* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Rahmet Peygamberinin Emsalsiz Soyu, Çocukluk ve Gençliğinden Bir Işık Demeti  (Okunma sayısı 1042 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Rahmet Peygamberinin Emsalsiz Soyu, Çocukluk ve Gençliğinden Bir Işık Demeti

Toplum, tefessüh etmiş, ahlâken çökmüş, içki, kumar, zina, fâiz yaygınlaşmış, itibarları zedelenmesin diye kız çocuklarını diri diri toprağa gömen vicdansızlar türemiş, Ka’be puthaneye çevrilmiş ve “atalarımızın dini” diyerek Lât ve Uzza başta olmak üzere sayısız putlar, ilâh kabul edilmiştir.

Böyle bir toplumda ileride âlemlere rahmet olarak gönderilecek son peygamber Muhammed aleyhisselâm doğmuştur.
 
DOĞUMU
 
Peygamberimiz aleyhisselâm, Fil yılında, 12 Rebiülevvel/Milâdî 20 Nisan 571’de Pazartesi günü, tanyeri ağarırken, Mekke’de evlerinde o rahmet güneşi doğdu.

Annesi Hazret-i Âmine, Peygamber Efendimizi üç/yedi gün emzirdi. Sonra Süveybe Hatun, oğlu Mesruh ile birlikte, Server-i âlem’i günlerce emzirdi. Süveybe Hatun, Ebû Leheb'in câriyesi idi. Hazret-i Hadîce onu kölelikten kurtarmak için Ebû Leheb'den satın almak istediyse de, Ebû Leheb buna râzı olmadı.

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın doğumunun yedinci günü, dedesi Abdulmuttalib develer, davarlar kestirerek, Mekke halkına üç defa yemek yedirdi.

Sütannesi: Peygamber aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm efendimiz, Süveybe Hatun’dan sonra, Benî Sa'd b. Bekr kabilesinden Halîme Hatun’a teslim edildi. Halîme Hatun, iki yıl emzirdi. Fakat Efendimiz, sütannenin yanında kalmaya devam etti. Bu, sözleşmeye dayalı bir sütannelik olduğu için, Halîme Hatun, tek sütannesi gibi yayıldı ve bilindi.

Halîme Hatun, Beni Sa'd Yurdu’nda ikamet ediyordu. Bu yurd, Tâif’e 75, Mekke’ye 180 km mesafede 1850 metre râkımlı ve havası, son derece hoş, güzel bir plato üzerindeydi.

Halîme Hatun, Peygamber Efendimiz beş yaşında iken onu dedesi Abdulmuttalib'e teslim etti.

Künyesi: Peygamber aleyhisselâm’ın ilk hanımı, Hazret-i Hadîcetü’l-Kübra’dır. Hadîce vâlidemizin ilk çocuğu Kâsım idi. Bundan dolayı Peygamber efendimiz, Ebu’l-Kâsım olarak künyelendi. Hadis-i Şerif’te:

Benim ismimi çocuklarınıza isim verebilirsiniz, fakat künyemle künyelenmeyiniz, buyruldu (Buhârî, Edeb 106).
 
İSM-İ ŞERİFLERİ
 
İsm-i Şerifleri iki başlık altında ele alınabilir:

1) Kur’an-ı Kerim’de geçen bazı ism-i şerifleri:   

Muhammed, Ahmed, Emin, Beşir, Nezîr, Burhân, Hâtem, Dâî, Resûlü’r-Rahme, Sirâc, Münîr, Sırât-ı Müstakîm, Tâhâ, Yâsîn, Hâmîm, Abdullah, Urvetü’l-Vüskâ, Kademu’s-Sıdk, Müddessir, Müzzemmil, Mustafa, Müctebâ, Nimetullah, Nebiyyu’l-Ümmî ve Hâdî sallallahü aleyhi ve sellem.

İsm-i şeriflerinden Muhammad, Kur’an-ı Kerim’de dört yerde (Âl-i İmrân,144; Ahzâb,40; Muhammed,2; Fetih,29) ve Ahmed, bir yerde (Saff,6) geçmektedir.

