* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Allah Yolunda Çalışmak  (Okunma sayısı 868 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Allah Yolunda Çalışmak
« : Haziran 19, 2018, 03:09:34 ÖS »
Allah Yolunda Çalışmak

Allah-u Teâlâ zikredilen ayetlerinde bizlere “cennete koşun” ,“hayırlı işlere koşuşurlar”, “amel edin” gibi ifadelerle hayatımızın esas gayesi kulluk ve hak dine hizmet yolunda canımızla, malımızla mücâhede/cihad etmek olduğunu ifade etmektedir.

Müminlerde bu ayeti kerimeleri hayatlarına düstur edinerek hayatlarına yön vermeli ve çalışmalarında azimli olmalıdırlar. Çünkü en karlı alış-veriş fani dünyanın baki dünya karşılığında satılmasıdır. Hayatın merkezine ahireti koyarak yaşamaktır.  “Gerçekten ahiret senin için dünya hayatından daha hayırlıdır”(5)

“Ahiret daha hayırlı ve daha devamlıdır.”(6)

İslam’a davet, Allah-u Teala’nın her Müslümana gücü nispetinde yüklemiş olduğu bir görevdir.

Allah’ın emrettiklerini yaparak ve yasak ettiği günahlardan kaçarak kendimizi ve yakınlarımızı cehennem ateşinden korumaya gayret etmemiz gerektiği gibi, aynı şekilde diğer insanların da cehennem ateşinden korunmaları için gücümüz yettiği ölçüde onları da hakka çağırıp batıldan sakındırmaya gayret göstermeliyiz. Çünkü Rabbimiz yüce kitabında: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”(7)

 “Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.”(8)

Buyurarak hakka davetin bir görev olduğunu ifade etmektedir.

Yine Allah-u Teâlâ Enfal suresinde “Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi, size hayat verecek şeye davet ettikleri an icâbet edin! Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O’nun huzurunda toplanacaksınız.”(9) buyurmaktadır.

Kur’an’ın mü’minlere bu sesleniş üslubu hakkında yıllar önce duyduğum bir tesbit beni çok sevindirmiş ve mutlu etmişti ki o da şuydu: Allah Subhânehu ve Teâlâ Kur’an’da mü’minlere yönelik hitabına “Ey iman edenler” diye birinci ağızdan başlarken, kâfirlere yönelik hitabına ise “De ki ey kâfirler” şeklinde ikinci ağızdan başlıyor.

Rabbi tarafından kıymet görmek, bu kıymetin farkına varmak, doğrusu çok güzel ve çok sevindirici bir şey; bir mü’min için! İşte bahsolunan ayet de böyle sıcak bir üslupla yöneliyor bize ve o hayati vurguyu yapıyor. Ayetin vurgulamak istediği şey ise “icâbet”! İcâbet, ancak bir davet varsa söz konusu olur ki bu davetin davetçileri alelade varlıklar değil, Allah ve Rasulü… Öyle kıymetli ve yüce varlıklardan bir davet geliyor ki mü’minin heyecanlanmaması işten bile değil, meraklanmaması namümkün!

“…size hayat veren şeylere…”

Bakıyoruz ki davet edilen mevzu da davet sahiplerinin şanına uygun, görkemlerine mukabil: “hayat veren şeyler”. Heva ve hevesin zindanlarında çürümemek, cahiliyyenin belirleyiciliğinde şaşmamak, dünyevileşme denen ölüm çukuruna dalmamak için Allah’ın vahyine, bir bütün olarak Kur’an ve Sünnet’e çağrılıyoruz. Mefhum-u muhalifini ele alırsak; bu davete icâbetsizlik bizi ölüme götürecektir, hayat bulmak varken.

Allah Azze ve Celle bir başka ayette Allah’ın davetine uymayan müşrikler için “Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.”

(10) şeklinde buyururken daveti uğruna ölenler içinse “Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.”(11)  diye buyurmaktadır

Sübhanallah! Dirilere “ölü”, ölülere de “diri”… Nasıl bir kavram inkılâbı, nasıl bir ters yüz ediş; şaşılacak şey!

İşte nasıl ki bedeni ihtiyaçlarımızı giderip hayatta kalabilmek için beslenmeye ve solunuma mecbursak, aklî ve ruhî ihtiyaçlarımızı gidermek için de vahye yani İslam’a, yani şer’i hükümlere uymaya mecburuz! Peki, bu davete ne kadar icâbet edebiliyoruz? Bu sorunun cevabı hem bir insan olarak ferdi yaşantımız, hem de bir ümmet olarak içtimai (toplumsal) yaşantımız ne kadar İslami ise o kadar icâbetkar, doğal olarak da o kadar hayattayız!
Görünen halimiz ise istenilen halden epey uzak!

