Seherleri Secdelerle Kıymetlendirmek
Durduğunuz yer duruşunuzu, baktığınız yer bakışınızı, konumlandığınız yer de konumunuzu belirler. Bu nedenle bir hadiseye, olaya, eyleme bakarken nereden baktığınız önemlidir. Bu bağlamda özellikle gece namazı noktasında sosyolojik olarak toplumun bakışını 3 kategoride ele almak mümkün:
1 - İşin ehli alim ve arifler: Bunlar seher ve secdeyi bir nimet ve ganimet bilmektedirler.
2 - Geneli ifade eden avam:Avamdan olan Müslümanlardini bir ritüel olarak görmektedirler.
3 - Geri kalan kesim ise bundan hepten bîhaberdirler.
Bahsi geçen kesimleri dikkate alarak diyebiliriz ki temel mesele bizim nerden baktığımız, veya daha doğrusu nereden bakacağımızdır. Bu anlamda rabbani bir yaklaşıma sahip olma için rabbimizin Kelam-ı Kadim’ine ve habibinin Sünnet’ine bakmak durumundayız.
Gerek farz namazlarımızı ve gerekse nafile namazlarımızı, rabbimiz farz kıldığı ve hoşnut olduğu için eda ederiz. Zira Efendimiz (s.a.s.)kudsi hadiste buyurduğu üzere ‘Kendine farz kıldığım şeylere yapışması ile kulumun bana yaklaşması kadar bana sevimli gelen hiçbir şey yoktur. Akabinde kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşır. O düzeydeki ben onu severim. Ben onu sevdiğim zaman onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli yürüdüğü ayakları olurum. Benden bir şey istedimi onu veririm; benden bir şeye sığındımı onu korurum.’ (Buhari,Kitabu’r-rikak, r. 6502) buyurdular.
Bununla beraber gece namazlarının Müslümanın hayatına kattığı hikmetleri de değerlendirecek olursak;malum olduğu üzere yaşadığımız modern çağ hız ve haz çağı olarak betimlenir. Müslümanca bir özdenetim, kuvvetli bir irade ve hayata hakimiyet olmaksızın kişinin bu hız ve haz çağında hakikati yakalaması ve yaşaması, daha özelde kendini bulması, olması nerdeyse olanaksızdır.
Unutmamak gerek ki kendisini aşan (nefsinin esaretinden kurtulabilen, kendilik bilinci oluşmuş olan) kişi, Müslüman olma coşkusunu yakalar. Yine Kendini aşan kişi,insanlığı hakikate ulaştırma derdini yakalar, bu dert ile yaşar ve bu kişi gerçek Müslüman olma hazzına erer. Bunun için öncelikle kişininkendiliğinin farkında olması, onu araması, bulması veolması şarttır. Arayan bulur, bulan olur, olan kendini yaşayabilir.
Birçok hususta olduğu gibi bu noktadada model ve örneğimiz olan selef-i salihin efendilerimize baktığımızda şunu diyebiliriz:Model kuşak selef-i salihin efendilerimiz ile modern insan arasındaki temel farklardan biri ‘Şuur’dur. Şuur/bilinç: genel olarak insanda farkındalığın, duygunun, algının ve bilginin merkezi olarak kabul edilen yetidir. Bu manaya işaretle cenab-ı hak “Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.”(Bakara, 154)buyurmaktadır.
Genel anlamda kişinin hayatının tümünde şuur dediğimiz hal üzere olmasını sağlayacak bazı kritik amel ve eylemlerin olduğunu biliyoruz. Kuran-ı Kerim’de bu yetilere işaretlerin olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda üzerinde düşünülmesi gereken bazı temel kavramları tekrar hatırlamakta fayda vardır.
Tezekkür: Geçmişe yönelik hatırlama eksenli derin düşünce. Buna işaretle cenab-ı hak “O, insanlara âyetlerini açıklar ki öğüt alıp düşünsünler.” (Bakara, 221)
Tedebbür: Geleceğe yönelik tedbir (önlem) alma eksenli derin düşünce. Yani tedebbür, satırı okuyup satır arasını görebilmek, söylenenlerden hareketle söylenmek isteneni anlamaktır. Cenab-ı hak “Hâlâ Kur'an'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.”(Nisa, 82) buyurmaktadır.
Teakkul:Sebep-sonuç, illet hikmet, eser müessir, fail fiil, halık mahluk, sanat sanatkar, kısaca her şey ile bir şey arasında bağ kuran derin düşünce.Cenab-ı hak “İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar.”(Ankebut, 43) demektedir.