İbn Fâris (ö.395/1004), Esmâü Resûlillah ve Meânîhâ adlı risâlesinde 20 adet ismini konu eder ve manalarını verir.

İmâm-ı Kastalanî (ö.923/1517), Mevâhib-i Ledünniyye kitabında 400’e yakın ism-i şerifinin olduğunu kaydeder.

2) Hadis-i şeriflerde geçen bazı ism-i şerifleri:

Ahmed, Ahyed, Emîn, İmâmü’l-Muttakîn, Hâşir, Habîbullah, Rakîbu’l-Burâk, Resûlü’r-Rahme, Resûlü’r-Râhe, Resûlü’l-Melâhim, Seyyidü’l-Mürselîn, Seyyidü’l-Veled-i Âdem, Sâbık, Şefî’, Şâfi’, Müşeffâ, Sahibu’l-Hâtem, Tâhâ, Zâhir, Âkıb, Abdullah, Kâidu’l-Gurri’l-Muhaccelûn, Kusem, Mâhî, Muhammed, Müddessir, Müzzemmil, Muktefî, Mukaffâ, Nebiyyu’t-Tevbe, Nebiyyu’r-Rahme, Nebiyyu’l-Melhame, Yâsîn’dir sallallahü aleyhi ve sellem.

Ben Muhammed'im, ben Ahmed'im, ben Mâhî’yim ki, Allah, benim (peygamberliğim)le küfrü mahvedecektir. Ben Hâşir’im ki, (Kıyâmet gününde) insanlar beni takip ederek toplanacaklardır. Ben Âkıb'ım ki, peygamberlerin sonuncusuyum (Buhârî, Menâkıb 17).
 
PAK SOYU
 
Hadis-i şeriflerde Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem’in temiz, pak nesebi, şöyle açıklanıyor:

1) Allah, İbrahim oğullarından İsmail’i seçti. İsmail oğullarından Kinâne oğullarını seçti. Kinâne oğullarından da Kureyş’i seçti. Kureyş’den de Benî Hâşim’i seçti. Beni de Benî Hâşim’den seçti (Tirmizî, Menâkıb 1; Müslim, Fedâil 1).

2) Abbâs b. Abdulmuttalib radıyallahü anh’den nakledildi:

“Ey Allah’ın Resûlü! Kureyş oturup kendi aralarında neseblerini görüşüp konuştular ve seni de kendiliğinden yetişen değersiz bir hurma ağacına benzettiler” dedim.

Bunun üzerine Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah, mahlûkatı yarattı, beni de onların en hayırlılarından ve iki fırkanın (Arap ve Acem’in) de en hayırlısından kıldı. Sonra kabileleri yarattı. Beni de kabilelerin en hayırlısından eyledi. Sonra hayırlı aileleri yarattı, beni de hayırlı aile Benî Hâşim’den kıldı. Ben şahıs olarak onların en hayırlısı, aile olarak da en hayırlısıyım (Tirmizî, Menâkıb 1).

3) Kıyamet gününde Peygamberlerin imamı, hatibi ve şefâatin sahibiyim, fakat (bunları açıklamakla) övünmüyorum (yüce Allah’ın bana verdiği nimeti açıklıyorum). (Tirmizî, Menâkıb 1).

Annesi: Âmine Hatun’dur. Hazret-i Âmine, Mekke’de hayatını sürdürüyordu. Fakat her yıl Medine’de bulunan zevcinin/kocasının kabrini ziyaret ediyordu. Oğlu Muhammed “aleyhisselâm” 6 yaşında iken Benî Adiyy b. Neccarlardan olan dayılarını ziyarete gitti. Bu ziyarette Peygamberimizin dadısı Ümmü Eymen de vardı. Mekke’ye dönüşte yolda Ebva köyünde Hazret-i Âmine hastalandı ve vefat etti. Oraya da gömüldü.

Vefat ettiğinde Hazret-i Âmine, 30 yaşında idi.

