Manevi Gelişimin Önündeki Sarp Yokuş
Müslüman şahsiyetin manevi gelişiminin önündeki en büyük engellerden birisi de mala ve dünyaya bağlılıktır. Bu bağ, onun eşsiz manevi hallerin tadına varışının ve bu tat ile gerçekleştireceği büyük değişimin ve dönüşümün aşılması en güç yokuşu, geçilmesi en zor geçididir.
Rabbimizin, “Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç açık bir yoksulu doyurmaktır” (Beled, 90/11-16) ayetinde buyurduğu gibi bir kimsenin en çok sevdiği malından yetime, yoksula, borçluya, ihtiyaç sahibine ayırması ve düzenli olarak sadaka vermesi, tıpkı bir yokuşu tırmanır gibi insanın nefesini kesen, bacaklarında takat bırakmayan, göğsünü daraltan, zirveye ulaşmayı gözünde büyüttükçe büyüten, her an geri dönüşle tırmanma arasında git gel yaşatan ve terleten ciddi ve çetin bir iştir.
Ama bütün manevi nimetler, haller ve zevkler, o kimseyi, işte bu zorluklara tırmandığı zirvede beklemektedir. O zirvede daha önce dünyaya hiç bakamadığı şekilde farklı bir açıdan bakma fırsatı onu beklemektedir ki, bu bakış açısı onun bütün hayatını değiştirebilecek ölçüde önemlidir. Çünkü bu fırsat, hayata ve olaylara iman penceresinden bakma fırsatıdır.
Bin bir zorlukla tırmanılan o zirvede onu hiç yaşamadığı tatlı ve ender duyguları yaşama imkânı beklemektedir ki, bu imkân, ruhun harekete geçmesidir. Duyguların canlanması ve tüm amellere artık hislerin eşlik etmesi demektir. Yani manevi gelişim çarkının dönemeye başlaması demektir. İşte bu sarp yokuş, malı Allah yolunda infak etme yokuşudur.
Bu infak, yokuşu türlü dikenlerle, engellerle, tehlikelerle ve korkularla dolu bir geçittir aynı zamanda. Bu geçitte aç kalma korkusu, fakir düşme endişesi, çoluk çocuğun rızkının azalması riski, insanların kınaması gibi birçok tehlikenin yanında bir de şeytanın türlü vesveseleri vardır.
Rabbimiz, “Şeytan sizi fakirlikle korkutarak cimriliği ve hayâsızlığı emreder; Allah ise kendisinden mağfiret ve bol nimet vaat eder. Allah’ın lütfü boldur, O her şeyi bilir” (Bakara, 2/268) ayetiyle şeytanın infak etmek isteyenlere karşı kurduğu tuzakları bize haber vermektedir.
Bu ayet bize, şeytanın en tehlikeli vesveselerinden birisinin, insanın kalbine attığı fakir düşme korkusu olduğunu bildirmektedir. El âleme muhtaç olmak, hayal ettiği güzel ve rahat geleceğe ulaşamamak korkusu insanı sadakadan alıkoyar ve cimrileştirir. Çünkü insan, malın infakla azalacağını zanneder.
Hâlbuki Rabbimiz, “Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah’ın lütfü geniştir, O her şeyi bilendir” (Bakara, 2/261) buyurarak malını Allah yolunda verenlerin mallarının yedi katından yedi yüz katına kadar artacağını garanti etmektedir.
Rasulullah da (S.A.S.), “Allah’a yemin ederim ki, kimsenin malı sadaka verdiğinden dolayı azalmaz” (Müslim, Bir, 69) buyurmuştur. Allah ve Resulünün bu garanti ve teşviklerinden sonra Müslüman şahsiyete düşen, şeytanın vesveselerine kanmak değil imanının gereğini yapıp Allah ve Resulünün emir ve talimatlarını yerine getirmektir.
Çünkü bu talimatlar bize garanti etmektedir ki, kim malını Allah yolunda infak ederse malı azalmayacak aksine artacaktır. Kim zamanını Allah yolunda harcarsa zamanı tahmin bile edemeyeceğimiz bir bereket kazanacaktır.
Kim ilmini Allah yolunda sarf ederse ilmi tükenmeyecek bilakis çoğalacaktır. Kim makamını ve mevkisini Allah yolunda kullanırsa Allah onu daha da yükseltecektir. Kim itibarını Allah yolunda kullanırsa Allah onun izzet ve şerefini arttıracaktır. Kim çocuklarını Allah yolunda adarsa Allah evlatlarını ona hayırlı edecektir.
İşte bu nedenle Müslüman şahsiyet, infak talimatlarını harfiyen yerine getirerek manevi programın sağlıklı bir şekilde işlemesini ve gerekli manevi gelişimin gerçekleşmesini sağlamış olur.
Abdülaziz Kıranşal.