İslamcıların 5 Kırizi
Vehn/dünyevileşme Krizi:
Tüm dünyalık tutkulara, heva ve heveslere itinayla İslami kılıflar üretme konusunda büyük maharetler kazanıldı zaman içerisinde.
Artık Müslüman’ın zengini makbuldü ve itibardan taviz vermek zinhar caiz değildi…
Hem daha çok kazanılırsa daha çok harcanırdı dava uğrunda...
Ama öyle olmadı. Cüzdanlar kabardı ama gözler doymadı. Kasalar doldu ama gözler doymadı. Makam koltukları doldu ama gözler doymadı. Belki aylarca giymeye sıra gelmeyecek elbise ve ayakkabılarla doldu dolaplar ama gözler doymasını bilmedi bir türlü…
Sonra evlere sıçradı vehn krizleri. Daha geniş evlerin, daha lüks mobilyaların, mutfakların, perdelerin, bilmem kaç parça yemek takımlarının peşinde faize bile fetvalar üretildi. Yeni eşyalara ve mobilyalara yer açmak için ana-babalar bile uzaklaştırıldı evlerden. Ama ne o yemek takımlarını açacak akraba ve dost kaldı etrafta ne de o mobilyaların üzerinde oturacak huzur kaldı evlerde…
Namaz kılma oranının düşmesi, doların artması kadar gündem olmuyordu artık. Yurt dışına yapılan iş gezileri, yoğun bürokratik gündemler, İslami otellerin tatil rezervasyonları, muttaki devre mülkler, VIP umreler, lüks AVM’lerin küçük mescitleri, başörtülü diziler arasında kayboldu gitti hayaller, hedefler ve idealler...
Temsil Krizi:
Tebliğ edilenlerin temsil edilmesi gerektiği prensibi ihmal edildi zamanla. Sıkışınca yalan söyleyebilen, kafası bozulunca küfür edebilen, dara düşünce faiz yiyebilen, ilk fırsatta kul hakkına girebilen, yeri gelince harama bakabilen, tıpkı bir Çin malı gibi, görüntüsü muhteşem, dayanıklılığı, direnci, kalıcılığı, derinliği, ahlakı, etkisi sıfır bir Müslümanlık anlayışına teslim oldu kalpler ve zihinler…
Randevusuna dikkat etmeyen, aldığı borcu ödemeyen, verdiği sözde durmayan, gıybet etmekten çekinmeyen, yüzüne güldüklerini arkadan çekiştiren, akrabalarıyla dargın, kardeşleriyle küs, camiden, cemaatten, Kur’an’dan ve zikirden uzak, ihale peşinde koşmakla meşhur, kulisçilikte uzman, eylemiyle söylemi arasında uçurumlar olan, insanı dinden imandan soğutan kötü örneklikler çoğaldıkça çoğaldı…
Madde Bağımlılığı Krizi:
Lükse, konfora, gösterişe, israfa ve maddeye karşı tutku, uyuşturucu bir madde gibi ele geçirdi ruhları ve bedenleri…
Makam arabasız, sekretersiz, özel kalemsiz, korumasız yaşayamayan, koltuğu elinden alınınca kriz üstüne kriz geçiren, küçük bir müdürlük için bile aşındırmadık kapı bırakmayan, şeref ve itibarı malda, makamda ve parada gören, bunları kaybedince de itibarını kaybettiğini zanneden, yeniden bir makama gelebilmek için gerekirse ahlakını, adaletini, merhametini ve değerlerini bile gözden çıkarabilen makam bağımlısı tipler türedi her tarafta…
Marka başörtüleri, siyah gözlükleri, yüksek topukları ve lüks jipleriyle gecelere akan, bir konser biletine milyarlar saçan, hiçbir tesettür defilesini kaçırmayan, pahalı telefonlarıyla tik tok videosu çeken, tüm özel hayatlarını Instagram’a açan, yılardır kınadığı ne varsa başına İslami ibaresini koyarak yapan, feminizmin kurucularını bile hayretler içerisinde bırakan, marka ve lüks bağımlısı tesettürlü bir nesil çıktı ortaya…
Elitleşme Krizi:
Malda, makamda, lükste, konforda ve maddiyatta elitleşirken, ahlakta, kültürde, nezakette, merhamette ve insanlıkta büyük bir bedevileşme krizi baş gösterdi aniden…
Sadeliğin yerini gösterişin, mütevaziliğin yerini kibrin, nezaketin yerini kabalığın, samimiyetin yerini protokol kurallarının, kardeşliğin yerini menfaat hesaplarının aldığı zincirleme bir akıl tutulması başladı adeta…
Taktığı kravat iğnesi bilmem kaç asgari ücretlinin maaşıyken, tatilde harcadığı para birkaç gece kondu mahallesinin elektrik faturasını karşılarken, yediği serpme kahvaltı Suriyelilerin çadır kentlerinde dağıtılan erzaklardan daha fazlayken; tasarruftan, sabırdan, şükürden, mütevazilikten ve Efendimizin açlıktan karnına nasıl taş bağladığından bahseden dava adamları çıktı ortaya…
Şükürsüzlük Krizi:
Allah’ın verdiği mal, makam, servet, medya gibi nimetlere karşılık istediği şükür, yoğun ve çalkantılı gündemler arasında ertelendikçe ertelendi. Oysa Allah, kime bir nimet vermişse o nimeti nasıl kullandığına da muhakkak bakacaktı elbet. Güç verdiyse; adaletine, makam verdiyse; merhametine, servet verdiyse; ahlakına, huzur verdiyse; şükrüne, eş verdiyse; sadakatine, evlat verdiyse; nasıl yetiştirdiğine, ilim verdiyse; gayretine ve cesaretine bakacağı gibi…
Allah, mübarek Ramazan hürmetine tüm krizleri aşabilmeyi nasip eylesin…
Amin.
Abdülaziz Kıranşal.