Ebva, Mekke ile Medine arasında -o günün şartlarına göre- Medine'ye beş günlük (180 km) uzaklıkta bir yerdir.

Babası: Abdullah b. Abdulmuttalib’dir. Hazret-i Abdullah, Hazret-i Âmine ile evlendikten kısa bir müddet sonra, Kureyşlilerin ticaret kafilelerinden birine katılarak Şam'a, Gazze'ye gitti. Dönüşünde yolda hastalandı. Yesrib’e/Medine'ye gelince, arkadaşlarına:

“Ben, burada dayılarım Adiyy b. Neccar oğullarının yanında biraz kalayım" dedi ve hasta olarak onların yanında bir ay kaldı. Hazret-i Abdullah, Vefât ettiği zaman 25 yaşında idi.

Peygamberimiz aleyhisselam daha doğmamıştı. Hazret-i Abdullah, Adiyy b. Neccarlardan Nâbiga'nın evine gömüldü. Mübarek kabri, buradadır.

Peygamber efendimizin mübarek ana babaları, Âmine Hatun ve Hazret-i Abdullah, Hazret-i İbrahim’in dini üzerinde haniflerdendi. Hanif, Allah’ı bir bilen ve puta tapmayan demektir (Nisâ,125).

Dedesi: Abdulmuttalib b. Hâşim’dir.

Abdülmuttalib, üstün karakterli, inançlı, iyi kalpli bir insan, âdil bir reis idi. Kureyşlilerin hâkimlerindendi. Puta tapmayı, içkiyi, zinayı, Kâbe’yi çıplak tavaf etmeyi yasaklamıştı. Allah’ın varlığına, ceza ve mükâfat yeri olarak Âhiret’in mevcudiyetine inanırdı.

Torunu Muhammed “aleyhisselâm”, babasını daha doğmadan, annesini de 6 yaşlarında iken kaybettiğinden, dedesine teslim edilmişti. Torununu korumak ve kollamak, onun âileden de gelen en büyük örfî ve insanî özelliklerindendi.

Abdulmuttalib, Fil Vak'ası’ndan sekiz yıl sonra ölüm döşeğine düştü. O zaman 82 yaşındaydı. Peygamberimiz aleyhisselâm da 8 yaşında bulunuyordu. 

Amcası: Ebû Tâlib’tir. Dedesi Abdulmuttalib vefat etmeden önce 8 yaşındaki torunu Muhammed “aleyhisselâm”ın bakım ve gözetimini, oğullarından Ebû Tâlib’e emanet etti.

Amcası Ebû Tâlib’in hanımı Fâtıma binti Esed, Peygamber Efendimize aynı evlâdı gibi baktı, büyüttü ve onu çocuklarından -Tâlib, Akîl, Ca’fer, Ali, Ümmü Hânî ve Cümâne- hiç ayırmadı. Onun için Peygamberimiz onun hakkında “annemden sonra annemdir” demiştir. Fâtıma Hatun, kocası Ebû Tâlib’in ölümünden hemen sonra ve hicretten yaklaşık iki yıl önce İslâmiyet’i kabul etmiş ve Medine’ye ilk hicret eden kadın sahâbîlerden olmuştur. Fâtıma binti Esed, hicretin ilk yıllarında veya dördüncü yılında Medine’de vefat etti. Onun ölümünü duyan Peygamberimiz, “bugün annem vefat etti” diyerek gözyaşı döktü, sırtındaki gömleği çıkarıp ona kefen yaptı, cenaze namazını kıldırdı ve kabre rahatça yerleştirilmesini sağladı (M. Asım Köksal, İslam Tarihi).

Amcası Ebû Tâlib, bi’setin/nübüvvetin 10. yılında, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Medine'ye hicretinden üç yıl önce, Şevval ayının ortasında vefât etti. O zaman yaşı, 80’i aşmıştı (87 veya 90).

Mekke müşrikleri, Ebû Tâlib’e defalarca gelerek, putların aleyhinde konuşan yeğenini kendilerine teslim etmesini istediler. Fakat amcası Ebû Tâlib, hiçbir zaman yeğeninin karşısına çıkmadı, kırıcı bir söz söylemedi, daima onun doğruluk üzerinde olduğuna inandı ve onu himaye etti.

