* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Rahmet Peygamberi’nin Sunduğu İslam  (Okunma sayısı 385 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7234
Rahmet Peygamberi’nin Sunduğu İslam
« : Kasım 06, 2021, 08:12:46 ÖÖ »
Rahmet Peygamberi’nin Sunduğu İslam Ehl-i Küfürle Birlikte “Sapkınlar”ı da Hidayete Çağırıyor

 Sonsuz Seâdet Güneşi’nin tebliğcisi, son Peygamber Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem efendimizdir. O, bütün âlemlere rahmet peygamberi olarak gönderilmiştir. İlâh veya ilâhın bir parçası değil, kuldur, insandır. Melek de değildir.

Onun için Mekke kâfirleri, içlerinden -hem de zenginlerden ve reislerden değil, fakat yetim- birinin peygamber olmasını garip karşıladılar. Fakat o “emîn/güvenilir” idi.

Her bakımdan tefessüh etmiş, çökmüş, kokuşmuş ve sahte ilâhlarla dolu bir toplumda inci misali pırıl pırıl parıldıyordu. Örnek bir insandı, merhametli idi.

Kalplerini ve gözlerini hakikate kapatanlar, onun bu asaletini göremediler. Hatta onu dışladılar. Arkasından gidenlere boykot ilân ettiler. Bu arada yabancı ülkeye hicret edenler oldu. Fakat tâbi olanlar, günden güne artıyordu. İtibarlı addettikleri kişiler de birer birer Müslüman oluyorlardı. Gözleri puttan başka bir şey görmeyen bedbahtlar, artık çareyi şeytanî bir plan olan “sû-i kast” tertip etmekte buldular. Fakat onunla da sonuca ve menfur emellerine ulaşamadılar.

Hazret-i Peygamber, Yesrib’e hicret etmişti. Yesrib şehri, bundan böyle Medine-i Münevvere/nurlanan şehir olmuştu. Dünyevî ve uhrevî emir ve komuta tek merkezden ve rahmet peygamberinin komutası altında verilmeye başlandı. Çok kısa zamanda çevre iller, İslam hakimiyeti altına girdi. Böylece son din İslam, kula ve putlara kul olmayı yasaklıyor, gerçek kurtuluş olan “hidayet” yolunu “sırat-ı müstakîm’i gösteriyordu.
 
HİDAYET NEDİR?
 
Hidayet, son peygamber Muhammed aleyhisselâm’ın yüce Allah’tan Cibril-i Emin vasıtasıyla aldığı Kur’an-ı Hakîm’i ve onun açıklaması olan İslam Şeriat’ını itirazsız ve pazarlıksız kabul etmek, ona iman etmektir.

1. Hidayet: Muhammed aleyhisselâm’ı, Allah’ın resûlü kabul etmek ve ona itâat etmektir.

Bütün Mü’minler, iman sahibi olarak hidayet üzerindedirler. Hak din İslam’a inanmış ve Resûlüllah’a tâbi olmuşlardır.

Farzları yapan ve haramlardan kaçınan bir mü’min, imanlı ölürse, Ahiret’te -günahı olsa bile cezasını çektikten veya afva uğradıktan sonra- cennet nimetine kavuşacaktır.

Yahûdiler ve Hristiyanlar, Hazret-i Peygamber’i “Resûlüllah” olarak kabul etmediklerinden, hidayetin dışındadırlar.

Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah tarafından zâlimler, kâfirler ve münafıklar olarak nitelenenlerin hepsi kâfirdirler. Kâfirler, mürtedler ve bu dünyadan isyan ile imansız olarak ayrılanlar, Ahiret’te sonsuz cehennem’de, ateşte kalacaklardır.

“İslam’ı kabul etmeyen Ehl-i Kitap, cennet’e girecektir” demek, tamamen “dalâlet”tir.

2. Hidayet: Cibril-i Emin’in, Kur’an’ı lâfız ve mana olarak Resûlüllah’a indirdiğine inanmaktır. Kur’an’da sonradan ilâve edilmiş bir insan sözü yoktur. O, tamamen Allah kelâmı’dır.

Yahûdiler, Hristiyanlar, Oryantalistler ve diğer İslam dışı din salikleri, Kur’an’a inanmazlar.

Modernist İslamcıların bazıları, Kur’an’ın lâfız olarak Allah kelamı olmadığını iddia ederler (Fazlurrahman ve bütün Tarihselciler gibi). Nüzul’da Cebrâil aleyhisselam’ı devre dışı bırakanlar da vardır (Fazlurrahman gibi).

Hâlbuki âyette açık olarak Cibril-i Emin’in indirdiği buyrulur:

(Ey Resûlüm! Onlara) söyle: Her kim Cibrîl’e düşman ise, (kininden, düşmanlığından helâk olsun!) Gerçekten Cibrîl, onu (Kur’ân’ı) daha önce indirilen kitapları tasdik edici (doğrulayıcı), mü’minlere bir hidâyet (kaynağı, eğri yollardan kurtarıcı, yüce Allah’ın râzı olduğu yolu gösterici) ve (cennetle) müjdeleyici olarak indirdi (Bakara, 97).

Kim, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cibrîl’e ve Mikâîl’e düşman olursa, bilsin ki, Allah da kâfirlerin düşmanıdır (Bakara, 98).

3. Hidayet, Allah’tandır: (Resûlüm,) de ki:

Hiç şüphesiz asıl hidayet (doğru yol), Allah'ın hidayeti (O’nun gönderdiği İslam dinini kabul ederek hareket etmek)dir. (Ondan başkası sapkınlıktır.) Biz, âlemlerin Rabbine teslim olmak (peygamber’inin tebligatına tâbi olarak Müslüman olmak)la emrolunduk (En’âm, 71).

Ülkemizde ve İslam coğrafyasında Peygamber aleyhisselâm’a tâbi olmadan İslam’ı başkalaştıran ve ayrı bir hidayet yolugösterenler bulunmaktadır.

Bunların başında Oryantalist, Misyoner ve Masonların plan ve hedefleri doğrultusunda hareket eden ve Müslüman ismi taşıyan (1)

Hadis münkirleri, (2)

Kader inkârcıları, (3)

Mi’raç sapkınları, (4)

Ehl-i salip sevdalıları, (5) Ayet tahrifçileri vardır.
 
KÜFÜR NEDİR?
 
İslam dininin Akâid, İbadet ve Ahlâk esaslarına aykırı olan her çeşit din, inanç ve dinî semboller, küfürdür. Bunlar, İslam dininin kimyasını bozmaya yönelik olduğu için reddolunur. İslam dininin kendine hâs/özgü bir kimliği vardır.

1. Bu kimlik, semavî dinlerin ibadetlerinde olsa bile -Muharrem ayında sadece 10. günü oruç tutarak “Yahudiler”e benzeme söz konusu olduğu için- kabul etmez.  Onun için İslam Şeriati’nde 9-10 veya 10-11 günlerinde oruç tutulması tavsiye olunur.

2. İslam Şeriati’nde Hazret-i Peygamber, Kur’an’da beyan edilen hükümlerin açıklanmasında ve ayrıca bir konuda başlı başına hüküm koymada yetkilidir (Ahzab, 36). Çünkü o peygamberdir ve dini açıklamakla görevlidir (Nahl, 44).

Ülkemizde ve dünyadaki Modernist ilahiyatçılar, Batılı Misyoner Oryantalistler gibi, Peygamber efendimizin bu görevine karşı çıkarlar ve bunu kabul etmezler. Hatta Dinî Çoğulculuk iddiasıyla diğer dinlerin de  “hak” olduğunu ileri sürerler. Bazı ilahiyatçılara göre kâfirlere benzeme, “Geleneksel İslam” anlayışına sahip ulemanın ortaya attıkları bir konu olarak görülür.

