* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Hakk'a - Allah'a Güven  (Okunma sayısı 878 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
Hakk'a - Allah'a Güven
« : Mayıs 25, 2018, 08:10:48 ÖÖ »
Hakk'a  - Allah'a Güven

            “Ne başımı kaşımaya vaktim var, ne din kaynağına dönüp ibadet etmeye; ailemin rızkını kazanmaktan başka bir şey yapamıyorum, dişimle tırnağımla çalışıp helâlinden kazanıyorum" diyorsun. Ey sapıklara karışan, ne helâli! Senin kanından başka helâl göremiyorum!" (II, 234) Mevlâna Celaleddin Rumî.

 Mülk ve melekûtu yöneten, izzet ve ceberrûtun biricik sahibi olan, gökleri direksiz yükselten Cenab-ı Zülcelâl ve Tekaddes Hazretleri; âlemleri eşsiz sanatının bir numunesi olarak emsalsiz bir şekilde yaratmış ve kâinatı Esma-ül Hüsna’sıyla kuşatarak şad eylemiştir. Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin âlemleri muazzam bir surette ve nizamda yaratarak kâinata o güzel esmalarının tecellilerini nakşetmesi; kullarının kesretten vahdete yani bütün bu nakışlardan hareketle nakkaşa “Vahid” olan zatına vasıl olmalarını arzulamasından kaynaklanmaktadır. Bu itibarla Cenab-ı Hakk kullarını başıboş bırakmamış; peygamberler, kitaplar, evliyalar göndermiş; onlara uyulduğu takdirde Zatına vuslat bulunacağını bildirmiş; onlar vasıtasıyla helâlleri, haramları, kulluk vazifelerini belirterek “Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya/35) buyurarak kullarının dünyada her an imtihan üzere yaşadığını belirtmiştir. Bu imtihanda kulun en büyük düşmanı hiç şüphesiz nefsidir. İnsanın en zayıf olduğu hususlardan biri olan rızık endişesi ise nefsin en büyük vesveselerinden biridir. Dolayısıyla her Müslüman rızkın ne olduğunu bilmeli, nefsin rızık hususunda ki telkinlerini öğrenerek Cenab-ı Hakk’ın emrettiği şekilde rızkını temin etmelidir.

Zira rızık mevzusu basit bir mevzu olmamakla birlikte insanın hem dünyasına hem ahiretine nüfuz ederek; kulun Allah katındaki değerine, ibadetlerine, hastalık-sağlık durumuna, ruh haline özetle zahirine ve batınına her an tesir eder.

            Rızık ikiye ayrılır, biri maddi rızık, diğeri de manevi rızıktır. Rızık canlının yiyerek gıdalandığı şeylerdir. Ehli Sünnet kelamcılarından Ebu Bekr Ahmed el-Beyhakî, el-İtikad adlı eserinde rızkı tarif ederken “Haram olsun, helâl olsun; canlıların gıdalandığı her şey onların rızkıdır” buyurmaktadır.

Dolayısıyla rızık ayrı şeydir, mal ayrı şeydir. Fazla kazanç malı arttırır; ama rızkı arttırmaz. Rasulullah (sav) bu konuya işaretle “Hiç kimse, nasibinden fazla rızka kavuşamaz.” (Hakim) buyurmuşlardır. Zira rızık tamamıyla Allah Teâlâ’nın taksimi ile ilgili bir meseledir ve mukadderdir. Mal ise "Mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir (imtihandır) fitnedir. " (Teğabün:15) ayetinde açıkça belirtildiği gibi imtihan demektir.

            Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri kullarının rızkını ezelde tayin etmiş ve kullarının rızıklarına kefil olduğunu  “Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı Allah’a aittir.” (Hud/6) ayetiyle beyan etmiştir.