Buna rağmen Ebû Tâlib, açıktan İslam’ı kabul ettiğini söylemedi, çeşitli sebeplere binaen söyleyemedi. Ehl-i sünnet uleması, ihtiyatlı davranarak, edebi gözeterek ve ömrü boyunca Resûlüllah’a sahip çıktığını dikkate alarak -şehadet kelimesini söylemediğini bildikleri hâlde- onun küfrünü telâffuz etmekten kaçınmışlardır.
 
ÇOCUKLUĞU
 
Peygamber Efendimiz çocukluk döneminde, babasını hiç görmedi, annesini de 6 yaşlarında kaybetmiş bir yetimdi. Fakat ona kol kanat geren çok şefkatli bir dedesi Abdülmuttalib ve her türlü tehlikeye karşı koruyan ve kollayan bir amcası Ebû Tâlib vardı.

Muhammed aleyhisselâm, 12 yaşlarındaydı. Amcası Ebû Tâlib, ticaret için Şam’a gidecekti.

Yeğeni Mekke’de yalnız kalıp üzülmesin diye onu da yanında götürdü. Şam topraklarında Busra’da konakladılar.

Tirmizî’de bildiriliyor:

O sırada Rahib Bahîra çıkageldi. Kervanda bulunan kimselerin arasında dolaşmaya başladı. Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem”in yanına gelince, O’nun elini tutarak:

“Bu âlemlerin efendisidir. Bu âlemlerin efendisidir. Allah, bunu âlemlere rahmet olarak gönderecektir” dedi. Kervandaki Kureyş’in ileri gelenleri “nereden biliyorsun?” dediler.

Rahib şu karşılığı verdi: Siz tepeyi aştığınız zaman secdeye kapanmadık ne bir ağaç, ne de bir taş kaldı, hepsi secde ettiler. Bunlar, ancak peygamber olacak kimselere secde ederler. Onun iki kürek kemiği arasındaki peygamberlik mührünü de gördüm. Sonra bir bulut da devamlı onu takip ediyor ve gölgeliyor, dedi.

Rahib, kafilede bulunanlara yemek verdi. Onlara dedi ki, sakın Rum diyarına gitmeyiniz. Çünkü Rumlar, onu tanırlarsa, öldürebilirler (Tirmizî, Menâkıb 3). Başka bir rivayette, dikkat edin onu Yahudiler’den koruyunuz, dedi (M. Asım Köksal, İslam Tarihi).
 
GENÇLİĞİ
 
Müstesna gençliğinden bir ışık demetini şu başlıklar altında sunabiliriz:

1) Koyun Gütmesi: Peygamberimizin gençlik yıllarında, Araplar koyu bir câhiliyet devri yaşıyorlardı. Puta tapmak, içki, kumar, zina, fâiz ve daha birçok çirkin işler aralarında yaygınlaşmıştı.

Kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu.

Muhammed aleyhisselâm onların bu bozuk hâllerinden son derece nefret eder, her kötülüklerinden dâimâ uzak dururdu. Bütün Mekke halkı, O'nun bu hâlini bilirler ve hayret ederlerdi. Putlardan şiddetle nefret ettiği için asla yanlarına yaklaşmazdı. Putlar için kesilen kurbanların etlerinden hiç yemedi. Çocukluğunda ve gençliğinde kendine âit koyunları, Ciyad Dağı ve civarında güder, geçimini böyle sağlardı. Bu şekilde pek çok bozulmuş olan toplumdan, uzak dururdu.

Bir defasında Eshâb-ı Kirâm’a; “Koyun gütmeyen hiçbir peygamber yoktur” demişti. “Ya Resûlallah! Sen de güttün mü?” dediklerinde; “Evet ben de güttüm” buyurdu (Buhârî, İcâre 2; İbn Mâce, Ticaret 5).

