Allah Diyen Bir Kalp Merhametsiz Olabilir Mi
Îmânın en büyük meyvesi merhamet, onun neticesi ise “hizmet”tir. Merhamet etmek/acıyabilmek, Allâh’ın büyük bir lûtfudur. Zira yalnızca acıyabilen insan için, kalp, iz’ân ve vicdandan söz edilebilir.
Hadîs-i şerîfte : ‘‘Yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin!’’ buyrulmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb, 58)
Merhamet; sende olanı, ondan mahrum olanlara ikram etmendir. Diğer bir ifâdeyle merhamet, başkalarının mahrûmiyetini telâfî için onların yardımına koşmaktır.
Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de en çok ‘‘Rahman’’ ve ‘‘Rahîm’’ sıfatlarını bildiriyor. Dolayısıyla ‘‘Allah’’diyen bir kalbin; merhamet, infak ve hizmetten nasipsiz olması düşünülemez. Yine kâmil bir mü’min, başta insan olmak üzere mahlûkattan hiçbirinin sesli veya sessiz feryâdına bîgâne kalamaz, elinden gelen hiçbir şeyi esirgeyemez.
ISINMA HAKKINA SAHİP DEĞİLSİN!
Hak dostu Mevlânâ Hazretleri buyurur ki: ‘‘Şems bana bir şey öğretti: «Dünyada bir tek mü’min üşüyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin.» Ben de biliyorum ki yeryüzünde üşüyen mü’minler var; ben artık ısınamıyorum!..’’
Yani Şems, Mevlânâ’ya, Allâh’ın kullarının üşümesinden ürperen bir vicdan hassâsiyetini öğretmişti. Bedenin ısınması elbiselerle kābildir. Lâkin vicdânın ısınabilmesi, ancak şefkat ve merhamet mahsulü hizmetlerle, kalbin Hakk’a yaklaşmasına bağlıdır.
Bu misal, mahlûkâtın her türlü mahrûmiyeti karşısında kullanılması gereken bir şablon gibidir. Bu yüzden her türlü felâket ve sefâlet manzaralarının, bedenlerden evvel vicdanları ürpertmesi îcâb eder. Bu şekilde Hakk’a istikâmetlenen vicdânî ürperişler, gönüllerin ısınıp huzura kavuşmasına vesîle olur.