Allah Yolunda Şehadet
Alemlerin Rabbi Allahı Rabb, hayat nizamı İslâmı din ve Rasulullah Muhammed (s.a.s.) önder kabul edip katıksız iman eden muvahhid müminler, buna razı olmuş ve iki güzellikten birine talip olarak Allah yolunda olmaya gayret etmişlerdir
İki güzellik: Ya Şehadet, ya Zafer!1
İyi ve güzel olan iki şey! İkisi de Rabbimiz Allahın emri, yardımı ve rızasıdır
Muvahhid Mücahidlerin Allah yolunda cehd ve gayretleriyle ulaşmak arzu ettikleri iki iyilik veya iki güzellik
İman ve cihad olan gerçek hayatın gayesi
İnsanın yaratılış gayesine uygun olan bir gaye
Allaha ibadetin zirvesi: İman ve Cihad! Katıksız iman, cihadı gerektirir
Cihad, gerçekten iman eden mümin müslümanların hayatının bütününü kuşatan bir ibadettir
Muvahhid mümin insan hiç şüphesiz bilip iman eder ki Allah, insanı yalnızca kendisine ibadet, yani itaat etsin diye yaratmıştır
İman ve itaat, yani iman ve cihad! Gereği gibi cihad, gereği gibi itaat etmek demektir
Yegâne Rabbimiz, Melikimiz ve İlâhımız Allah Azze ve Celle, iman edip, kendi yolunda cihad eden muvahhid mümin kullarından canlarını ve mallarını satın alıp karşılığında kendilerine cennet vermiştir
Cennet, ebedi vatan ve ebedi nimet
Kullarına vad ettiklerini mutlaka yerine getiren ve vadından asla caymayan Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cennet vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler, (bu,) Tevratta, İncilde ve Kurânda onun üzerine gerçek olan bir vaddır. Allahdan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu hâlde yaptığımız bu alış-verişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.2
Büyük kurtuluş ve büyük mutluluk! Hem fani dünyada, hem de ebedi ahirette
Muvahhid mümin kuluyla Alemlerin Rabbi Allahın alış-verişi
Ne muazzam bir alış-veriş, ne tükenmez bir lütuf ve ne sonsuz bir nimet
İnsan kulunu yaratan Allah, ona bedeni, canı ve malı vermiş, sadece kendisini tanısın ve itaat etsin diye
Allah katıksız iman eden kulundan, kendisine verdiklerini, kendisine cennet vererek satın alıyor. Mümin malının karşılığı, yani bahası cennettir
Mümin Müslüman kul, Rabbi Allahın kendisine helâl kıldığı yollardan alnının teri, bileğinin gücü ile mal kazanır ve bu tertemiz helâl malın Allah yolunda sarf edilmesinin karşılığı cennettir... Muvahhid müminin katıksız iman ile çok kıymetli olmuş canı, müşterisi Allah ve karşılığı cennet!..
Müminler, muvahhidler, müslümanlar, kendi kıymetlerini çok iyi bilmeli ve olması gereken durumda olmalı, bulunması gereken yerde bulunmalıdırlar
Müminler, Allah yolundadırlar
Allah yolunda cihad eder, Allah yolunda savaşırlar
Bu, mümin müslüman kulların kulluk görevidir
Bu, şirksiz imanın gereğidir
Böyle buyurdu Allah Teâlâ:
İman edenler, Allah yolunda savaşırlar, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar. Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.3
Bu savaş, yeryüzünü ifsâd eden, kul iken ilâhlık taslayan ve bulundukları ülkelerdeki insanların kendilerine kul olmasını isteyen, Allahın kullarının Allaha kul olmasını istemeyen, Allahın kanun koyuculuğunu geçersiz kılıp, insanlar üzerinde egemen olup kanun koyuculuk yapanlara karşıdır
Müşriklere, kafirlere, zalimlere, sömürücülere ve fitnecilere karşıdır bu savaş
Yeryüzü, bu bozgunculardan temizlenmedikçe, insanlık asla rahat edemeyecektir
Tuğyan eden zalimlerin egemenliği devam ettikçe, insanlar huzur bulamayacaklardır
Bundan dolayı Rabbimiz Allah:
(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, Artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.4 buyurdu
Bu buyruğun yerine gelebilmesi için, canlarını ve mallarını cennet karşılığı yegâne Rabbleri Allah Teâlâya satan, Allah yolunda savaşan, ölen ve öldüren muvahhid mücahidlerin varlığı gerekir
Allahın rızasına ve cennetine talip olan ve bu alış-verişten dolayı sevinen müminler, gerçek kurtuluşa ermiş, mutluluğu elde etmişlerdir
İşte, Allah yolunun yolcularından bir örnek:
İkinci Akabe Beyatı ve Medineden gelen ensar heyeti
Şabî (rh.a) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.s.) amcası Abbas ile birlikte, Akabe tepesinin eteğinde ağacın altında Ensardan yetmiş kişiyle buluşmaya gitti.
