Allah Neden İmtihan Ediyor
Kafama takılan soru şu: Yüce Allah neden imtihan ediyor? O, her şeyi bildiğine göre bizi ve bizim yapıp etmelerimizi de biliyordur, bu takdirde imtihan etmesinin anlamı nedir?
İmtihan iki maksatla yapılır: Birincisinde bir kişinin gücünü, bilgisini ve görgüsünü görmek ve bilmek; ikicisinde ise kişinin yapıp etmelerini kendisinin görmesini sağlamak, yaptığı işlerin sonucunu göstermek ve değer biçmektir. Birinci anlamda imtihan, Allah için söz konusu olamaz, çünkü Yüce Allah gizli açık her şeyi bilendir, O’nun bu şekilde imtihan ettiğini düşünmek ilahlığına aykırıdır. Öyleyse Allah’ın kullarını imtihanı, onların yaptıklarının sonucunu kendilerine göstermek ve bu sonuca göre onların yapıp ettiklerinin değerini bildirmektir.
İyi de biz dünyadaki imtihanı görüyor ve sonucunu biliyoruz ama ahiretteki imtihanın sonucuna dair hiçbir bilgimiz yok.
İmtihan dünyada zaten. Ahirette imtihan yok, orada sadece imtihanın sonucunun gösterilmesi ve bildirilmesi söz konusu. İnsanlar sanki ahirette bir imtihan olacakmış gibi düşünüyorlar. Hâlbuki orası imtihan yeri değil dünyada yapılanların karşılığının alınacağı yerdir.
İyi de sorgu yapılacak. Sorgu bir imtihan değil midir?
Oradaki sorgu imtihan amaçlı değil kişinin hakikati kendi gözüyle görmesine ve aldığı karşılığı hak ettiğini itiraf etmesine yöneliktir. Aslında Yüce Allah (c.c.) onların yapıp ettiklerini, hatta niyet ve kasıtlarını dahi bilmektedir. Zaten yazıcı melekler insanların söz ve fiile dökülen bütün işlerini yazmışlar ve kitap hâlinde ellerine tutuşturmuşlardır. Buna amel defteri, yani kişinin hayat boyu yapıp ettiklerinin yazıldığı belgeler denilir. Çünkü Yüce Allah insanı akıllı ve iradeli bir varlık olarak yaratmıştır. Onun bu özelliğini ahirette de elinden almayacaktır. Yani insanoğlu bu iki gücünü orada da kullanmaya devam edecektir. Nitekim Kur’an’da haber verildiğine göre insanların orada farklı tepkileri olacaktır. Kimisi suçu inkâr edecek, kimisi bahane üretecek, kimisi başkasının üzerine atacak, kimisi de yeniden dünyaya döndürülmeyi ve iyi amel yapıp tekrar gelmeyi isteyecektir.
Peki, bunlara nasıl bir muamele yapılacaktır?
İnkâra kalkışanların elleri, ayakları ve günah işleyen organları konuşturulacak, geçersiz bahane ileri sürenlerin özürleri asla kabul edilmeyecek, başkasını suçlayanların suçladıklarına söz hakkı verilecek, dünyaya tekrar dönmek isteyenlere ise “Dönseniz yasaklanan şeyleri gene yaparsınız!” (Enam, 6/28.) denilecektir.
Suçlananlara söz hakkı verilecek ne demek?
İnsanlar birbirlerini suçlayacaklar ama hiç biri fayda sağlamayacaktır. Çünkü Allah herkese doğruyu ve yanlışı ayırt edecek akıl ve irade vermiş, ayrıca yol gösterici peygamberler göndermiş ve yol kılavuzu olsun diye kitaplar indirmiştir.
Durum böyleyse neden sorgu yapılıyor?
Sorgulamanın nedeni yukarıda dediğimiz gibi insanın bizzat kendisinin anlaması içindir. Çünkü insan kendisine yöneltilen suçlamayı kavramak ve mutmain olmak ister. Bundan dolayı her insan mahşer meydanında, hesap günü sorguya çekilecektir. Bu sorgu neticesinde cehenneme girenler Allah’ı değil kendilerini ve sebep olanları suçlayacaklar, hatta önder kabul edip kendilerini yanıltan kişilerin daha fazla ceza alması için beddua edeceklerdir. Yani adalet tam gerçekleşecek ve herkes aldığı cezayı hak ettiğini bizzat kendisi kabul ve itiraf edecektir.
Demek ki imtihan adaletin gerçekleşmesi içindir.