Zira birkaç rükûn dışında İslam’ı yaşayabilmemiz neredeyse imkânsız. Bir düşünün kutsal değerlerimizden kaçı hayatta kalma imkânı bulabiliyor? Bırakın onu, kaçı saldırıya ve çirkinleştirilmeye maruz kalmadı? Kaç beldemiz sükûn içinde, kaç sokakta emniyet içindeyiz, Avrupa’sı, Asya’sı, Afrika’sıyla bizi bekleyen dünyanın kaçta kaçına hidayeti taşıyabiliyoruz? Eğitim, ekonomi, siyaset nizamlarımızın hangisi hayat veriyor bize veya onların gayr-i İslamiliği değil midir onları ve bizi “ölü” kılan?

Ama ye’se/ümitsizliğe düşmeye de hiç gerek yok! Çünkü Allah’ın bu çağrısı, bu kötü halden de kurtulmamızı sağlayacak bir çağrıdır. Eğer biz vahyin hayat suyunu avuçlayıp, yudumlarsak o da bizi çöküntüden kalkınmışlığa, zilletten izzete, esfelden eşrefe çıkaracaktır. Yeter ki biz onu bir “hayat verici” olarak, hayata hâkim kılmaya hırs gösterelim, çalışalım, çabalayalım. Nitekim Rabbimiz Sübhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“De ki, çalışın! Çalışmanızı Allah da Resulü de mü’minler de göreceklerdir…”(12)

Davetçiler canla başla bu ayeti kerimeyi kendilerine rehber edinerek, önlerine arkalarına bakmaksızın dini tebliğ ve irşad faaliyetleri için gece gündüz demeden çalışmalıdırlar. Gerçek kurtuluş rıza-i Bâri için çalışmaktan geçmektedir. Merhum Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un; “Cemaat intibah ister, uyanmaz gizli yaşlarla! / Çalışmak… Başka yol yok, hem nasıl, canlarla başlarla, beyitinde ifade edildiği gibi çalışmaktan başka yol yoktur.

Gerisi şeytanların ve dostlarının vesveseleridir.

Ne acıdır ki günümüzde misyonerler gece gündüz demeden, coğrafi sınır gözetmeden tahrif edilmiş dinlerini yaymak için çalışmakta ve İslam ümmetini ifsad etmeye çalışmaktadırlar. Ancak İslam ulemasının ve davetçilerinin aynı azim ve kararlılıkla mücadele ettiklerini söylemek oldukça zordur. Yine Mehmet Akif Ersoy’un; “Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler / Ulema vahy-i ilahiyi mi bilmem, bekler?” beyiti oldukça manidardır. Birtakım dünyalık beklentiler içinde olan batıl ehlinin çalışmaları ve fedakârlıkları ebedi cennetlere talip olan müminlerden fazla olmamalıdır. Allah’ın halifesi olma sıfatına sahip davetçiler en az batıl ehli kadar fedakar bir şekilde daveti ve mücadeleyi hayatlarının merkezine koyup Allah için çalışmalıdırlar.

Davetçi, davasını günlük işlerine göre ayırmaz, aksine yapacağı bütün işlerini davasına göre ayırır ve ayarlar. Eğer yapacağı herhangi bir iş davasına engel oluyorsa, burada yapacağı şey davasını bırakmak veya başka zamana ertelemek değil aksine işini ona göre ayarlamak olmalıdır. Yani davetçi davayı kendine uydurmayacak aksine kendisi davaya uyacaktır.

Davetçi herhangi bir insan değildir. Allah’ın davasını taşıyanda herhangi bir Müslüman değildir. Bu yüzdendir ki Allah Subhanehu ve Teala”nın davetini taşıyan, taşıdığı sorumlulukları iyi bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Allah’ın Resulü davayı taşıyıp bütün insanlara örnek bir model oldu. Bu yüzden bugün dava taşıyıcıları da tüm insanlara birer örnek olmaları gereklidir.

Allah’ın davasını taşımak kolay bir iş değildir. Bu yolda meşakkatler, zorluklar ve eziyetler vardır.

