YİĞİT VE MÜCAHİDE DAVA KADINLARINA
Dava kadınının İslami hizmet, teşkilat, tebliğ-davet, emr-i bi’l maruf ve nehy-i ani’lmünker gibi çalışmalar için ilk arayacağı şart, helal bir ortamdır.
Çünkü dava kadını, Kur’an ve sünnetin talimatları çerçevesinde organize edilmemiş, İslami prensiplerin öncelenmediği çalışmalardan kesinlikle bir bereket çıkmayacağını bilir. Daha başından İslami kuralların ihlal edildiği çalışmalara cihad, İslami hizmet ve teşkilat çalışması denmeyeceğinin de şuurundadır.
Dava kadını, tesettür, haremlik-selamlık ve mahremiyet kurallarının uygulanamadığı zeminlerde kesinlikle İslami çalışma yapamayacağını unutmaz. Bu prensipleri ihlal ederek yapılan çalışmaların hayır yerine omuzlarında ağır bir günah yükü oluşturacağının da farkındadır. Bu nedenle o, adı İslami de olsa hiçbir çalışma gerekçesiyle tesettür, haremlik-selamlık ve mahremiyet prensiplerinin ihlal edilmesine asla izin vermez.
Dava kadını, miting, toplantı, divan, çalıştay, sohbet, ders, kermes, konferans gibi İslami çalışmaların hazırlığını yaparken her adımda Kur’an ve sünnetin direktifleri doğrultusunda hareket eder. Bu ortamlarda bulunurken Müslüman kadının izzet ve vakarına yakışır bir şekilde davranmaya dikkat eder. Cahiliye toplantılarında olduğu gibi kendisini müziğin ve gürültünün akışına kaptırmaz. Her an Allah’ın onu gördüğünü bilerek ve bir ibadet yaptığının bilincinde olarak hareket eder.
Dava kadını, adı İslami de olsa hiçbir toplantı, istişare ve program gerekçesiyle tek başına yabancı erkeklerle kapalı kapılar ardında baş başa kalmaz.
Haremlik-selamlığın uygulanmadığı, kadın erkek karma toplantılardan mümkün olduğu kadar uzak durur. Bir toplantı ve istişare yapılması gerekiyorsa İslami prensiplerin uygulanması için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan tavrını açık ve net bir şekilde ortaya koyar. İslami çalışma gerekçesiyle çıkacağı yolculuklarda da İslami prensipleri dikkate alarak hareket eder.
Dava kadını, uzun yıllardır aynı harekette beraber çalıştığı erkeklerle dava kardeşliğinin ve karşılıklı güvenin verdiği rehavetten dolayı aralarındaki mesafenin kalkmasına, İslami ciddiyeti bozacak laubali ortamların oluşmasına, gereksiz konuşmaların ve esprilerin gerçekleşmesine asla müsaade etmez.
Dava kadını, İslami çalışmalar gerekçesiyle eşini ve çocuklarını ihmal etmez. Bunun büyük bir kul hakkı olacağını ve ahirette bu kul haklarının başına ciddi belalar açacağını bilir. Asıl başarının ailesiyle birlikte davasını da dengeli bir şekilde götürebilmek olduğunun bilincindedir.
Dava kadını, İslami çalışmalar için erkeklerin yoğun olarak bulunduğu ve İslami hassasiyetleri korumanın zor olduğu çarşı, pazar ve benzeri zeminlerden ziyade kadınları muhatap alabilecekleri zeminleri tercih eder. Hiçbir İslami çalışma gerekçesiyle sosyal medya fotoğraflarının dolaşmasına müsaade etmez. Bu çalışmalar esnasında toplu taşıma araçları ve benzeri ulaşım problemleri için davasından gerekli imkânların temin edilmesini talep eder.
Dava kadını, bu sayılan prensipleri ve zorlukları da bahane ederek asla davasına hizmet etmekten geri durmaz. Bir kenara çekilmek yerine İslami prensiplere uygun çalışma yapabileceği zeminler oluşturulması için gayret eder, yetkililerden talepte bulunur. Bu mazeretleri ileri sürerek davayı terk etmenin şeytanın en büyük oyunlarından biri olduğunu bilir. İslami prensiplere uygun olmayan ve nefsinin hoşuna giden çalışmalara da kafasından İslami kılıflar uydurmaz. Allah için uyaranları da fitne çıkarmakla suçlamaz. Not: Asıl vebalin kadınlarımız için uygun İslami çalışma zeminlerini hazırlamayan erkeklerin üzerinde olduğunu da unutmayalım.
Abdülaziz Kıranşal