Tefakkuh: Zihnin yoğunlaştığı şeylerden/olaylardan akıl süzgecinden geçirerek elde ettiği sonucu, şimdiye taşıyarak kişinin/toplumun lehinde ve aleyhinde olanıtesbit etmesidir.
Tefekkür: Tefekkür tezekkür, tedebbür, teakkul, ve tefakkuheylemlerininhepsini birden kapsayan düşünme faaliyetine tefekkür denilir. "Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.” (Bakara, 219) ayet-i celilesi bunu ifade etmektedir.
Bir Müslümanın kendilik bilincinin oluşması, kendi olması noktasında ifade ettiğimiz bu beşli sac ayağının dikkatle ve rikkatle muhafaza edilmesinin yanında birde asla gözardı edilemeyecek hassas bazı zamanların olduğunu görmek gerek. Bu zaman dilimlerinin en hassas olanına işaretle cenab-ı hak “Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud'a ulaştırsın.” (İsra 79) buyurmakta. Teheccüd kelimesi hucud kökünden ‘uyumak, uyanmak, uykudan güçlükle uyanmak’ manalarına gelmektedir. (Hatip eş-Şirbini c. 1 s 348;İbniAbidin c. 2 s. 24)Bu ayet-i celileden yola çıkarak şunu diyebiliriz. Gündüzleri hayatın meşgalesi ve sorunlar, sıkıntılar, koşuşturmaca sebebi ile insanın düşünmesi, araması ve kendini bulması olanağı biraz zordur. Ama geceleyin adeta hayat durma noktasına gelmektedir. Bu nedenle insanın kendini araması, bulması ve olmasında en temel malzeme olan tezekkürün, tedebbürün, teakkulun, tefakkuhun ve tefekkürün derinlemesine yapıldığı, yapılabildiği bir vakittir gece... Yani bu vakitte insanı asıl hedeften meşgul eden etkenlerin olmadığı bir vakit olması hasebi ile kişinin asıl muradı olan noktaya odaklanması daha mümkün ve elverişlidir. Buna işaretle Fahreddin Razi “Gece manevi lütuf, feyz ve bereketin en bol ve en mükemmel olduğu zaman dilimidir.” der. (Mefatihu’l-ğayb,XXII, s. 36)
Yukarıdakiayet-i celilenin ifade ettiği manaya delalet eden diğer bir ayettede,“Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! gece(nin) birazından gayrı (saatlerinde) kalk; Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi, yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur'an'ı ağır ağır, tane tane oku.”(Müzzemmil, 1-4) denmektedir.Henüz bi’setin başı olmasına rağmen ilk gelen emirlerden birinin gece namazı olması dikkati calip bir noktadır. Cenab-ı hakkın,peygamberlik vazifesi münasebeti ile gelecek ağır yüklerin üstesinden gelebilmesi için, Hz. Peygambere gece namazı ile hazırlanmasını,azıklanmasını istediğini görmekteyiz. Bu ayet-i celiledeteheccüdün,bizler yani Hz. Peygamberin ümmeti açısından,gündüzleri karşılaştığımız zorluklara karşı metanetle hareket edebilme yetisi ve gücü kazandırdığına işaret vardır. Zira cenab-ı hak diğer bir ayet-i celilede“Namaz ve sabırla Allah’tan yardım talep ediniz.”(Bakara, 45) buyurmaktadır.
Bu ayet-i celileyi müfessirlerden bazıları gece namazı manası ile yorumlamıştır (Ebu Talip el-Mekki, c. 1 s. 69).Yine seher vaktine dair Efendimiz (s.a.s.) “(Mekândan münezzeh olarak) Cenab-ı hak her gece, gecenin son üçte biri kaldığında (teheccüd vakti) dünya semasına tecelli buyurur. Ve seslenir: Yokmu dua eden icabet edeyim? Yokmu isteyen istediğini ona vereyim? Yokmu günahlarının affını isteyen, af edeyim? diye nida buyurur”(Ebu Davud, Tirmizi).Başka bir hadis-i nebevide ise “Kulun rabbine en yakın olduğu an, secdede olduğu andır. O halde iken duayı çokça yapınız!” buyurdular (Müslim,Kitabu’s-salat, r. 482; Ebu Davud,Kitabu’s-salat, r. 875).
Amr bin Abese’den rivayet edilen diğer bir hadis-i nebevide ise “Rabbimizin kuluna en yakın olduğu an, gecenin son bölümünün ortası (teheccüd vakti)dir. Eğerbu saatlerde Allah’ı(c.c.) zikredenlerden olabiliyorsan ol (bunu kaçırma)!” buyurdular. (Tirmizi,EbvabuDeavat,-hasen sahih- 3579;Nesai) Şimdi bu iki hadis-i nebeviyi beraberce mütalaa ettiğimizde seherleri secdelerle birleştirmenin emsali olmayan bir lütuf ve fırsat olduğunu görüyoruz.
