Misafir İstemeyende Hayır Yoktur
"Amellerin en faziletlisi, bir müminin ayıbını örtmek, karnını doyurmak ve bir ihtiyacını karşılamak suretiyle onu sevindirmektir."
Mübarek günlerdeyiz, (korona tehlikesi iyice azaldı; fırsatları iyi değerlendirelim.) Bu ayda iftar vermek çok sevaptır. (Evlerimizde veremesek de), Çevremizdeki fakir ve yetimleri, Öğrenci Yurtlarında kalan ve geleceğin teminatı olan gençlerimizi unutmayalım... Mesela İhlas Vakfı aracılığıyla Afrika’daki kardeşlerimize de iftar verebilirsiniz…
Yolda karşılaştığımız oruçluya, bir hurma veya bir zeytin verilse de iftar verme sevabına kavuşulur. Peygamber efendimiz;
"Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir" buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben;
"Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevab verilir" buyurdu...
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
"Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz..."
Her zaman misafir gelmesini arzu etmelidir. Peygamber efendimiz;
(Misafir istemeyende hayır yoktur) buyurdu.
Misafire yedirmekle, sadaka vermekle, insanın eli daralmaz. Cimrilik çok kötüdür. Misafir kabul edip cimrilikten kurtulmaya çalışmalıdır!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Amellerin en faziletlisi, bir müminin ayıbını örtmek, karnını doyurmak ve bir ihtiyacını karşılamak suretiyle onu sevindirmektir.)
Osmanlı döneminde zengin köşk veya konaklarda iftara davet edilen misafirlerin yanında fakir halk için de sofralar hazırlanırdı.
Kapıdan kim gelirse geri çevrilmezdi. İftarın verildiği köşk veya konak ziyafet evi halini alırdı. Misafirler iftarını yapıp teravihe gitmek üzereyken hane sahibi tarafından; kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler diş kirası olarak hediye edilirdi...
Cömertliği ve hayırseverliğiyle meşhur olan Fatih Sultan Mehmet Han'ın Sadrazamı Mahmut Paşa'nın verdiği iftarlar daha farklı idi... Mahmut Paşa'nın konağında iftar yapanlar, diş kirasına ilâveten her akşam, mutlaka ikram edilen nohutlu pilavın gelmesini dört gözle beklerlerdi. Çünkü Paşa, pilavlar pişirilirken, kazanlara nohut biçimi verilmiş altınlar da attırırdı. İşte bu durum, "Kısmetinde olan, kaşığında çıkar" sözünü darb-ı mesel hâline getirmişti...
Ahmet Demirbaş.