* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: !!!!!!!!!! Haramları Yaygınlaştırıp Bela ve musibetleri Üzerimize Çekmeyelim  (Okunma sayısı 539 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Yılbaşı Bahanesiyle Haramları Yaygınlaştırıp Bela ve musibetleri Üzerimize Çekmeyelim

Aliya İzzet Begoviç’in, “Savaş, ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir” dediği gibi bin küsur yıllık İslam medeniyetinin çocukları olarak kendi dinimizden, kültürümüzden ve ahlakımızdan uzaklaşıp günahta ve haramda düşmanları bile geride bırakırsak başımızdan bela ve musibet eksik olmaz.

Yılbaşı ve Noel gibi Batı adetlerine, piyango, sanal kumar, faiz, zina ve içki gibi haramların yasallaşmasına, yaygınlaşmasına, kurumsallaşmasına ve sıradanlaşmasına dur diyemezsek nesillerimizi kendi ellerimizle helake sürüklemiş oluruz…

Çünkü günahları ve sapkınlıkları önemsiz görmek ve sıradanlaştırmak, toplumların çöküşüne giden süreçte ilk adımdır. Enes’den (r.a.), “Siz bir kısım ameller işliyorsunuz ki onlar size göre son derece küçük ve kıldan bile önemsiz amellerdir. Hâlbuki biz onları, Rasûlullah (s.a.s.) zamanında görünce toplumu helak edecek işler olarak görürdük.” (Buhari)

Çünkü Allah’ımız, içerisinde Peygamber bulunan, cennetle müjdelenmiş, Bedir görmüş, Uhud görmüş sahabilerin bulunduğu bir topluma bile, “Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizle yaptıklarınızdan dolayıdır” (Şura: 42/30) buyurarak, dönün kendinize bakın diye emrediyorsa, günahların alenileştiği modern zamanlarda yaşayan Müslümanlar olarak kendi kendimizi manevi bir denetim mekanizmasına tabi tutmak en büyük görevlerimizdendir.

Çünkü günahlar ve haramlar yaygınlaşır, kurumsallaşır, vergiye tabi olur, kanunla koruma altına alınırsa, o toplumun başından bela ve musibetler eksik olmaz. Efendimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: “Bir toplumda zina-fuhuş yayılıp, açıkça işlenirse hastalıklar artar, ölçü ve tartıda hile yapılırsa mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı olur ve idarecilerin zulmüne uğrarlar. Bir toplum mallarının zekâtını vermezlerse mutlaka yağmurdan (bereketten) menedilirler. Bir toplum Allah ve Resulüne olan ahitlerini, sözlerini bozarlarsa o topluma kendilerinden olmayan bir düşman musallat olur ve ellerindeki servetin bir kısmını alır. Bir toplum Allah’ın kitabı ile hükmetmeyi bırakır ya da kitabın hükümlerinden işlerine geleni seçip alırlarsa Allah onların azaplarını kendi aralarında kılar (yani fitne, fesat, terör gibi belalarla birbirleriyle savaşırlar.)” (İbn Mace)

Çünkü ekonomisini faizle çeviren toplumlar, Allah’a ve Resulüne savaş ilan etmiş olurlar. Allah’a ve Resulüne savaş ilan eden toplumlar da faizden vazgeçmedikleri sürece hiçbir ekonomik reçete, tedbir, kredi ve program onların dertlerine çare olmaz. Allah’ımız buyuruyor ki: “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve eğer gerçekten müminlerseniz, faizden uzak durun. Şayet böyle yapmazsanız, Allah’a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin.” (Bakara: 278/279)

Çünkü günahların sıradanlaştığı toplumlarda uyarı vazifesini yapmayan salihlerin, salih amel işlemesi sonuca engel olmaz. “Ey Allah’ın Resulü! İçimizde sâlihler bulunduğu hâlde biz helâk edilir miyiz?” Efendimiz (s.a.s): “Fısk ve fücur (günahlar, haramlar, sapkınlıklar) çoğaldığı vakit, evet!” (Buhârî)

Çünkü haramların ve günahların yaygınlaşmasına karşı gücü yettiği halde suskun kalanlar en büyük belaya muhatap olur. “Fitne, fesat ve günahlar yayıldığında, Müslümanlar aldatıldığında, ortalık karıştığında, yalanlar yazıldığında, âdetler ibadetlere karıştırıldığında ve ashabıma dil uzatıldığında, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti, doğruyu bilip de, gücü yettiği halde bildirmeyene olsun!” (Ebu Nuaym)

Çünkü haramlar ve günahlar karşısında iyiliği emretme ve kötülükten menetme vazifesini terk etmek, toplumun dualarının kabul olunmasının önündeki en büyük engeldir. “Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder kötülükleri yasaklarsınız, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez.” (Tirmizî)

Abdülaziz Kıranşal.