(Onlara) şöyle buyurdu:
Sözcüleriniz konuşsun amma sözü uzatmasın! Çünkü müşrikler sizi gözetliyor. Eğer sizin (burada olduğunuzu) öğrenirlerse, size zarar verirler.
Onların sözcüsü Ebu Umâme:
Ya Muhammed, Rabbin için dilediğini iste, sonra da bunları yaptığımız zaman Allahın ve senin üzerindeki hakkımızı bize anlat! dedi.
Rasulullah (s.a.s.):
Rabbim için, sizden ona ibadet edip hiçbir şeyi Ona ortak koşmamanızı istiyorum. Kendim ve arkadaşlarım için ise sizden, bizi himaye edip yardım etmenizi ve kendi canınızı koruduğunuz şeylerden bizi de korumanızı istiyorum. Buyurdu.
Onlar:
Bunları yaptığımız zaman bizlere ne( vad ediyorsun)? diye sordular.
Rasulullah(s.a.s.):
Sizin için cennet var! buyurdu.
Onlar da:
Öyleyse senin taleplerini yerine gelecektir, diye cevap verdiler.5
İmam Taberî (rh.a.)ın, Muhammed b. Kab el-kurezî (r.a.)dan rivayetinde ise şöyle denilir:
Medineliler:
Biz bunu yaparsak ne kazanmış oluruz? diye sordular.
Rasulullah (s.a.s.):
Cennet cevabını verdi.
Medineliler :
Bu, kârlı bir alış-veriş. Bunu ne biz bozarız, ne de karşı tarafın bozmasını isteriz, dediler.
Bunun üzerine:
Hiç şüphesiz Allah, müminlerden-karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere-canlarını ve malllarını satın almıştır
(tevbe,9/111) ayeti kerimesi nâzil oldu.6
İmam İbn Kesir (rh.a.), Tefsirul-Kurânil-Azim adlı meşhur tefsirinde bu ayeti tefsir ederken şunları söyler:
Yüce Allah mümin kullarına, canlarını ve mallarını kendi yolunda feda ettikleri takdirde onların karşılığı olarak cenneti vereceğini haber veriyor. Bu, Onun lütfu, keremi ve ihsânıdır. Zirâ kendisine itaat eden kullara verdiği nimetlere karşılık, sahibi yine kendisi olan şeyi bedel olarak kabul etmiştir. O yüzden, Hasan-i Basrî ve Katâde şöyle demişlerdir:
Vallahi, Allah Azze ve Celle, onlarla biatleşti ve onlara bedeli yüksek tuttu!
Şimr b. Atiye:
Her müslümanın, yerine getirsin veya onunla ölsün, boynunda Allaha ödemesi gereken biatı vardır, demiş, sonra bu ayeti okumuştur.
Onun için:
Kim Allah yolunda yüklenip yola çıkmışsa, Allah ile biatleşmiştir. Yani, bu akdi kabul etmiş ve ödemiştir.
Onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Yani, ister öldürsünler, ister öldürülsünler, ister hem öldürülüp, hem öldürsünler, onlar cenneti hak etmişlerdir.!7
Muvahhid ve Mücahid mümin müslümanlar, bütün Peygamberlerin varisleridirler
En son nebi en son Rasul Muhammed (s.a.s.)in hem varisi, hem de ümmetidirler
Onun sünneti ile amel eder, Onun yolunu takip ederler
Onun bıraktığı mirasa sahip çıkar, bütün samimiyetleriyle sarılırlar
İbn Amr (r.a.)ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Ben, kıyametten hemen önce, hiçbir ortağı olmayan Allaha tek başına ibadet edilinceye kadar kılıçla savaşmak üzere gönderildim. Rızkım, mızrağımın gölgesi altına yerleştirildi, zillet ve alçaklık ise dinime muhalefet edenlerin üzerine konuldu.8
Rasulullah Muhammed (s.a.s.),rahmet ve savaş Peygamberidir!.. Onun iman ve cihad mektebinde yetişip hayat bulan ümmeti, Onun izi üzere yürümektedirler
Yegâne Rabbleri Allaha verdikleri kesin sözlerinde durmuş, gereğini yapmış olanları takip ederlerde sıralarını beklemektedirler
9
Muvahhid müminlerin hayatı da, ölümü de Allah için ve Allah yolundadırlar
Yaşarlarsa, Allah için ve Allah yolunda yaşarlar
Ölürlerse, Allah için ve Allah yolunda ölürler!..10
Rabbimiz Allah Azze ve Celle, kendisine katıksız iman eden ve imanın gereği olan salih amelleri, önderleri Rasulullah Muhammed (s.a.s.)in sünnetini örnek edinerek işlemeye devam eden muvahhid mümin kullarına şöyle buyurur:
Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.
Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz.11
İmam el-Vahidî (rh.a.), Esbâb-ı Nüzûl adlı eserinde, bu ayetin inzâlına sebep olayı şöyle naklediyor:
Bu ayet, Bedir şehitleri olan müslümanlar hakkında nâzil oldu. Bunlar, on dört kişi idi. Sekizi Ensardan, altısı da Muhacirlerden idi.
İnsanlar, Allah yolunda öldürülen kişi için:
Falan kimse öldü de dünyanın nimet ve lezzetleri elinden çıkıp gitti derlerdi.
Bunun için Allah Teâlâ, bu ayeti indirdi.12
Rabbimiz Allah, iman eden kullarını uyarıyor:
Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi diyenler gibi olmayın.
Allah bunu, onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allahdır. Allah, yaptıklarınızı görendir.
Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allahdan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır.
Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de şüphesiz Allaha (varıp) toplanacaksınız.13
Allah yolunda olmanın şuurunda olmayan ve Allah yolunda şehid olmayı idrak edemeyenlerin her zaman söyledikleri, ayette beyan edilenlerin aynısı veya bir benzeridir
Asr-ı Saadette, Rasulullah Muhammed (s.a.s.)in sağlığında söylene sözler, takınılan tavırlar, hicrî onbeşinci asrın ilk yarısında, işgal altındaki İslam topraklarında esaret altında yaşayan ve bu zillet hayata alışanlar tarafından söylenmektedir
izzeti yitirmiş ve zillete alışmış olanlardan başka ne beklenir ki!..
Kendilerine farz olan Allah yolunda cihad etmek vazifelerini yapmayanlar, dünyevîleşenler, dünyayı sevip ölümü istemeyenler, Allah yolunda cihad, şehadet ve şehid kavramlarına çok uzak düşmüş ve yabancılaşmışlardır
Zaten bu hâllerinden dolayı toprakları işgal edilmiş, servetleri ve kazançları sömürülmüş, kendileri de esaret altında zillet hayatı yaşamaktadırlar
Ve yeniden İslâmın izzetine kavuşmak için, Allah yolunda savaşan, canlarıyla, mallarıyla, dilleriyle cihad eden mücahid müminlere karşı çok olumsuz sözler sarf etmekte, tağutî otoriterlerden yana olmaktadırlar
İslâm topraklarını işgal eden, küfür ve şirk kanunlarıyla yönetip egemenliklerini devam ettiren tağutlara razı olup boyun bükenler, şehadetin yüceliğini, şehidin değerini bilemezler
Bunu bilmek, idrak etmek ve inanmak, katıksız iman ile olur
İmanlarında rahatsızlıklar, sakatlıklar, gevşeklikler ve sıkıntılar olan kişiler, bunu anlayamazlar
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
Münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara : Gelin Allahın yolunda savaşın ya da savunma yapın denildiğinde: Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik. Dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanları ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir.
Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi diyenlerdir. De ki: Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse.14
Elbette hakikat onların söylediği gibi değildir
Onlar, ya cahildirler, idrak edememekteler ya da bildikleri hâlde hainliklerinden dolayı böyle davranıyorlar
İkinci ihtimal onların değişmez karakteridir
Hakikatin, onların dediği gibi olmadığını Rabbimiz Allah beyan buyurmaktadır:
Allah yolunda hicret edip öldürülen veya ölenlere gelince, muhakkak Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Onları, kendisinden gerçekten hoşnut kalacakları bir yere sokacaktır. Şüphesiz Allah bilendir, Hâlimdir.15
Allah yolunda öldürülenlerin ise, kesin olarak (Allah), amellerini giderip boşa çıkarmaz.
Onları hidayete erdirecek ve durumlarını düzeltip ıslah edecektir.
Ve onları, kendilerine tarif edip tanıttığı cennete sokacaktır.16
Bunun için:
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler saymayın. Hayır, onlar Rabbleri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.
Allah, kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir.