Allah-ü Teâlâ; Rezzak ismi şerifiyle bütün kullarını kuşatmış ve hepsinin rızkını sonsuz hazinesinden ihsan etmiştir. Mevlana Hazretleri buna işaretle “Bu âlemde binlerce canlı, sıkıntısız hoş bir halde yaşamakta, geçinip gitmektedir. Üveyk kuşu, geceki rızkı henüz meydanda olmadığı halde, ağaçta Hakk’a şükreder. Bülbül ‘Ey duaya icabet eden Mevlâ! Rızık hususunda itimadımız Sana’ diye hamd eyler.” buyurmaktadır. Mevlana Hazretleri devamında her şeyi yoktan var eden Allah-ü Teâlâ’nın, yarattığı mahlûkatın rızkını taahhüt etmesine karşın rızık endişesine kapılan, Allah’ın gayrısına bel bağlayan, bunun için gayrı meşru yollara yönelen insanlara seslenmekte; “(Ey Müslüman) Gönlüne geçim kaygısını az koy! Sen kapıda oldukça rızkında azalmaz. ‘Rızkınız gökyüzündedir’ ayetini duymadın mı? Neden bu aşağılık yere saplanıp kaldın? Kendinize gelin; O’ndan isteyin, başkasından değil; suyu denizde arayın, kuru derede değil! Açlık korkusunda, bu titreyiş de nedir? Allah’a dayanmakla tok yaşanabilir pekâlâ! Doğan, rızkını padişahın elinden umduğu için bütün pis şeylerden ümidini kesmiştir.” buyurmaktadır. Dolayısıyla rızık sadece Rezzak olan Cenab-ı Hakk tarafından verilir, yalnız ve yalnız O’ndan istenir. Fakat insanlara rızıkları aynı canipten değil de farklı caniplerden ulaşır. Bu da kulun Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri katındaki değeriyle ve Allah’ın kendisine verdiği rızka bakışıyla alakalıdır. Seleften birisi bunu şöyle izah etmektedir: “Bütün kullar Allah tarafından rızıklanırlar. Fakat bazıları –dilenciler gibi- zilletle rızkını alır, bazıları da – tüccarlar gibi- beklemek ve yorgunlukla… Bazıları da –sanatçılar gibi –kir ve pasa katlanmakla… Bazıları da –sofiler gibi – izzetle alırlar. Zira sofiler Aziz olan Allah’ı müşahede ederler. Rızıklarını O’nun yedi kudretinden alırlar ve vasıtaları görmezler. (İhyau Ulumi’d-din) Kula rızkı hususunda düşen "Yerde ve gökte Allah'tan başka sizi rızıklandıran bir yaratıcı var mıdır?" (Fâtır, 3) ayetine iman ederek Allah’a tevekkül etmektir. Zira “Sizi yarattı, sonra size rızkını tahsis etti.” ayetiyle; yaratması ile rızkı birbirine perçinli kıldığını belirten Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri, rızık hususunda kullarının endişeye kapılmayıp tamamen kendisine tevekkül etmelerini Kur’an-ı Kerim’de ısrarla beyan etmiş ve “Yalnız Allah’a dayanıp güvenin, eğer gerçekten inanıyorsanız!” buyurmuştur. Kim ki Allah’ın ezeli kelamına itibar etmeyip rızık hususunda hala telaşa kapılır, Allah’ın emirlerine aldırış etmez ve Allah’a tevekkül etmezse vay onun haline! Ne zahmetler çekip ne belalar bulacaktır. Bu konuya işaretle Veysel Karani Hazretleri bir dostuna şöyle dedi: “Eğer Allah’a yer ve göktekilerin hepsi kadar ibadet etsen, O’nu tasdik etmedikçe kabul olmaz” Dostu; “O’nu tasdik etmek nasıldır?” diye sordu. Veysel Karani Hazretleri; “Allah’ın rızkını kendinde tekeffül ettiğine güvenip, beden ve kalbini O’nun ibadet ve huzuru için her şeyden kopar ve ayır ki O’nu tasdik etmiş olasın.” buyurdu. Rasulullah (sav)’de “Kim ki Allah-ü Teâlâ’ya her şeyden ayrılıp yönelirse, Cenab-ı Hakk her sahada ona kâfi gelir, sanmadığı bir yerden onun rızkını verir. Kim ki dünyaya yönelirse, Cenab-ı Hak onu dünyaya havale eder.”