Evet, Yüce Allah rahman, rahim ve gafur olduğu gibi aynı zamanda adil ve muntakimdir. Bunun anlamı, O, koruyan, esirgeyen ve bağışlayan olduğu gibi herkese hakkını tam olarak veren ve mazlumların ve mağdurların haklarını zalimlerden ve haksızlardan alan, suçlulara hak ettikleri cezayı tam olarak verendir. Bakıldığında ne dünyada iken suç işleyen aldığı cezadan ne de mağdur olan verilen cezadan memnundur. Bunun sebebi suçlunun işlediği kötülüğün tam olarak ortaya çıkartılamaması, mağdurun da uğradığı zararın ve kaybın tam olarak giderilememesidir. Söz gelimi dünyada mağdurun maddi zararları bir ölçüde giderilse bile korku, psikolojik gerilim, organ veya can kaybı gibi zararların giderilmesi pek mümkün olamamaktadır. Hesap gününde bu tür kayıplar telafi edilecek, hem suçlu kabullenecek hem de mağdur mutmain olacaktır.
Dünya imtihanında insanlar arasında bir ayrımcılık var mı? Örneğin zengin-fakir, sağlıklı-hasta, sağlam-engelli gibi farklıklar insanların kafasını karıştırmaktadır.
Doğrudur. Bu farklılıklar var ve özellikle ikinci grupta olanlar kendilerine karşı bir haksızlık olduğunu düşünmektedirler. Hâlbuki Yüce Allah dünya hayatında adil bir sistem kurmuştur. Bunun anlamı herkese verilen imkân kadar sorumluluk yüklenmesidir. Zenginin sorumluluğuyla fakirin sorumluluğu aynı değildir. İslam’ın beş esasından zekât zengin olanlara, hac ise hem zengin hem de sağlıklı olanlara farz kılınmıştır. Öte yandan zenginin ve sağlıklı kişinin şükrederek kazandığı sevabı, fakirler ve hastalar sabrederek kazanır. Zenginlik veya sıhhatli olmak avantaj gibi görülüyor olsa da her verilen imkânın aynı zamanda imtihana tabi olduğunu düşündüğümüzde hiç de öyle olmadığı anlaşılmaktadır. Hatta mucize ve keramet bile imtihan aracıdır, o yüzden peygamberler hemen mucize talep etmezler ve Allah dostları üzerlerinde keramet zahir olmasını istemezler. Nitekim sofra mucizesi isteyen havarilerine Hz. İsa’nın ilk tepkisi, “Allah’tan korkun!” şeklinde olmuştur. Yüce Allah, istenen mucizenin nasıl bir çetin imtihana tabi olduğunu, “Ben sofrayı size indireceğim fakat bundan sonra kim inkâr ederse hiç kimseye etmediğim azabı ona ederim.” şeklinde açıklamıştır. Bazı tefsirciler, bu tehdit karşısında havarilerin sofra isteklerinden vazgeçtiklerini bildirmektedir.
Öyleyse dünya hayatına önem vermek gerekir.
Tam de öyle. Bunu eskiler tarla ve harman benzetmesiyle anlatmışlardır. Çiftçi tarlada ne kadar çok ve bilinçli emek ortaya koyarsa harman yerinde o kadar bol ve kaliteli ürün alır. Yani tarladaki emeğin karşılığı harman yerinde ortaya çıkar. Dünya hayatı da tarla gibidir, kişi burada ne kadar gayret gösterir, dürüstçe ve kaliteli işler yaparsa hesap günü başarılı olur ve iyiler tarafında yerini alır.
Anlaşılan bütün iş bizim aklımızı ve irademizi iyi kullanmamıza bağlı.
Öyledir. Yazıcı meleklerin yazdığı defterin kahramanı biziz. Melekler kendiliğinden bir şey yazmaz, bizim söylediklerimizi ve yaptıklarımızı yazar. İrademize asla müdahale de etmezler. Zaten Hz. Peygamber’in, “Ameller niyete göredir.” (Buhari, Bedü’l-vahy, 1.) buyurduğu gibi sonucu belirleyen bizim niyetimizdir. Ancak Yüce Allah pozitif ayrımcılık yapacak, gerçekleştirilmeyen kötü niyetleri hesaba katmayacak, iyi niyetleri ise sevap hanesine yazacaktır.
Anlaşılıyor ki fakirlik-zenginlik, sağlıklı-hasta olmak değil, yapılan iş önemlidir.
Tabii ki. Eğer insanlar dünya hayatında iyi şeyler yaparlarsa sonuçta Allah’ın rahmeti ve bağışlamasına erişirler ama kötü şeyler yaparlarsa Allah’ın hesaba çekmesine ve sonunda ceza takdir etmesine maruz kalırlar. Allah onların renklerine, ırklarına, bedenlerine, zengin-fakir, sağlıklı-hasta olmalarına asla bakmaz. Verdiği imkânları nasıl kullandıklarına, vermediğinde de nasıl sabrettiklerine bakar. Şükreden ve çevresini gözeten zenginler kazanacağı gibi sabreden fakir ve engelliler de aynı şekilde kazanacaklardır. Yani herkes imkânına ve durumuna göre imtihana tabi olacak ve sonuç alacaktır.