3. Güneş’e tapanlara benzememek için güneşin doğuşundan sonra ve batışından önce yaklaşık 45-50 dakikalık bir sürede namaz kılmak mekruh sayılmıştır.

4. Bir Müslüman boynunda asla “haç” ve belinde -kırmızı renkli bir parmak genişliğinde- “zünnar” taşıyamaz. Onun için İslam âlimleri, bele takılan kemerlerin, bir parmak genişliğinden fazla olmasını önerirler.

Bornozlarda da buna dikkat etmeli ve Hristiyanlara benzememek için bornoz kuşağını sarkıtmamalıdır.

5. Selçuklu ve Osmanlı devirlerindeki Müslümanlar, Yahudi ve Hristiyanların dinî alâmet olarak kullandıkları kalensüve/serpuş/fötr şapkayı asla başlarına koymamışlardır.

6. İslam âlimleri, dinî alâmetler ile âdetleri birbirinden ayırmışlardır. Müslüman olmayanların alâmetlerini kullanmak, caiz görülmemiştir. Haç ve zünnar gibi. Fakat âdetler, Müslüman toplumunda yaygınlaşınca, mahzurlu görülmemiştir. Ceket, pantolon, kravat, yakalı gömlek gibi.

Teknolojik eşya kullanımında ise, hiçbir yasaklama söz konusu değildir.
 
KÂFİRLERE BENZEME
 
Kâfire benzeme ve Münafıklarla ilgili âyet-i kerime ve hadislerde şöyle buyrulur:

1. Ey İman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri (inanç ve ibadetlerini benimseyerek ve dinî sembollerini kullanarak) dost edinmeyin (Nisâ, 144).

2. (İçinizden bazınız) onlara (kâfirlere) gizlice sevgi besliyorsunuz. (Bundan vazgeçin.) Hâlbuki ben (şanı yüce Allah), sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa (kâfirleri dost edinir ve onların inanç ve ibadetlerini benimserse), mutlaka doğru yol (sırat-ı müstakîm olan İslam’)dan sapmıştır (Mümtehıne,1).

3. (Resûlüm,) sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona (İslam Şeriatine) uy; (sakın Hakkı tanımayan ve) bilmeyen (kâfir)lerin isteklerine uyma. Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiç bir fayda veremezler. Muhakkak zalim (kâfir)ler birbirlerinin dostlarıdır. Allah da takva sahipleri (Mü’minler)in dostudur (Câsiye, 18).

4. Kim bir kavme -itikad, ibadet ve dinî alâmetler bakımından- kendini benzetirse, onlardan olur (Ebû Dâvûd, Libâs, 33).

5. Allah, o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder (Münafikûn, 1).

6. Bu (kötülük şundandır:) Onlar (Münafıklar,) önce (dilleriyle) îman ettiler, sonra (kalpleriyle) inkâr ettiler. Bu yüzden kalpleri (küfürle) mühürlendi. Artık onlar (peygamberin sunduğu iman ve İslam’ı) anlamazlar (Münafikûn, 3).

7. Münafıklar, Allah'ı aldatmaya (âyetlere bâtıl manalar vererek ve peygamberin sözlerini inkâr ederek “İslam budur!” demeye) çalışırlar.

Allah da onların bu çabalarını/hilelerini başlarına geçirir. Onlar, (çok seyrek de olsa) namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar (Nisâ, 142).

8. Abdullah b. Amr anlatıyor: Resûlüllah (aleyhisselâm) benim üzerimde boyanmış iki elbise gördü ve şöyle buyurdu:

Doğrusu bunlar (dinî alâmet taşıyan) kâfirlerin elbiselerindendir. Onları giyme (Müslim, Libâs 29-31; Ebu Davud, Libâs 8; Nesâaî, Zînet 43).