İmam Zehebi’nin naklettiğine göre “Efendimiz (s.a.s.) namazlardan sonra cemaate döner ve onlara rüya görenin olup olmadığını sorardı. Gören varsa onların rüyalarını yorumlardı. Bu durumdan çok etkilenen Abdullah ibnÖmer ise pek rüya görmez ve kendi kendine ‘keşke bende rüya görsemde Efendimize(s.a.s.) anlatsam’ diye iç geçirirdi. Bir gün rüya görür. Elinde ipekten beyaz bir kumaş, onunla cennette nereye isterse oraya gittiğini görür. Rüyasını önce ablası Hz.Hafsa annemize anlatır. Oda Efendimiz (s.a.s.) anlatınca Efendimiz (s.a.s.)‘Abdullah ne güzel bir adamdır.
Ah birde gece namazı kılsa!’ der. O günden sonra Hz. Abdullah bir daha gece namazını bırakmadı ve gecelerini az uyku ile geçirdi.”(İmam Sehebi,SiyeruA’lami’n-Nübelac. III, s. 210)
Meramımızı ifade etmesi sadedinde konumuzun başında zikrettiğimiz ayet-i celilenindiğer bölümlerine de bakmakta fayda var. İlk parafın sonunda bulunannafileifadesine dair İmam MaturidiTe’vilat’ında “Bir rivayete göre asıl üzerine yapılan ziyade fazlalık manasındadır” derken diğerbazı rivayetler de ise “nafileten kelimesi ataenve ğeniymeten(hediye, ganimet) manasındadır.”demiştir. (Ebu Mansur Muhammed Maturidi,Te’vilatuEhli’s-Sünne, c. 3 s. 185)
Teheccüd namazlarına Ganimet denmesi gecenin adeta bir ganimet merkezi olduğunu bizlere haber vermektedir.
İmam Nabluside tefsirinde: Muhammed b. İbrahim, Cüneyd-i Bağdadi hazretlerini rüyada görür.
‘Rabbin sana ne yaptı?’ diye sorar. Oda ‘ibareler kayboldu, işaretler yok oldu, ilimler fani oldu,resimler silindi, bizlere seherlerdeki rekatçıklardan başka bir şeyin faydası olmadı” der(Muhammed RatıbNablusi,Tefsiru’n-Nablusi c. 7, s. 79).Tefsiru’l-Mazhari sahibi de İmam Rabbani’den nakille “İmam-ı Rabbani ‘veminelleyli…’ ayet-i celilesinden sonra makam-ı mahmudun zikredilmesi (ki bundan maksad cumhur ulemaya göre şefaat olduğuna göre) kişinin bu şefaat makamına nail olabilmesinin teheccüd namazının ve seherlerin etkisinin olduğuna işaret vardır” der(Kadı Muhammed el-Mazhari,Tefsiru’l-Mazhari, c. 7, s. 326).Bahru’l-Medid sahibi de bu ayetin tefsirinde “Burada gece ibadetlerinin meşakkatli olduğuna işaret vardır” der (Ahmet b. Muhammed b. El-Mehdi el-Bahr’ul-Medid, c. 4, s. 6). Buda seher vakitlerinde secdede olmanın/olabilmenin her kese nasip olmadığına da işaret vardır. Zira kıymetli olan şeyin bedeli de ağır olur.
Bu noktada şöyle bir soru akla gelebilir: Bu kıymetli olan vakti nasıl elde edebilir,gece namazlarına nasıl kalka biliriz? Sanırım cevap niteliğinde İmam Şafii’n(r.a.) şu beytine kulak vermek yeterli olacaktır: “Üstadıma ezberlemekte zorlandığımı şikâyet ettim. Beni günahları terk etmeye sevk etti.
Dediki ‘zira ilim bir nurdur. Allah’ın(c.c.) nuru ise asi olana verilmez.’ Demekki bu noktada riayet edilmesi gereken en temel nokta kişinin kendisi ile haramlar arasına mesafe koymasıdır. Kişimesafe koyabilmesine oranla pürüzsüz gece ibadetine kalkar. Unutmamak lazım ki büyükler “kulun günahları kalbini karartır” buyurmuşlardır.
Seherleri secdelerle nurlandıranlardan olmak dua ve niyazında, selam ve dua ile…
Muhammed Şevket Gökşan.