Onlar, Allahdan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allahın müminlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler.17
İbn Abbas (r.anhuma)nın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Uhudda kardeşlerinize şehitlik isabet edince Allah, onların ruhlarını yeşil kuşların içine yerleştirdi. ( Bu ruhlar, yeşil kuş sûretindeki taşıyıcılarına binerek) cennet nehirlerine uğrar meyvelerinden yerler (sonra), Arşın gölgesinde asılı olan altından kandillere dönerler. (Şehidler) yediklerinin, içtiklerinin ve kaldıkları yerin güzelliğini görünce:
Bizim cennette diri olup da ( şehadetten dolayı cennet nimetleriyle) rızıklandırıldığımızı, cihada yönelmeleri ve savaştan korkup kaçmamaları için (dünyada bulunan) kardeşlerimize iletecek kimdir? Derler.
(Bunun üzerine) her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah:
Bunu sizlerden onlara Ben eriştireceğim, buyuracak.
(Nitekim) Allah:
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler saymayın
ayet-i kerimeyi sonuna kadar indirdi.18
Malum olduğu üzere, ayetlerin iniş sebebi bu olmakla beraber hükmü geneldir
Bütün zamanları ve mekânları kuşatacaktır
Her çağda yaşayan ve Allah yolunda, Allahın hükümlerinin hayata hakim kılınması için cihad edip bu uğurda öldürülen her mücahid mümin için geçerlidir
Katıksız iman eden müminler, Allah yolunda savaşır, öldürür ve ölürler
Onların ölümü sıradan bir ölüm değil, mukaddes bir dâvâ uğrundaki ölümdür
Bundan dolayı Allah katında diridir ve rızıklanmaktadırlar
Şehid, tarihin kalbi olduğu gibi, ümmet katarının lokomotifidir
Onun Allah yolunda dökülen kanı, ümmet bedenine taze kan olup bedenin canlanmasına ve harekete geçmesine sebep teşkil eder
Önden giden şehidleri takip edenler, şehidlerin kanlarının kıymetini bilmeli ve onlara sadık bir varis olmalı, hatıralarına asla ihanet etmemelidirler
Şehidlerin uğrunda canları ve malları ile savaştıkları yüce İslam değerlerini hayata hakim kılmalı ve onları korumalıdırlar
Savaş meydanlarında kazanılan değerler, siyaset masasında kaybedilmemelidir
Şehid, çok mübarek bir öncü olduğu gibi, gaziler de mübarek varisler olmalıdırlar
Kurtuluş için şu emre itaat gerek:
Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nöbetleşin. Allahdan korkun. Umulur ki kurtulursunuz.19
Gerçek şehid ve şehadet ile ilgili İslâmın hükmünü kesin delilleriyle apaçık beyan ettikten sonra, günümüzde bu konudaki çok ciddî bir sapmaya ve iftiraya da işaret edelim:
İşgâl edilmiş olan İslâm topraklarında egemenliklerini devam ettirin zalim tağutlar, İslâma aid olan Şehid ve Şehadet kavramlarını kendilerine mal ederek kullanmakta, böylece esaret altında tuttukları mazlum ve mustazaf kitleleri aldatmaktadırlar
İslâmı ve İslâmın bütün değerlerini, egemen oldukları beldelerde yasaklayıp sosyal hayatın dışına iten egemen tağutlar, mukaddes değerlerin yerine kendi değersizliklerini koymalarına rağmen, şehid ve şehadet kavramlarını değiştirmeden kullanmaktadırlar
Çünkü bu kavramların yerine koyacak kavramları olmadığı gibi, bu kavramları kullanarak, yönettikleri insanları uyutmakta ve yanıltmaktadırlar
Tağutî egemenliklerini sürdürdükleri işgal edilen İslâm topraklarında, bâtıl ideolojilerini korumak uğrunda öldürülenleri şehîd ilân etmektedirler
İşgal ettikleri İslâm toprakların da, İslâm yeniden hâkim olmasın diye muvahhid mümin müslümanlarla savaşan ve öldürülen askerlerini, polislerini şehid kabul edip öylece tanınmalarını istemektedirler
Hattâ işgal edilen İslâm topraklarında iki tağutî güç, tek başına egemen olmak için birbiriyle çarpışır, savaşır ve bu arada ölenleri, her iki taraf şehid olarak anmaktadır
