilerine verilirse, memnun olurlar, eğer umdukları verilmez ise, kızar ve bırakıp giderler. Allah bunları kahretsin. Ama cennet ve her türlü hayır ve saadet şu kula layıktır ki o, Allah için cihat yolunda kendisini atının dizginine bağlamıştır. (Yani hakka davet için dolaşıp durmaktadır.) Onun üstü başı perişandır. Eğer kendisine cihat teşkilatında öncü hizmetlerde görev verilirse, bunu hakkıyla yapar. Yok, eğer geri hizmetlerde bırakılsa, yine bütün gücüyle çalışır.
Böylesi (isimsiz ve rütbesiz kahramanlar) bir meclise girmek istese, yüz verilmez. Herhangi bir kişiye aracı ve yardımcı olmak istese, işi görülmez. (Ancak, Allah katındaki değerleri ve dereceleri öylesine yüksektir ki) onların hiçbir duaları geri çevrilmez.”
Onlar yalnızca Allah’ın rızasına talip kahramanlardır:
Efendimiz (s.a.s.) buyurdu ki: “Allah’ın nice pejmürde, saçları dağınık ve eski elbiseleri olan öyle kulları vardır ki; kendilerine iltifat edilmez. Ancak onlar Allah Teâlâ’ya yemin etseler, Allah onları yalancı çıkarmaz.”
Onlar, işlerinin karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyen kahramanlardır:
Meçhuller, yaptıkları çalışmaların karşılığını sadece Allah’tan bekleyen adamlardır. Desinler, görsünler, bilsinler, sevsinler, övsünler diye parmağını bile kıpırdatmanın, şirk kadar büyük bir günah olduğu bilinciyle tüm niyetlerini Allah rızasına endeksleyen adamlardır. Reklâmcılık ve vitrincilik, gösteriş ve abartılı tavırlar onların karakteriyle asla uyuşmaz. Onlar, daima gizli kahraman olmayı tercih eder. ‘Allah görsün yeter’ anlayışı temel felsefeleridir.
Onlar, paylarına hep çile düşen kahramanlardır:
Çileli işlerin tamamı onların sırtından geçer. Ama yapılan iş Allah içinse, çekilen çile ibadettir bilinciyle hareket ederler. En çok onlar terler, en çok onlar yorulur, en çok onlar eleştirilir; ama en az onlara değer verilir. En az onlar konuşturulur. En az onlar bilinir. İşte onlar Allah’ın razı olduğu meçhul adamlardır.
Onlar, rütbesiz ve apoletsiz kahramanlardır:
Bu kahramanlar, makam, mevki ve menfaat elde etmek için değil, adanmışlığın bir gereği olarak Allah’ın rızası için gayret ederler. Bu yolda kendilerine ne görev verilirse yerine getirirler. Önde ya da arkada olmak, tanınmak ya da tanınmamak onlar için önemli değildir.
Onlar, dünyalıklardan bir payı olmayan kahramanlardır:
Onların önemli toplantılarda ve meclislerde bir yerleri de yoktur. Herhangi bir protokole de tabi değillerdir. Ne ihalelerden bir payları vardır. Ne çocuklarına bir iş imkânı ne de akrabalarına bir kamu imkânı vardır.
Onlar nimetler değil, külfetler dağıtılırken hatırlananlardır. Ama onlar Allah katında en değerli kullardandır. Tarih boyunca İslam davası hep bu meçhullerin sırtında yükselmiştir.
Selam olsun İslam davasının meçhul kahramanlarına…
Abdülaziz Kıranşal.