* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Evlerimizin Manevi Kimliği  (Okunma sayısı 972 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Evlerimizin Manevi Kimliği
« : Mayıs 27, 2017, 10:00:07 ÖS »
Evlerimizin Manevi Kimliği

 “Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı.” (Nahl, 80) ayet-i kerimesinde Yüce Allah, huzurun adresini evler yaptığını, huzur ve mutluluk arayanların evlerine bakmaları gerektiğini beyan etmektedir.

“Onlar da dediler ki: “Allah’a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma! Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar! Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik.” (Yunus, 85-87) Evlerimizin sahip olması gereken önemi vurgulayan bu ayetlerde, Allah Teâlâ’dan yardım ve necat isteyen topluluğun, kendilerine Firavun tarafından akıl almaz işkenceler yapılan, çocuklarının daha anne karnında katledildiği bir kavim yani İsrailoğulları olduğunu unutmayalım. Böyle zor bir durumda Allah’tan yardım isteyen İsrailoğulları’na ise Rabbimiz kurtuluş adresini evler olarak göstermekte ve önce evlerinizden başlayın zımni mesajını vermektedir.

Bir başka ayet-i kerimede ise, “Ey Âdem! Sen ve eşin (sükûnetle) cennette oturun.” (Bakara, 35) buyrulmakta, böylece Hz. Adem ve eşinin mesken edineceği cennette de tıpkı dünyadaki meskenlerimiz olan evlerimiz gibi sükunetin varlığına dikkat çekilmektedir.

O halde evlerimiz bahsinde ilk aklımıza gelmesi ve dikkat etmemiz gereken konu fiziki ve maddi şartlar değil, samimi niyetle işe başlamak olmalıdır. Aliyyü’l-Karî bu konuda şu tespiti yapmaktadır:

“Henüz evi satın almadan, belki evin ücretini bir araya getirmeye çalışmadan ya da evin mimarisi, cephesi hakkında düşünmeden önce orada yapacağımız ibadetlere niyet etmeliyiz, zira böyle bir niyet ile evde oturmaya başlayanlar, o evde ikamet ettikleri sürece ibadet sevabına nail olacaklardır.”

Bugün evlerimizi zelzele ve yangın afetlerine karşı korumak için henüz temel atma aşamasından başlayarak pek çok önlem almakta, sigorta şirketlerine başvurmakta ve bu iki tehlikeye karşı tedbirlerimizi katiyen göz ardı etmemekteyiz. Peki, bu afet ve tehlikeleri düşünmemizin yanında şeytanın evimize girmesini önlemek için ne kadar gayret etmekteyiz?

Tarihimizde ve hassaten Osmanlı döneminde hemen hemen her evin dışına “saklayan, koruyan” anlamlarına gelen “Hafız’ İsm-i Şerifi yazılır, maddi manevi tüm musibetlerden Allah Teâlâ’nın bu ismine sığınılır ve böylece evlerin manevi sigortası yapılırdı. Bu yolla hem maddi musibetlerden koruması için Allah’a iltica edilmiş hem de bundan çok daha tehlikeli olan manevi düşman ve tehlikelerin girişi engellenmiş olurdu.

Evlerimizin, eşyalarımızın onlarda oturup, onları kullananlardan sirayet eden bir ruh ve enerjileri mevcuttur. Mü’minin ise sahip olduğu manevi güç ve enerji evine ve kullandığı eşyalarına direkt olarak etki edecek ve onların da manevi bir kuvvete sahip olmasını sağlayacaktır.

Bu düsturlara riayet ederek, manevi sigortası göz ardı edilmeyerek günahlara karşı sağlam bir şekilde korunmuş ve manevi düşmanların da girmeye güç yetiremeyeceği evler, hadislerde “hısn” yani sağlam kale olarak nitelendirilirken, günahların ve şeytanın kol gezdiği, ibadetlerin enerjisini taşımayan, Allah’ın razı olmadığı şeylerin yaşandığı ev de Kur’an-ı Kerim’de evlerin en çürüğü olan örümcek evine benzetilmiştir. (Bkz. Ankebut, 41) Bu neticeden ailemizi ve evlerimizi korumak içinse tıpkı düzenli aralıklarla maddi olarak ev temizliği yaptığımız gibi evlerimizi manevi kirlerden de arındırmalıyız. O halde ayet ve hadislerden aldığımız bu mesajlar ışığında, evlerimizin ya melek girmeyen evler ya da şeytanın girmeye güç yetiremediği evler şeklinde iki kategoriye ayrıldığını ve her evin bunlardan birine dâhil olduğunu söyleyebiliriz.

Yine irfan ehli ecdadımızdan almamız gereken bir diğer örnek davranış ise evlerinin duvarlarına astıkları levhalardır. Bahsettiğimiz bu levhalar, okunduğu zaman insana etki edecek, davranışlarını düzeltebilecek, hayat düsturu olan ayetler, hadisler, beyit ve kelam-ı kibarlarla dolu olurdu. İrfan sahibi ecdadımız insanın gelişmesinin yalnızca iç dünyasının terfi etmesiyle mümkün olacağını biliyor, evlerine astıkları levhalarla dahi bu tekâmülün gerçekleşmesini hedefliyorlardı. Günümüzde ise böyle ulvi gayelerle asılan levhaların yerini aile fotoğrafları veya Batı patentli resim tabloları aldı. Hatta öyle ki, bugün evlerimiz içine girildiği zaman bir Müslüman’a mı yoksa gayr-i Müslim’e mi ait olduğu hissedilemeyecek derecede kimliğini kaybetmiş hale geldi.

Yukarıda ifade etmiş olduğumuz ayetlerin ışığında evlerimizin manevi kimliğini kontrol edelim ve evlerimize İslami bir ev olma kimliğini kazandırmak için mücadele edelim. Cumanız mübarek olsun…

ABDULLAH BÜYÜK.