Allah Hükmetti
“Rabbin yalnızca ona ibadet etmenize hükmetti…”(İsra:23)
Muhatabı olduğumuz ayet-i kerime İsra suresinde yer alır. Yüce Rabbimiz; “Şüphesiz ki bu Kur’ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen mü’minlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler. Ahirete inanmayanlara da can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.” ayetlerinden sonra yarattığı dünyada kendisine şirk koşulması konusunda da insanlığı “Allah’ın yanı sıra başka bir ilaha tapma.
Yoksa horlanmış ve koruyucusuz bırakılmış olarak otura kalırsın.” ayeti ile uyarır ve mülkiyetinde şirkin kesinlikle yasak olduğuna hükmeder.
Şirkin yasaklanmasından sonra yalnız Allah’a kul olmayı gerektiren bir emir gelmekte ve “Rabbin yalnızca O’na ibadet etmene hükmetti ve ana-babana karşı nazik davranmanı kesin hükme bağladı. Eğer ana-babadan biri ya da her ikisi yanında yaşlılık çağına ererlerse sakın onlara ‘öf be, bıktım senden’ deme, onları azarlama; onlara tatlı ve saygılı sözler söyle.” buyrulmaktadır. Yalnızca Allah’a ibadet etme buyruğu her ferde yöneltilmiş genel bir emirdir. Burada bireyin tek başına muhatap alınması herkesin bizzat kendisinin tevhit inancından sorumlu olduğunun bilincinde olup sorumluluklarını kuşanarak hareket etmesi gerektiğinin etkin bir şekilde hatırlatması içindir.
Yasin suresi 60-61. ayetlerde de “Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?” buyurmuştur. İbadet, inandıktan sonra kişinin gönlünde, beyninde ve üzerinde inancının görünmesidir. Bu nedenledir ki Efendimiz aleyhisselam “Ameller niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği şey vardır.” (Buhari) buyurmuştur.
İbadet; gönüllü olarak itaat etmek, gönülden gelerek boyun eğmek ve bilinçlice itaat etmektir. Amellerden beklenen ecir ve sevabın alınabilmesi, ibadetin yapılmasından daha çok, niyetin hâlis ve katkısız olmasına bağlıdır. Günahların cezası da böyledir. Bu nedenle ibadet yapanın niyet ve maksadına göre dereceleri vardır.
İslâm’da ibadet insan hayatının bütün evrelerini ve bütün davranışlarını kapsar. Allah Teâlâ’nın şeytana itaate ibadet demesi vesvese ile insana süslü gösterdiklerinde insanın şeytanın emellerine itaat etmesidir. Şeytanın taraftarları şeytana yaratıcı ve yaşatıcı olarak inanmıyorlar. Yüce Rabbimiz de insanları kınarken onları şeytana iman etmekle kınamıyor. Allah’ın emrinden uzaklaşıp şeytanın süslediklerine itaat ederek Allah’a ortak koşarcasına batıla sarılmaları, saygı ve tazim ile şeytanın oyuncakları olan tağutların etrafında toplanmalarından dolayı kınamaktadır.
Âl-i İmran suresi 14. ayette ifadesini bulduğu gibi; “İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Hâlbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.”
Ayette sayılan şeyleri insanlar çok süslü, pek hoş gördüler. Allah’ın kullarına birer ihsanı olması ve meşru birer nimet olması özelliği ile böyle görmeleri hakları da. Ancak şeytanın; beşerin bilgisizliği, hırsı ve iştahını kullanarak bunları mutlaka elde edilmesi gereken pek güzel bir şey zannettirerek onları Allah’a isyan anlamına gelebilecek her fenalığa sürükleme riski vardır ve bu risk fazladır.
Nefs-i emmarenin iştah çekici şeylere böylesine muhabbeti ise göründüğü kadar güzel bir şey değildir. Dünya hayatını sürdürmek ve Allah’a gitmek için kullanılmak üzere verilmiş birer nimet iseler de bu bayağı hayata ve onun eşyalarına muhabbet etmek ve bu yüzden Allah’ın yanındaki güzel mevkii feda etmek ne kadar büyük budalalık ve ne kadar bayağı bir düşüncedir. Bu durum ilerleyen yaşında aciz kalan insanın yaşayarak tecrübe ettiği bir şeydir. Ne yazık ki ne öğüt veren ne de alan var. Her şeyin dönüp dolaşıp varacağı yer yüce sahibinin divanıdır.
“İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) Akıbet, takva sahiplerinindir.” (Kasas, 83)