(Taberani) buyurarak ümmetini Allah’a tevekkül etmesi hususunda şiddetle uyarmıştır. Zira rızık hususunda Allah’a tevekkülü olmayan kişi ibadet zevkini bulamaz, ne acıdır ki bir hayvan kadar bile olamazlar. Rızık hususunda Allah’a tevekkülü olmayanlar günlük hayatta rahat yüzü göremezler ve Allah’a kulluk vazifelerini de yapamazlar. Hâlbuki bir Müslüman, Allah’ın Rezzak-ı Âlem olduğuna inanmalı, esbabı tevessülden sonra Allah’a tevekkül etmelidir. Eğer böyle yaparsa Cenab-ı Hakk’ın kefil olduğu rızka ulaşabilir. Yahya bin Muaz Hazretleri “Talep etmeksizin kulun rızkı elde etmesinde, rızkın kulu talep etmekle memur olduğuna açık bir delil vardır!” buyurmuştur. Dolayısıyla insan rızkı elde edebilmek için sebebini işlemelidir; yani rızkı Allah’tan talep etmeli, rızkını temin için çalışmalıdır. Bir insan ister Müslüman olsun, ister kâfir olsun, ister ibadet etsin, ister isyankâr olsun eğer sebeplere yapışırsa muhakkak Cenab-ı Hakk onu rızıklandırır; tam aksine bunlardan herhangi biri nasıl olsa Allah rızkımıza kefildir, çalışmaya ne lüzum var derse, bu sefer hüsrana uğrayacaktır. İmam Ahmed bin Hanbeli Hazretlerine sormuşlar; “Bir adam evinde veya mescitte oturup: 'Allah Teâlâ Rezzak’tır, rızkımı verir, benim çalışmama gerek yoktur' derse, bu kimse hakkında ne dersiniz? O Mübarek şu cevabı verir; “O adam ilimden habersiz, cahilin biridir. Acaba bu dünyada, Hazreti Peygamber'in: "Allah Benim rızkımı kılıcımın gölgesi altında kılmıştır" hadisi şerifini duymamış mı? Allah, en sevdiği Rasulü'nün rızkını bile bir sebebe bağlarken, diğer insanlara sebepsiz, gayret ve çalışma olmaksızın rızık vermesi düşünülemez. Mevlana Hazretleri de:

“Peygamber; ‘Rızık kapısı kapalıdır. Kilitleri vardır.’

buyurmuştur. O kilidin anahtarı; bizim çalışmamız, hareketimiz ve kazancımızdır. O kapının kilitsiz açılmasına yol yok. Talep olunmadan ekmek vermek, Hakk’ın âdeti değildir.” buyurmuştur.

Dolayısıyla Müslüman’ın rızkı için çalışması elzemdir. Rasulullah (sav) sabah işe giden bir genç hakkında, ibadetle meşgul olmasının daha hayırlı olacağı hususundaki sahabenin sözleri karşısında “Öyle söylemeyiniz! Eğer kimseye muhtaç olmamak, ana babasını ve aile efradını muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her adımı ibadettir.

Eğer kazanacağı para ile öğünmek, keyif sürmek niyetinde ise, şeytanla beraberdir.” buyurarak onları ikaz ve irşad etmiştir. Müslüman’ın hayırlı amaç için çalışması ibadettir, kâfirin ve her haramı işleyen kimsenin çalışması ise ibadet değildir.

            Allah-ü Teâlâ rızıkları seher vaktinde taksim eder. Efendimiz (sav): “Ey kızım! Kalk, Rabb’inin, rızkını taksim etmesine şahit ol. Gafillerden olma.