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm, 16 yaşlarında bulunduğu sırada, amcası Zübeyr b. Abdulmuttalib ile birlikte, Kureyşlilerin ticaret kervanına katılarak Yemen'e gitti (M. Asım Köksal, İslam Tarihi).

2) Ticaret yapması: Mekke’nin zengin, asil ve itibarlı hanımlarından Hadîce Hatun adına ve onun vekili olarak Şam ve Yemen’e ticaret kervanı götürdü ve gerekli malları alıp Mekke’ye döndü.

3) Muhammedü’l-emîn: Muhammed aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakk’ın himayesi sebebiyle Câhiliye devrinin yaygın kötülüklerinden hiçbirine bulaşmadan tertemiz büyüdü. Çevresinde en mert, en iyi huylu, en asil, komşuluk haklarını en iyi gözeten, en uysal, en doğru sözlü ve en güvenilir kimse olarak tanındı. Allahü teâlâ bütün bu iyi sıfatları onda bir arada topladığı için “el-emîn” lâkabı ile meşhur oldu.

4) Kavgayı Önlemesi: Bunun delili şudur: Peygamber Efendimiz’in gençlik yıllarına rastlayan Kâbe’nin tamiri ve Hacerü’l-esved’in yerine konulması olayındaki teklifinin kabul görmesidir.

Her kabilenin bu şerefli işte pay sahibi olmayı istemesi üzerine kabileler arasında ihtilâf çıktı, problemin çözümünü ertesi gün Kâbe’nin önünde görülecek ilk şahsa bırakıldı. Yolu beklenen bu zatın Hazret-i Muhammed olduğu görülünce, herkes, “el-Emîn geliyor” diye memnuniyetini belirtti. Gelince bir kumaş istetti, üzerine Hacerü’l-esved konuldu. Kabile reisleri kumaştan tutarak Hacerü’l-esved yerine konuldu (A. İbn Hanbel, Müsned, H. No.15504). 
 
EVLİLİĞİ
 
Peygamber aleyhisselâm; kabileler arasında akrabalık bağları kurup İslam dininin daha hızlı yayılmasını sağlamak, işkence gören kadınları kurtarmak, toplum tarafından alt statüde görülen cariyelere itibar kazandırmak gibi siyasî, sosyal, insanî ve dinî sebep ve hikmetlere bağlı olarak evlilikler yapmıştır.     
 
1) Zevceleri. Peygamber efendimizin mübarek ve mutahhar/temiz zevceleri, Mü’minlerin anneleridir (Ahzâb,6).

a. Hadîce binti Hüveylid. Mahammed aleyhisselâm, Hadîcetü’l-Kübra ile evlendiğinde 25, Hazret-i Hadîce de 40 yaşlarında asil, şerefli, itibarlı ve dul bir hatun idi. Nikâhı, hanif itikadına sahip Varaka b. Nevfel kıydı. Kureyş kabîlesinin ileri gelenleri de nikâh şâhidi olarak bulundular.

Hadîce vâlidemiz, evlilik hayatı boyunca, Muhammed aleyhisselâm’a dâimâ hizmet edip yardımcısı oldu. Hazret-i Peygamber bu evliliği, onun vefatına kadar on beş senesi peygamberlikten önce, on senesi de Peygamberlikten sonra olmak üzere, yirmi beş sene sürdü. Hazret-i Peygamber, ilk zevcesi Hazret-i Hadîce hayattayken başkası ile evlenmedi.

Hadis-i Şerifte buyruldu:

(Ey Eshâbım!) Sizin asrınızdaki en hayırlı kadın, Hüveylid kızı Hadîce’dir. Zamanındaki dünya kadınlarının en hayırlısı da Imran kızı Meryem’dir (Buhârî, Menâkıb-ı Ensâr 20; Tirmizî, Menâkıb 62; Müslim, Fedâilü’s Sahâbe 12).

b. Âişe-i Sıddîka. Resûl-i ekrem efendimiz, elli beş yaşında iken, Hazret-i Ebû Bekr’in kızı Âişe

Dr. C. Ahmet Akışık.

RADYO DİNLEME LİNKİMİZ
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap