Sağlık ve Boş Zamanın Kıymetini Bilmenin Önemi Nedir?
Abdülkadir Geylani Hazretleri bu mevzuyu şöyle ifade buyuruyor:
Ey oğlu! Nasîbin olan şeyi kaybetmezsin; onu senden başkası yiyemez; o başkasının nasibi değildir. Nasibin olan şeyi ona rağbet veya hırs göstermekle de elde edemezsin. O dün gibi geçmiştir. İçinde bulunduğun an bugünün, gelecek ise yarındır. Dünün senin için bir ibret, bugünün amel, yarının da ücrettir. Yarın ise sen belki olacaksın, belki de olmayacaksın. Sen yarın adının ne olacağını (başına ne geleceğini) bile bilmiyorsun. Size söylediklerimi hatırlayacak ve pişmanlık duyacaksınız.
Yazıklar olsun! Huzurumda bulunmayı bir veya birkaç buğday tanesine karşılık satıyorsun. Kendini benden kesmen, ancak benim durumumu ve ne söylediğimi bilmemendendir. Söylediklerimin ne aslını, ne de teferruatını biliyorsun. Onun kaynağını da bir türlü göremedin; eğer bilseydin ve tanısaydın benden kesilmezdin. Bir süre sonra size yaptığım nasihatleri anlayacaksınız. Sözümün sonucunu öldükten sonra göreceksiniz. “Siz benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız. Ben işimi Allah’a (cc) havale ediyorum.” [Mü’min/44] Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l aliyyül azîm.
Mü’mine en sevimli gelen şey ibadettir. Ona en sevimli gelen şey namaza durmaktır. O evinde oturur ama kalbi, Hakk’a (cc) davet eden müezzindedir. Ezanı duyunca kalbini sevinç kaplar. Mescitlere ve camilere uçarak gider. Yanında verecek bir şey olduğunda dilenci gelirse sevinir. Çünkü o Hz. Peygamber’in (sav): “Dilenci, Allah-ü Teâlâ’nın (cc) kuluna hediyesidir” [Kenzü’l-ummâl] sözünü işitmiştir. Nasıl sevinç duymasın ki dilenci vasıtasıyla Rabbinin (cc) emrini yerine getirmiş ve O’na (cc) borç vermiş olur!
Hz. Peygamber’den (sav) şöyle rivayet olunmuştur: “Allah-ü Teâlâ (cc) kıyamet günü mü’min kullarına şöyle hitap eder: ‘Sizler ahiretinizi dünyanıza tercih ettiniz. Bana ibadet etmeyi şehvetlerinize, istek ve arzularınıza tercih ettiniz. İzzetim ve celâlime yemin ederim ki Cennet’i sizden başkası için yaratmadım’.” İşte bu O’nun (cc) mü’minlere hitabıdır. Muhiblere hitabına gelince, o da şudur: “Siz dünyaya, ahirete ve bütün yarattıklarıma karşı Beni tercih ettiniz. Yani halkı kalbinizden çıkardınız, sırlarınızdan uzaklaştırdınız. İşte cemalim sizin için. Kurbiyetim sizin için. Ünsiyetim sizin için. Sizler gerçek kullarımsınız.”
Evliyadan bazısı uykularında Cennet yiyecekleri yer, Cennet içecekleri içerler, oradaki her şeyi görürler. Bazıları da yemeden, içmeden kesilirler, halktan soyutlanıp perdelenerek yeryüzünde Hızır ve İlyas gibi ölümsüz yaşarlar. Allah-ü Teâlâ’nın (cc) yeryüzünde böyle, halkın kendilerini görmediği ama kendilerinin halkı gördüğü gizli kulları pek çoktur. Onlar arasında “velî” olanlar pek çoktur; “ayân” olan ise az mı azdır. Her şey onlara gelir, onlara yaklaşır. Yeryüzü onlar vesilesiyle yeşerir; gökten yağmur onlar vesilesiyle yağar; halk üzerinden belâlar onlar vesilesiyle uzaklaştırılır.
Meleklerin yiyeceği Hakk’ı (cc) zikretmek, tespîh ve tehlîl etmektir. Evliyadan çok az kimsenin yiyeceği de onlarınki gibidir. Ey sıhhatli ve boş zamanı bol kişi! Ne kadar çok aldanmışsın! Hz. Peygamber'den (sav) şöyle rivayet olunmuştur: “İki nimet vardır ki insanların çoğu onda aldanmıştır: Sıhhat ve boş zaman.” [Buhari]
Bir hastalık gelip sıhhatini bozmadan ve bir meşguliyet gelip boş zamanını doldurmadan, sıhhatini ve boş zamanını Allah-ü Teâlâ’ya (cc) taatte kullan. Fakirlik gelmeden önce zenginliğinin kıymetini bil; zenginlik sürekli olmayabilir. Fakirlere ikramda bulun ve elindekini onlarla paylaş. Onlara verdiğin şeyi Rabbinin (cc) yanında bulacaksın ve onlar sana ahirette fayda sağlayacak.
Yazık size! Ölümden önce, hayatınızın kıymetini bilin. Ölümden ibret alın. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Vaiz olarak ölüm yeter.” [Heysemi] Ölüm yeni olan her şeyi eskitir. Uzağı yakın eder. Duru olanı bulandırır. Ölümden kaçış yok: Belki de şimdi gelecek veya bugün… Hüküm başkasının elinde, sizin elinizde değil. Neyiniz varsa hepsi iğretidir, aslî değildir, geçicidir. Çocuklarınız, sıhhatiniz, boş zamanınız, hayatınız geçicidir; işlerin en önemlisi ile uğraşın.
Vah sana! Kendin sabırsızın biri iken, başkasına sabırlı olmasını nasıl söylersin? Sen şükrü bırakmış iken, başkasına şükretmesini nasıl öğütlersin? Sen hoşnutsuzluk içerisinde iken, başkasından kadere razı olmasını nasıl beklersin? Sen dünyaya meyletmiş ve ahirete karşı isteksiz iken, başkasına dünyaya karşı zahit olmasını ve ahirete yönelmesini nasıl emredersin? Allah’a (cc) mütevekkil olmayı emrediyorsun, ama kendin O’ndan (cc) başkasına mütevekkilsin!
Allah’ım (cc)! Bize tövbe nasip et. Bize ne dünyada, ne de âhirette felâket ver. “Bize dünyada da, âhirette de güzellik ver ve Cehennem azabından bizi koru.”