İslâmı yok etmek, Allahın hükümlerini devre dışı bırakmak, tağutî egemenliği devam ettirmek, müslümanların esaretini uzatmak uğrunda şavaşıp ölenlerin şehid olduğunu, bu hareketin, bir şehadet hareketi olduğunu Belâmları vasıtasıyla halka anlatan egemen tağutî düzenlerde birçok şehid tanımı ve kavramı ortaya çıkmıştır: Demokrasi şehidi, devrim şehidi, ırkçılık/milliyetçilik şehidi, dâvâ şehidi, sosyalizm şehidi, laiklik şehidi
vs
vs
vs
İşgal ettikleri İslâm topraklarında tağutî egemenliklerini koruma uğrunda öldürülen her resmî kişisini şehid kabul edip ilan eden gayr-ı İslâmî zihniyet, İslâmın her şeyini red ederken, yalnızca bu kavramını almış ve Belâm kurumları vasıtasıyla halka kabul ettirmeye çalışmıştır
Aldatıp cahil bıraktığı halkın çoğunluğunu da bu konuda ikna ettikleri görülmektedir
İslâmın hakimiyeti ve İlâ-yı Kelimetullah uğrunda savaşanlar şehid olurken, yalnız ve yalnız bunlara şehid denilmesi gerekirken, İslâma karşı ve tağutî ideolojilerinin egemenlikleri için savaşıp ölenlerin şehid kabul edilip ilân edildiği bir dönemde yaşayanlar, çok dikkatli olmalıdırlar!.. Bu bilgi kirliliğine kapılmamalı ve bu sapma tuzağa düşülmemeli!.. Malum olduğu üzere bu konu, hıssî bir konu değil, apaçık belgelere dayalı ilmî bir konudur
Bundan dolayı duygusal davranılmamalı, Kitab ve Sünnetten delilerle izah edilmeli , Allah ve Rasulullah (s.a.s.) nasıl hüküm etmişse, o şekilde bilinip inanılmalıdır!..
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, insan kullarını uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır:
Ey insanlar, hiç şübhesiz Allahıın vadı haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allahın adını kullanarak) aldatmasın. 20
------------------------------------------------------------------------------
Dipnot
1- Ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
De ki: Siz, bizim için iki güzellikten (şehidlik veya zaferden) birinin dışında başkasını mı bekliyorsunuz? Tevbe, 9/52.
2- Tevbe, 9/111.
3- Nisa, 4/76.
4- Bakara, 2/193. Enfal, 8/39.
5- Nûreddin el-Heysemî, Mecmauz Zevâid, çev. İlker Mermer, İst. 2011, c.10, sh.90, Hds. 9887. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.4, sh.119-120den.
İmam Muhammed b. Muhammed b. Süleyman er- Rûdânî Cemul-Fevâid- Büyük Hadis Külliyatı, çev. Naim Erdoğan, İst. 2003, c.3, sh.269, Hds.6414.
İmam Zehebî, Tarihul İslâm, çev. Muzaffer Can, İst. 1994, c.1, sh. 418-419.
6- Ebu Cafer Muhammed b.Cerîr et-Taberî, Taberi tefsiri, çev. Hasan Karakaya Kerim Aytekin, İst. 1996, c.4, sh. 365.
İbnul Cevzî, Zadül Mesir Fi İlmit Tefsir, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst.2009, c.2, sh. 604-605.
İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefisiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2011, c.5, sh. 283, Hds. 3673.
7- İmam Hafız İbn Kesîr, A.g.e. c.5, sh. 282-283.
8- Nûrddin el-Heysemî, A.g.e. c.10, sh. 94, Hds.9897. Ahmed b. Hanbelden.
9- Bkz. Ahzab, 33/23.
10- Bkz. Enam, 6/162.
11- Bakara, 2/153-154.
12- İmam Ebul Hasen Ali b. Ahmed el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Dr. Necati Tetik Necdet Çağıl, Erzurum, T.y. sh.48.
Abdulfettah el-Kadî, Esbâb-ıNüzûl, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir, Ank. 1986, sh.23.
İmam Suyutî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. İbrahim Seyfi Oymalı, İst. T.y. c.1, sh.59.
13- Âl-i İmrân, 3/156-158.
14- Âl-i İmrân, 3/167-168.
15- Hacc, 22/58-59.
16- Muhammed, 47/4-6.
17- Âl-i İmrân, 3/169-171.
18- Sünen-i Ebu Davud, Kitabul- Cihad, B.25, Hds.2520.
İmam el- Vahidî, A.g.e. sh.134-135.
Abdulfettah el-Kadî, A.g.e. sh.87.
19- Âl-i İmrân, 3/200.
20- Fatır, 35/5. Lokman, 31/33.
Muhammed İslamoğlu.