Allah'ın Yardımını İstemezmisiniz?
“Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.”
(Muhammed; 7)
Kim Allah’ın safında ise, kim Allah’ın dininin askeri ise, kim Allah’ın emirlerine boyun eğmiş ve insanları Allah’a teslim olmaya davet ediyor ise, işte onlara korku yoktur, endişe ve sıkıntı da çekmeyeceklerdir. Kainatın sahibinin yardım ettiği hangi kul darda kalır, karanlıkta kalır, sıkıntıda kalır?
Ey Allah’ın kulları! Allah’ın yardımını istemez misiniz? Ondan başka hangi güç, hangi kuvvet size yardım edebilir, sizi hakkıyla destekleyebilir?
Ey insan! Kendine yardım et! Allah’ın dinine yardım etmen, kendine yardım etmendir. Rabbimiz der ki:
“Ey Muhammed, kötülükten sakınanları müjdeleyesin ve inatçılar güruhunu uyarasın diye biz bu Kur’an’ı ana dilinde indirerek onu kolay anlamanı sağladık.” (Meryem; 97) O’na teslim olman, yollarının aydınlanması, yüzünün gülmesi, kalbinin ferahlamasıdır. Stresinin kaybolması, geçim sıkıntısının ortadan kalkması, ticaretinin hep kâr etmesidir.
İstemez misin, bütün bu yüklerden kurtulmayı ve kainatın en güçlü ordusuna sahip olan Rabbinin yanında olmayı, O’nun övgüsüne mazhar olmayı?
İstemez misin, şöhretin, dünya semasının üzerine çıksın, Allah’ın melekleri seni tanısın, senden övgüyle bahsetsinler? Hendek savaşı sırasında isabet eden bir ok, Sa’d İbn Muaz radıyalluhu anh’ın kolunu delmişti. Şiddetle kan kaybederken O, “Ey Allah’ım!
Eğer senin peygamberin bundan sonra Kureyşlilerle yine savaşacaksa beni o zamana kadar yaşat! Yok eğer onlarla bir daha savaş olmayacaksa artık ruhumu al!“ diye dua etmişti. Hz. Sa’d, yaralanışından bir müddet sonra vefat edince, melekler onun cenazesine yetişmek için koşuşurlarken Arş titremişti. Resûl-i Ekrem tarafından cenaze namazına yetmiş bin melek iştirak etmişti.
İstemez misin ey insan, bu ölümlü, sıkıntılı, hüzünlü, özlem dolu, ihanet dolu, ağrılı, sancılı hayattan vazgeçip, ölümsüz ve ebedi olan saadet yurduna göç etmeyi?
İstemez misin o yolun yolcusu olmayı? Üç günlük tatil yolculuğu bile seni heyecanlandırırken, yüzünü güldürürken, cennet yolcusu olmayı istemez misin?
İstemez misin cennete Reyyan kapısından girmeyi? İstemez misin Peygamber’in avuçlarından Kevseri yudumlamayı?
İstemez misin melekler tarafından Allah’ın selamı ile karşılanmayı? Rabbin sana cennette köşkler hazırlamış, ipekten, atlastan döşemeler, tuğlaları inci ve mercan, sıvası ise miskten yapılmış evler… “Ne mallarınız ve ne de evlâtlarınız size bizim katımızda yakınlık kazandırmaz. Yalnız iman edip iyi amel işleyenler var ya, onların yaptıkları iyilikler kat kat fazlası ile ödüllendirilir. Onlar cennetin yüksek köşklerinde güven içinde ağırlanırlar.” (Sebe; 37)
Sa’d b. Ebî Vakkâs radıyallahu anh’dan rivâyete göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cennet’teki nimetlerden bir tırnağın taşıyabileceği kadar az bir şey dünyaya gösterilmiş olsaydı gökler ve yeryüzü her tarafıyla süs içerisinde kalırdı.
Cennetliklerden bir kişi dünyaya bir baksa ve bileziklerinden biri dünyaya görünse güneşin, yıldızların ışığını silip süpürdüğü gibi o da güneşin ışığını silip süpürdü.”
Vazgeçmez misin, taştan tuğladan yapılmış, damı akıtan, rutubet kokan evinden? Rabbin sana içecekler hazırlamış, altın ve gümüş kaselerde…
“Önlerinden akan kaynaktan doldurulmuş kadehler dolaştırılır. Berraktır, içenlere lezzet veren bir içki. O içkide ne sersemletme vardır, ne de onunla sarhoş olurlar.” (Saffat; 45-47)
Selam olsun cennet yolcusu olanlara, ahiretini dünya ile değişmeyenlere, Allah’ın davasının taraftarlarına, gece uykusunu bölenlere, dualarda buluşanlara, saf tutup çarpışanlara… Tanklarıyla, füzeleriyle, malı mülkü ile insanlara zulmeden, kadın ve çocukları öldürenleri, ekini ve nesli bozanları, kafirleri, zalimleri, iman dolu kalpleriyle tehdit edenlere, onlarla savaşmak için atlar, ordular hazırlayanlara, mazeret sunmayanlara, “İşittik ve itaat ettik” diyenlere, nefsini yenenlere, secde edenlere, sadaka verenlere, otururken, kalkarken, yanları üzere yatarken daima Rabbini ananlara, selam olsun!
“İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet; 33)