Abdülkâdir Geylânî Hz. Göre - Gerçek Teslimiyet
Dünya, her gün bir yerde açılan pazara benzer. O bir çarşıdır; satış yapılır, yakında da kapanır. Ona gönül kaptırma; kalp gözlerini ondan çevir.
Halkı varlık sahibi görme; asıl hak sahibini görmeye gayret sarf et. Kalbin daima temiz kalmalı. Çalışmak ve kazanmak kalbin safiyetine halel getirmesin; kötülük geleceğini umduğun kapıyı kapa. Hakk yakınlığına ve sır âleminin kapılarına toz konduracak huylarını düzelt!
Size has olanlara dikkat ediniz, öz varlığınızı ilgilendirene bakınız; asıl önem buradadır. Başkaları için elinizde pek bir şey yoktur. Onları sahibi korur. Size ait olan işleri seçiniz. Herkesin işine karışacak olursanız belki kendinizi kaybedersiniz. Nefsinizi dünyaya atınız. Kalbinizi öbür âleme veriniz ve iç âleminizi de Mevlâ’ya teslim ediniz. Ve orada hâl dilinizle şöyle deyiniz:
“Biz neler istiyoruz, onu muhakkak biliyorsun; buna inanıyoruz.”
Hakk yolunda olanlar, peygamberlerin varisleridir. Onlar size bir emir verirse tutunuz; çünkü Allah’ın emri icabı size emir verirler. Peygamber’in emri üzerine yasak eder ve işe koşarlar. Konuşmaları Peygamber’in sözleri ile başlar. Herkese iyilik yapar, kimseden bir şey beklemezler. Nefis ve kötü arzu, onlara hareket ettiremez. Şahsî görüşleri ile Hakk’a ortak koşmayı akıllarına getirmezler. “Peygamber’in getirdiğini alınız, yasak ettiği şeyleri yapmayınız.” (el-Haşr, 59/7) mealine gelen âyet-i kerime, o büyük zatların can kulağı ile işittikleri manalardır.
Peygamber’e uyunuz! O’na uyarsanız, peygamberlik sıfatını verene sizi takdim eder. Büyük insanlar, Peygamber’e uydukları için Hakk’a yakın oldular. Lâkap -şöhret ismi- onlar için verildi. Süslü kisveleri takındılar. Hakk onları halka âmir kıldı.
Ey içi bozuklar, dini bırakılmış sanmaktasınız. Emirleri de önemsiz görmektesiniz. Ne sizde bir iyilik var, ne uyduğunuz şeytanlarda, ne de yakın olduğunuz kötü arkadaşlarınızda…
Allah’ım beni ve onları zatına ulaştır. Sana dönmeyi nasip eyle. Onların nifak ve şirk bağından bizi kurtar.
Aziz ve Celil Hak Teâlâ’ya ibadet ediniz. Helâl kazancı, ibadet için yardımcı biliniz. Allah Teâlâ, ibadet eden ve hakikat karşısında boyun eğen, helâl kazanç yiyen kulları sever. Allah, helâl yiyeni ve amel edeni sever. Yiyip içip kulluk etmeyen sevilmez. Allah, kazancını yiyeni sever. Hileli iş göreni sevmez. O ki, halkın sırtından geçinir, onu Allah sevmez. Tevhid ehli, Hakk tarafından sevilmiştir, müşrik sevilmez. Allah Teâlâ, emirlerine teslim olanı sever. Başkalarına kulluk edeni sevmez. Sevginin baş şartı uymak, uysal olmaktır. Dik kafa sevilmez. Düşmanlığı doğuran baş âmil, uymaz olmaktır.
Yaratan’ınıza teslim olunuz. O’nun tedbirlerine boyun eğiniz, dünya ve âhiret işlerinde O’na başkaldırmayınız.
İlk devrelerimde, bazı sıkıntılara uğradım. Dua ettim, açılmasını istedim, daha da arttı. Şaştım; bu arada kalbime bir ses geldi:
“Sen ilk zamanda bize, hâlinin teslimiyetten ibaret olduğunu söylemedin mi?”
Bunun üzerine edebimi takındım, sesimi çıkarmadım.
Yazık sana, Allah’ın sevgisini iddia ediyorsun; hâlbuki kalbinde bir sürü yaratılmış sevgisi var. Temizlik, O’nun sevgisi, keder ise O’ndan başkasına bağlı olmakta. Hakk sevgisini başkaları ile kirletirsen bütün zararı sana olur. Böyle bir iş yaptığın takdirde, İbrahim Peygamber’in başına gelen senin başına da gelir. Yakup Peygamber’in çektiği darlığı benliğinde duyarsın. Onlar yavrularını sevdiler; Hakk sevgisine halel geldi. Her ikisi de o sevgi yüzünden nelere uğradılar, bilirsin.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), torunları Hasan ile Hüseyin’i severdi. Cibril yetişti, Peygamber’e (s.a.v) sordu:
“Onları seviyor musun?”
“Evet!”
“Onların biri zehirlenecek, öbürü kıtal yolu ile şehit edilecek.”
Onların sevgisini az da olsa bu hadise üzerine kalbinden attı. Hakk’a ibadete koyuldu; fakat onların hüznünü unutamadı.
Hakk Teâlâ, peygamberlerin, sevdiği velîlerin ve sâlih kulların kalbine sahiptir. Oraya başka sevginin girmesini istemez.
Ey dünyayı isteyen! Elini aç, hele bir bak. İçinde bir şey var mı? Bu nifakçı hâlinle ne elde etmeyi bekliyorsun?
Yazık sana, çalışmakta bir yeterlik duyuyorsun. Beri yanda halkın malında gözün var. Dinini satarak, onlardan bir şeyler bekliyorsun. Çalış! Çalışmak bütün nebilerin yaptığı şeydir. Sanatı olmayan hiçbir nebi bulunmaz. Halktan bir şey alan varsa o da, Allah’ın izni ile alır.
Ey dünya şarabını içerek şehvet batağına girenler! Sarhoş olarak kötü heveslere kapılıp kalmanın felâketini mezar çukurunda anlarsınız.