Şüphesiz ki, Allah insanların rızıkları tan yerinin ağarması ile güneşin doğması arasındaki zamanda taksim eder” buyurmuştur. (Beyhaki) Başka bir hadiste de Efendimiz (sav) şöyle demiştir:

“Muhakkak sabah namazı ile güneş doğması arasında bulunan rızık taksimi zamanını uykuda geçirmek rızkın bir kısmına mani olur”(Buhari )

Allah-ü Teâlâ Kur’an-ı Azimüşşan’da “Rabb’inin rahmetini onlar mı bölüyorlar? Onların bu dünya hayatındaki rızıklarını aralarında biz böldük.”
(Zuhruf/32) buyurmaktadır. Rızkın taksimatı tamamen İlahi Kudret’in dilemesine bağlıdır. Cenab-ı Hakk; bazı kullarına çalışıp gayret gösterdikleri halde az rızık verirken, yarın endişesiyle dinimizin yasakladığı bir kısım yollara tevessül eden kullarına da bol rızık verebilir. Dünya bizler için bir imtihan tarlası olduğuna göre Allah’ın bu şekilde kullarına muamelelerde bulunması imtihan içindir. Daima imtihan içinde olduğumuzu bir an dahi aklımızdan çıkaracak olursak, nefsin ve şeytanın kucağına düşeriz ve madde ile parayı hayatın temeline yerleştiren bir zihniyetin esiri oluruz. En basitinden “Falanca kişi şu işi yaptı, şu kadar kazandı; ben de aynı işi yaptığım halde niye onun kadar kazanmıyorum?” gibi bir vesvese kalp tezgâhına düştü mü, Allah muhafaza arkası kesilmez. Kul isyan çöplüğünde ziyan olur gider. Oysaki verende O, alanda O, yaratanda O… Rabb’imiz bizleri nefsimizin bu telkinlerine karşı uyararak; “Andolsun; Biz sizleri biraz korku, açlık, mallardan, canlardan, mahsullerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.”
(Bakara/155) buyuruyor. Şu halde “Rızkı dilediğine daraltan ve dilediğine genişleten” (Bakara/245) Allah-ü Teâlâ, bize şer ve olumsuz gibi gelen her olayda imanımızı, sabrımızı ve sebatımızı denemekte; sözümüzde ve amelimizde samimi olup olmadığımızı kendi kendimize göstermektedir. Eğer; Allah’ın bizleri bu şekilde imtihan etmesini zulüm olarak vasıflandırıyorsak; imtihanın, imanın, ahiret inancının bizim için ne ifade ettiğini yeni baştan gözden geçirmemiz gerekiyor demektir. Zira “Biz; sizi şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz.” (Enbiya/35) ayeti; hayrın ve şerrin bize görünen yüzünden ibaret olmadığını, bize hayır gibi gelen bir şeyin imtihanı kaybetmemize sebep olabileceği gibi; bize şer gibi gelen bir şeyinde imtihan şuurunun verdiği sebat ve direnç sonucunda hakkımızda hayırlı bir kapı açılmasına sebep teşkil edebileceğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

            İnsanın rızkının imtihan vesilesinin dışında bazı durumlarda artabildiği gibi, bazı durumlarda da azalabilmektedir. Bunlarda insanın kendi eliyle yaptıklarıyla doğrudan alakalı hususlardır. Allah, kulunun gidişatına göre mükâfat olarak rızkını çoğaltır veya ceza olarak daraltır. Kulun rızkının genişliğinin sebeplerinden birisi de, günahlardan kaçınmak ve namazı dosdoğru ve devamlı kılmaktır. "Kim Allah'tan sakınıp korkar ve günahlardan kaçınırsa, (Allah) ona bir çıkış (yolu) yaratır ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a güvenirse, O, ona yeter." (Talak/ 2-3) İnfak ve sadaka rızkın bereketlenmesine en büyük vesilelerden biridir. İnsanların, Allah-ü Teâlâ’nın emirlerine ve yasaklarına uymamaları,  İslam dininin gösterdiği rahat ve huzur yolundan ayrılmaları, nimetlerin şükrünü eda etmemeleri yüzünden bereket azaldı ve rızıklarda daralmalar meydana geldi. Bir adam Rasulullah (sav)’e gelerek; “Ya Rasulullah! Dünya benden yüz çevirdi ve elimdeki mal azaldı" diye şikâyette bulundu. Efendimiz (sav) "Sen meleklerin duası ve yaratılmışların tespihinden neredesin? Bütün yaratıklar onunla rızıklanıyorlar, niçin bu tespihi okumuyorsun" buyurdu. Adamcağız:

"Ya Rasulullah! O tespih nedir?" deyince Efendimiz (sav) şöyle buyurdular: Fecrin doğuşundan sabah namazını kılıncaya kadar yüz kere: "Sübhanallahi ve bihamdihî, Sübhanallahil azîm Estağfirullah." (İthaf: 5 / 13) buyurdu. İnsanın rızkının daralmasına anne ve babasına dua etmemesi de sebep olur. Efendimiz (sav); "Kul anne ve babasına dua etmeyi terk ettiğinde ondan rızık kesilir."

(a.g.e. c. 1/39-1) İnsanın işlemiş olduğu günahlarda kişinin kendisine nasip olacak rızka mani olur. Efendimiz (sav); vefatından önce sekerat halinde iken sahabeyi çağırarak, “Bana ne oluyor ki günah işleyerek size gelecek rızka mani oluyorsunuz?” buyurmuştur. Dolayısıyla işlenen günahlar kula ulaşacak hayırları perdeler.

            Rızık kazanmada en önemli husus helal rızık kazanmaktır. Ayeti kerimede “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızkın helal olanından yiyin.”

buyrulmaktadır.  Helal olandan maksat ise insanın Allah’ın kulları için yarattığı rızıktan payına düşeni meşru yollardan almasıdır. Dinimizce çalışmak hem ibadet hem farz hükmündedir. Efendimiz (sav) “İbadet on kısımdır. Dokuz kısmı helal kazanmaktır.” buyurmuştur. Diğer bir hadiste Rasulullah (sav) “Helal kazanmak için yorulup evine dönen kimse, günahsız olarak yatar, Allah-ü Teâlâ’nın sevdiği kimse olarak kalkar.” buyurmuş ve helal rızkın önemine temas etmiştir. Bu sırra eren İbrahim Edhem Hazretlerine sırtında odun taşıyorken; “Kardeşlerin seni hiçbir şeye muhtaç bırakmazken niçin odun çekiyorsun?” diye sordukları zaman, "Hadis-i şerifte, ‘Helal kazanmak için sıkıntı çekenlere, zillete katlananlara cennet vacip olur’ buyrulduğu için bu işi yapıyorum" diye cevap vermiştir. (K.Saadet)

Üstadımız Cennet Mekân Abdullah Baba Hazretleri de her türlü hayra helal rızıkla ulaşılabileceğini, muhakkak helalinden kazanılarak, helal rızıkların yenilmesi gerektiğini söyler; insanın Allah’a helal rızık ile vuslat bulabileceğini hassaten ifade ederek “Rikkat ateşi helal rızıktan doğar. Aşk helal rızıkla olur. Helal lokma yiyenin ahlakı güzel olur.” derlerdi.

Rızkımız hayatın gayesi değil, yaşamanın vasıtasıdır. Yani rızık kazanmak için yaşamıyoruz, yaşayabilmek için rızık kazanıyoruz. Dolayısıyla insan için rızık kazanmak amaç değil, amaca giden bir vasıtadır. Günümüzde asrın getirdiği tevekkülsüzlük, başkalarına imrenme, daha rahat yaşama arzusu, dünya hırsı, çocuklarımın nafakasını temin edemeyeceğim korkusu, aç kalacağım korkusu insanları rızık endişesine sevk etmektedir. Bunlar insanın; araçları (rızık kazanmayı) amaç edinmesinden kaynaklanmaktadır. Oysaki dünya hayatı ebedi ahiret hayatının yanında değersizdir. Dünyaya kapılıpta rızık hususunda endişe etmek ise tamamen yersizdir. Vehih b. Verr'e “Rızık için hiç endişelendiğiniz oldu mu?” diye sorulunca O Mübarek: “Bütün yerin kalay olduğunu görsem, göklerin de bakır olduğunu anlasam, rızkımdan endişe etmem. Eğer endişeye kapılırsam, Allah'ın (cc) bütün mahlûkların rızkına kefil olduğuna inanmamış olurum”, dedi. Dolayısıyla insanın dünyaya bel bağlamaması ve rızkından fazlasını istemeyerek tek gayeye (Allah’ın rızasına) yönelmesi gerekir.  İbrahim bin Ethem Hazretleri bir fakirin elindeki bir ekmeği iştahla yediğini, ondan sonra da toprağa uzanıp rahatça uyuduğunu görünce şöyle demiştir: “Nefis dünyadan bu kadarla mutlu olabildiğine göre, bundan fazlasına ne hacet vardır!”