Bu durumda Resûlüllah (aleyhisselâm), kâfirlere ait dinî kıyafetlerin giyilmesini yasaklamıştır.

9. Hazret-i Ömer de Utbe b. Ferkad'a gönderdiği mektupta:

Müşriklere ait (dinî alâmet taşıyan) elbiseleri giymekten seni menediyorum (Buhârî, Libâs 25; Müslim, Libâs, 11, 21) diye yazmıştır.
 
DALÂLET
 
Dalâlet, son hak din olan İslâmiyet’ten sapmak, ondan mahrum kalmak, yahut helâl kılınan alanı aşarak haram kılınana tecavüz etmek, şeklinde tarif edilir. Ayrıca “iman” anlamındaki “hidâyet”in zıddı olan “dalâlet”e inkâr manası da verilir. İnkâr/küfr, hakikatin bilinmesine rağmen, tasdik edilmemesi, hakikate ulaştıran yoldan yüz çevirmek ve bu yolun dışında kalmaktır.
 
Ayet-i kerime ve hadislerde buyurulur:
 
1. Onlar öyle (kâfir) kimselerdir ki, dünya hayatını âhiret’e tercih ederler. (Kur’an’da yaptıkları bâtıl tevillerle) Allah'ın yolu (İslâm dini)nden insanları  (küfre) çevirirler. O yolun (İslam’ın) eğri (kendi düşünce ve taleplerine uygun) olmasını isterler. İşte onlar, (haktan) çok uzak bir dalâlet içindedirler (İbrahîm, 3).

Bu âyet-i kerime’de İslam muarızı Oryantalistler ile dini kendi düşüncelerine ve seküler mantıklarına uydurmak isteyen Müslüman görünümlü Modernistlere cevap vardır.

2. (Resûlüm,) onlar (kâfirler) seni görünce, ancak (oyun ve) eğlenceye alırlar. "Allah'ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu?

Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı" (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri vakit, (din ve ibadet konusunda tutulan) yol bakımından kimin daha dalâlette (sapkın) olduğunu görecekler (Furkan, 41-42).

Tarihselciler ve bazı âyetleri görüş ve mantıklarına uygun bulmayanlar, “böyle bir Allah kelâm’ı olur mu, akıl ve mantığa uymuyor?” diyorlar. Bu Modernistler, bire bir Mekke kâfirleri gibi düşünüyor ve Kur’an’ı öyle nitelendiriyorlar. Çünkü bunların inancında Batı’nın bütün değerleri, kutsal ve doğrudur.

Kökeni maddeciliğe dayanan sekülerizm, onların gözünde âdeta ilâhı olmuştur. Onun için Kur’an’a ve İslam’a bakış açıları, hep bu zaviyeden olmaktadır.

Sonuç:

Allahü teâlâ, insanların dünya ve Ahiret’te kurtulmaları, saadete ve huzura kavuşmaları için peygamberler ve kitaplar göndermiştir.

Son din İslam, peygamberi Muhammed aleyhisselâm ve kitabı Kur’an-ı Hakîm’dir.

İslam dinini kabul edenler ve ona iman edenlere Mü’min ve Müslüman, kabul etmeyenlere kâfir ve imansız denir. Ahiret’te kâfirler, cehennemde, Mü’minler ise cennet’te olacaklardır.

Dünyada imanın muhafazası, kâfirlikle ilgili her şeyi reddetmeye, kâfirleri dost edinmemeye, “hubbu fillâh/Allah’ın sevdiklerini sevmeye” ve “buğzu fillâh/Allah’ın düşman ilân ettiklerini ve haram kıldıklarını sevmemeye ve onlardan nefret etmeye” bağlıdır.

Mü’minler, namaz başta olmak üzere bütün farzları vaktinde yapan ve haram kıldıklarından uzak duran bahtiyar kişilerdir.

Ne mutlu Hazret-i Peygamber’e bağlı iman sahibi olanlara!

Dr. C. Ahmet Akışık.