* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Hâtem-ül-Enbiyâ Muhammed Aleyhisselam  (Okunma sayısı 5333 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7234
Hâtem-ül-Enbiyâ Muhammed Aleyhisselam
« : Haziran 27, 2024, 08:53:14 ÖÖ »


Hâtem-ül-Enbiyâ Muhammed Aleyhisselam

Muhammed aleyhisselâm son Peygamber olarak bütün insanlara ve cinlere gönderildi. Bunun için “Hâtem-ün-nebiyyîn” ve “Hâtem-ül-Enbiyâ” denilmiştir.

Peygamber efendimiz, Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur. Allahü teâlânın yarattığı varlıkların en şereflisi Muhammed aleyhisselâmdır. Her şey O’nun hürmetine yaratıldı. O, Allahü teâlânın resûlü, son peygamberidir. Allahü teâlâ bütün peygamberlerine ismiyle hitâb ettiği hâlde, O’na “Habîbim” (sevgilim) diyerek hitâb etmiştir. Nitekim Allahü teâlâ bir hadîs-i kudsîde;

“Sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım!” buyurdu. Bütün mahlûkâtı O’nun şerefine yaratmıştır.
 
Allahü teâlâ kullarına râzı olduğu ve beğendiği yolu göstermek için çeşitli kavimlere zaman zaman peygamberler göndermiştir. Muhammed aleyhisselâmı ise son Peygamber olarak bütün insanlara ve cinlere gönderdi. Bunun için Peygamberimize “Hâtem-ün-nebiyyîn” ve “Hâtem-ül-Enbiyâ” denilmiştir.

Her peygamber, kendi zamânında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden her bakımdan üstündür.

Muhammed aleyhisselâm ise, her zamanda, her memlekette, yâni dünyâ yaratıldığı günden kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiçbir kimse hiçbir bakımdan O’nun üstünde değildir. Allahü teâlâ her şeyden önce Muhammed aleyhisselâmın nûrunu yarattı.
 
Eshâb-ı kirâmdan Abdullah bin Câbir radıyallahü anh; “Yâ Resûlallah! Allahü teâlâ her şeyden evvel neyi yaratmıştır, bana söyler misin?” deyince, Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu:
 
“Her şeyden evvel senin peygamberinin yâni benim nûrumu kendi nûrundan yarattı. O zaman ne Levh, ne Kalem, ne Cennet, ne Cehennem, ne melek, ne semâ’  (gökyüzü), ne arz (yeryüzü), ne güneş, ne ay, ne insan, ne de cin vardı.”
 
Âdem aleyhisselâm yaratılınca Arş-ı a’lâda nûr ile yazılmış “Ahmed” ismini gördü. “Yâ Rabbi! Bu nûr nedir?” diye sorunca Allahü teâlâ; “Bu, ismi göklerde Ahmed ve yerlerde Muhammed olan senin zürriyetinden bir peygamberin nûrûdur. Eğer O olmasaydı, seni yaratmazdım” buyurdu.
 
Âdem aleyhisselâm yaratılınca alnına Muhammed aleyhisselâmın nûru kondu ve o nûr onun alnında parlamaya başladı. Âdem aleyhisselâmdan îtibâren babadan oğula intikal ederek asıl sâhibi Muhammed aleyhisselâma ulaştı.

Muhammed aleyhisselâm hicretten 53 sene evvel Rebîülevvel ayının on ikinci pazartesi gecesi, sabaha karşı, Mekke’de doğdu. Târihçiler, bu günün Mîlâdi takvime göre, 20 Nisan 571 tarihine rastladığını söylüyor.  632 (H. 11) senesinde rebîülevvel ayının on ikinci pazartesi günü öğleden evvel 63 yaşında vefât etti.
 
Yarın Kurban Bayramı'nın birinci günü. Bayramınız şimdiden mübarek olsun efendim...

Bela ve Musibet İşlenen Günahlar Bebebiyledir

Herkese dert ve bela, günah yolundan, rahat ve huzur da, itaat yolundan gelir. Allahü teâlânın âdeti böyledir.

 Her izzet ve her nimet, Allahü teâlâya ihlas ile itaat ve ibadet etmekten, her kötülük ve sıkıntı da, günah işlemekten hasıl olur. Herkese dert ve bela, günah yolundan, rahat ve huzur da, itaat yolundan gelir. Allahü teâlânın âdeti böyledir. Cenab-ı Hak, hiç kimseye, sebepsiz bela göndermez. Bir âyet-i kerimede mealen buyuruldu ki:

"Bir millet, kendini bozmadıkça, Allah onların hâllerini değiştirmez." [Rad 11]
 
Salih el-Merrî hazretleri buyurdu ki: "İnsanların başına gelen bela ve musibetler işledikleri günahlar sebebiyledir."
 
Ömer bin Abdülaziz buyurdu ki: "Haccâc, insanların günahları, hataları yüzünden Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş bir bela idi."
 
İmam-ı Âzam hazretleri buyuruyor ki: "Zalim bir sultan sana musallat olur ve sen onun yüzünden dininden bir açık verecek olursan, hem kendin hem de onun için tövbe ve istigfar ederek açığını kapatmaya çalış."
 
Muhammed bin Yusuf, bir gün, tanıdıklarının birinden bir mektup almıştı. Mektup sahibi, ülkelerindeki valilerin zulmünden şikâyette bulunuyor idi. Mektubu okuduktan sonra, şu cevabı yazıp gönderdi:
 
"Kardeşim, mektubunuz bize ulaşmıştır. Bilirsiniz ki isyan eden bir kimse, kendisine eza ve cefa yapılmasını reddedemez. Bana öyle geliyor ki, maruz kaldığınız durum, kusur ve günahlarınızdan doğmaktadır."
 
Harun Reşid, haksız olarak bir adamı hapsettirir. Hapsedilen adam ona şöyle bir mektup yazar:
 
"Ey Harun, iyi bil ki, hapiste geçirdiğim her güne, çektiğim her sıkıntıya karşılık senin ömründen bir gün eksilmekte ve nimetlerinden noksanlaşmaktadır.

Unutma ki hesap günü yakındır! O gün aramızda hâkim ancak Allah olacaktır!"
 
Harun Reşid mektubu okuyunca, onu hapisten çıkarttı ve kendisine ihsanda bulundu.
 
Malik bin Dinar hazretleri buyurdu ki: "Tevrat'ta şöyle yazılıdır: Allah buyurur ki: Kim bana itâat ederse, onları ona rahmet vesilesi yaparım. Kim de bana âsi olursa, onları kendisine bela kılarım. Siz kendinizi hükümdarlara sövmekle meşgul etmeyiniz. Bana tövbe ve istiğfar ediniz ki onları size merhametli kılayım."
 
Büyük İsam âlimi Hüseyin Hilmi Işık "kuddîse sirrûh" buyurdu ki: "Eskiden (Ya Rabbi, memleketimizi kaht-u galâdan, tâûn-u vebâdan, şemâtet-i a’dâdan muhafaza eyle!) diye dua edilirdi... 'Kaht' yokluk, 'galâ' pahalılık demektir. 'Şemâtet' sevinmek demektir. 'Şemâtet-i a’dâdan' düşmanların sevinmesinden demektir... Şimdi böyle dualar unutuldu. Sadece şikâyetler kaldı..."
 
Hasılı; gelmiş olan bela ve musibetin kalkması için, istiğfar etmek lazımdır. Çünkü Cenab-ı Hak, "Tövbe ederseniz, imdadınıza yetişirim" buyuruyor.

Ahmet Demirbaş.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.