Amir bin Kays’ın otu ekmeğine katık yapıp yediğini gören bir adam O’na; “Sen dünyadan bu kadarına mı razı oldun?” dedi. Amir; “Sana bundan daha aşağısıyla razı olanı söyleyeyim mi”, diye sordu.

Adam “Evet” dedi. Âmir “Bu; ahiret yerine dünyaya razı olan kimsedir.” buyurdu.

Konunun başında da izah ettiğimiz gibi Cenab-ı Hakk ezel âleminde kullarının rızıklarının tayin etmiş ve rızıklarına kefil olduğunu beyan etmiştir.

Bu yüzden her insanın sayılı nefesi olduğu gibi belli miktarda da rızkı vardır. Haliyle insanın bu rızıklar kendisine ulaşmadan ölmesi mümkün değildir.

Rasulullah (sav) bu konuya temasla şöyle buyurmuştur. “Ey insanlar, Allah’tan korkun ve rızkınızı aramada güzel yol tutun! Çünkü hiçbir kimse, rızkını ele geçirmeden ölmez. O halde Allah’tan korkun ve rızkınızı güzel yollarla elde edin, helâli alın, haramı terk edin!” [İbni Mace] Diğer bir hadiste de Efendimiz: “Hiç kimse, nasibinden fazla rızka kavuşamaz. Rızkına kavuşup yemedikçe de ölmez. İstemese de rızkı kendisine verilir.” (Hâkim) buyurmuştur. Dolayısıyla rızık ile ölüm paraleldir; yani insan rızkı kesilince ölür.

            Rızkın maddi ve manevî olmak üzere iki türlü olduğunu belirtmiştik. Bedenimizin suya, ekmeğe, havaya ihtiyacı olduğu gibi; ruhumuzun da manevî gıdalara ihtiyacı vardır. İlimle, irfanla, takva ile rızıklanmak az bir nimet değildir. Hatta bu tür beslenme, maddî rızıktan daha önemlidir.

Çünkü dünya malı yarın elimizden gidecek, ama takva ahirette karşımıza çıkacak, cennet nimetine dönüşerek tükenmeyen ebedî rızkımız olacaktır. Manevî rızıkların başında da Kur'an gelir. Kur'an'la beslenmek, onu anlayarak okuyup, yaşamaya ve yaşatmaya çalışmaktır.  Manevî ve ruhî rızıklarla beslenmeyenler, beden-ruh dengesini sağlayamayacakları gibi;  dünya-ahiret dengesini de sağlayamamış olurlar. Bütün dünya sana bağışlanmış olsa, manevî rızıklar, cennet rızıkları ve cemal-i ilahi ile müşerref olma yanında bu maddî rızıklar nedir ki? Dünyada ebedî kalış olmadığı gibi, dünyanın nimetleri de fanidir. Fani olduğu gibi, hepsinin başında ve sonunda zahmetler vardır. Zevkleri çabucak geçer. Ama manevî rızık, ibadetlerden alınan tad, kalp huzuru, cennet rızıkları öyle değildir.  "Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir.

Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır. De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rabb’lerinin yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın rızası, hoşnutluğu vardır. Allah, kullarını çok iyi görür."

(Al-i İmran, 14-15) Bütün bunlara rağmen, insan, dünya malına daha çok rağbet ediyor. Unutuyor ki, dünya, onları kucağında ebedî olarak taşımayacaktır. Öyleyse, üç kuruşluk dünya için bunca kavgaya, bunca günaha ve isyana ne gerek var?

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]