Davayı taşımak büyük bir ciddiyeti ve çok büyük bir sorumluluğu gerektirir. Sorumluluklarını, görevlerini ve farziyetlerini büyük bir ciddiyet ve titizlikle iyi taşımayan kişi iyi bir dava adamı olması imkânsızdır. Bu durumda onun dava taşıyıcısı olduğundan söz dahi edilmez. O sadece davada büyük bir engel teşkil eden konumuna düşer. Ki bu hem kendisi için tehlikelidir hem de davası için.

İnsanları İslam’a davet etme hususunda çok ciddi olunmalıdır. Çünkü bu herhangi bir iş değil, ciddiyeti gerektiren ciddi bir iştir. Ve bu iş bütün sevdiklerimizden önce gelmelidir. Ne evlatlarımız, ne eşlerimiz veya yakınlarımız bu iş kadar sevimli, önemli veya değerli değildir. İlk başta gelmesi ve sırada durması gereken Allah’ın davasıdır. Ondan sonra sevdiklerimiz veya işlerimiz gelebilir. “De ki:

Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoş gördüğünüz meskenler, size, Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelene kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”(13)

Davetçi Müslümanlar şu üç hususa yakînen iman ettikleri sürece hiçbir beşeri güç, dünyevi ve şehevi arzular onları yolundan çeviremez. Bunlar: Ecelin, rızkın, kaza ve kaderin Allah’tan olduğuna iman etmektir. Günün Müslümanları bunların Allah’tan olduklarını her ne kadar dilleri ile söyleseler de insanları İslam’a davet etmeye çağrıldıkları vakit rızık endişesi, ölüm ve başlarına bir belanın gelebileceği korkusu ile bu davetten uzak dururlar. Bu düşünce ve fiilde onların bu akidevi konuları anlamadıklarını göstermektedir. Bu yüzden Müslümanlara öncelikle bu üç konu hâkim olması zorunludur.

İmam Ahmed ve Ebu Ya’la’nın rivayetinde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın sınırlarını koru, O’nu önünde bulursun. Bollukta Allah’ı tanı ki, O da sıkıntıda seni tanısın. Bil ki, başına gelen musibet senin doğruluktan ayrılman veya hata yapman için değildir. Bil ki, sabırla birlikte zafer, zorlukla birlikte kolaylık ve sıkıntının ardından kurtuluş vardır.”

Şüphesiz kim Allah’la birlikte olur ve O’nun yolunda yürürse, Allah da onunla birlikte olur ve onu korur. Bizler Allah’ın indirdiklerine şek şüphesiz iman eder ve O’nun davasını taviz vermeden taşırsak o vakit tek yardımcımız Allah-u Teâlâ’dır. O bizim yardımcımız olduğu vakit artık kim bizi korkutabilir? Asıl korkmaları gerekenler kâfirlerdir. Çünkü biz Allah’ın emirlerine sadık kaldığımız sürece bize Rabbimizin yardımı vardır. Onların ise ne güvenecekleri biri ne de yardımcıları vardır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Şüphe yok ki, Allah, korkup sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir.”(14)

 “İman etmekte olanlara yardım etmek ise, Bizim üzerimize bir haktır”(15)

İslam davetçileri bu bilinç ve şuurla İslamı hayata hakim kılmak için canla başla çalışmalıdırlar.

Merhum M. Akif Ersoy; “Zevke dalmak şöyle dursun vaktimiz yok mateme” cümlesiyle içinde bulunduğumuz durumun önemini ve nasıl bir bilinçle çalışmamız gerektiğini bizlere çok veciz bir şekilde izah etmektedir. İslam ümmetinin dünyanın dört bir yanında kan, gözyaşı ve işkencelerle günlerini geçirdiği şu mübârek günlerde bizler daha bir ciddi, yaptığımız işin ciddiyetine yakışır bir şekilde mücadele etmeliyiz.

İyilik ve takva üzerine yardımlaşmak duasıyla.

------------------------------------------------------

 1 - Tevbe, 9/105.

2 - Ali-İmran, 3/133.

3 - Ali-İmran, 3/114.

4 - Mü’minun, 23/61.

 5 - Duha, 93/4.

6 - A’la, 87/17.

7 - Ali-İmran, 3/104.

8 - Ali-İmran, 3/110.

9 - Enfâl, 24.

10 - Neml, 80.

11 - Bakara,154.

12 - Tevbe, 105.

13 - Tevbe, 24.

14 - Nahl, 128.

15 - Rum, 47.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Aralık 21, 2024, 04:50:26 ÖS]