* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: ALLAH CELLE CELALÜHÜ  (Okunma sayısı 791 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
ALLAH CELLE CELALÜHÜ
« : Haziran 01, 2018, 06:11:20 ÖÖ »
ALLAH CELLE CELALÜHÜ

"Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühîbb-ül afve fağfü annî."

"Allah'ım, şüphesiz Sen affedicisin, ikram sahibisin, affetmeyi seversin, beni affet."  (Tirmizi, Daavat, 12)

İnsana iman nurunu ilham eden, mükellef tuttuğu şeylerde kullarını muvaffak kılan, sırf lütuf ve keremiyle dilimizi konuşturan, bizleri Muhammed-ül Mustafa Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin risaletiyle nimetlendiren, O Yüce Peygamberin ümmetinden ve hizmetçilerinden yapan Allah-ü Teâlâ Zülcelâl Hazretlerinin Ulûhiyet saltanatı dâim ve kâimdir. O’nun ferdaniyeti bütün zerrelerde barizdir. İnsanlar ve cinler hariç bütün varlıklar, O’nun hicabının içinde gizlidir ve bu hicabın dışına çıkmaz.  Bu zerreleri Yaratan’ı tanımayıp, Sultanını ihmal eden kişiden daha cahil kim olabilir? Rabb’inin kudret ve kemâlini, izzet ve celalini bildiği halde O’ndan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir?

O Allah ki Vahdaniyeti ve Birliği, Yüce Saltanatının Hazineleri, kullarına nihayetsiz affı ve merhametiyle sağnak sağnak ulaşmakta, bütün halkettiği varlıklarda Cenab-ı Hakk’ın bu misilsiz affı, nice misalleriyle tecelli etmektedir.

İnsanın vücudundan ter çıkartan, kanını vücudunun her tarafına yayan ve dokularına hissetme duygusunu veren O’dur. İnsan vücudundaki kanın her damlası çeşit bakımından aynı olmakla birlikte, birbirinden farklı özelliktedir.

Genizden gelen akıntıların hepsi ayniyet itibarıyla aynı olsalar da nizam ve tertip bakımından farklıdır. Ağızdan akan salyaların salgısı, gözlerinden akan yaşların salgısıyla aynı değildir. Kulaklardan akan akıntının salgısıyla, ağızdan akan akıntıların salgısı farklıdır. Burundan gelen akıntıyla koltuk altında meydana gelen akıntı aynı değildir. Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerinin, coşkun ve hesapsız kudret hazinelerinden kullarına bahşetmiş olduğu bu ve bunun gibi nice nimetler, O’nun rahmetinin, merhametinin, affının ve yarattıklarına karşı ne kadar cömert olduğunun satırlarımıza yansıyan küçük bir misalidir.

O Allah ki her türlü eksiklikten münezzehtir. O Allah ki her türlü acziyetten uzaktır. O Allah ki en güzel övgülerin en güzel isimlerin sahibidir.

Kâinattaki her bir zerrede Allah-ü Teâlâ Zülcelâl Hazretlerinin sıfatlarının ve Esma-ül Hüsna’sının tecellileri vardır. Allah-ü Teâlâ Hazretleri, mahlûkatı, daha yaratmadan evvel dahi, af ve mağfiret zinciriyle sarmıştır. Bu zincirin halkalarını oluşturan bütün âlemler ve içindekiler, muazzam bir düzen ve muhteşem bir ahenk içerisinde Mevlayı Zülcelâl Hazretlerini zikrederken, Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle cuşu huruşa gelerek kendilerinden geçerler. Onlar, Allah-ü Teâlâ’nın her bir esmasını okurken, tefekkür âleminde Rahman’ın affının ve merhametinin nişanelerini görürler. Görürler ki Cenab-ı Hakk, “Biz Seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya/107) buyurduğu Aleyhissalatü Vesselam Efendimizi rahmetinin en güzel tecellisi olarak yaratmış. Görürler ki O Rahmet-el Lil Alemin’in nurundan bütün mahlûkat yaratılmış. Peygamberler göndermiş, kitaplar göndermiş, İlahi emirler vermiş, kalp nuru vermiş, göz nuru vermiş, iman nuru vermiş, Zatını zikir neşesi vermiş, namaz ve ibadet neşesi vermiş, dürüstlük ve güzel ahlak lütfetmiş ve her bir zerre de Zatına ulaştıracak, dostluğuna vasıl edecek vesileler halk etmiş. Şerh edecek olursak: Onlar kendi lisanlarıyla, ikrar ederek: “Allah’a gelin! Allah’ın emrine uyun! O’nu sevin! O’ndan başka Mabud yoktur! Allah’ın rahmet denizine girin! Affına sığının! O’na isyan etmeyin! O’ndan ümidinizi kesmeyin!” der…

Bunun içindir ki Allah’ın affını anlayabilmek, idrak edebilmek, Allah’ı sevebilmek; bu ifadelerin özündeki sırra erebilmekle mümkündür ki ölçümüz şüphesiz; “Kur’an-ı Kerim ve Sünneti Rasulullah”tır…

Cenab-ı Peygamber Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz, Beşeriyetin En Hayırlısı, Bütün Mahlûkatın En Şereflisi ve Yücesi, Allah’ın Habibi, Göz Bebeği idi. Miraç mucizesiyle Kâbe Kavseyn makamıyla şereflenen Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz, Rabbimiz Zülcelâl ve Tekaddes Hazretlerini; en güzel ifadelerle anlatır, kulları Allah’a Allah’ı da kullara sevdirebilmek için nihayetsiz mücadele ederdi. O, bu mücadelesinde, en kısa yoldan fakat en büyük derecede Allah’a kurbiyyet peyda edecek, O’na yaklaştıracak, Allah’ın affına mazhar kılacak ölçüleri mutlak surette telkin ederdi. Bir gün Rasulullah (sav) Efendimiz bu konulara temas ederek; “Kul bir günah işlediği zaman defterine yazılır.” diyordu.

Bunun üzerine bir bedevî şöyle sordu:

- O günahtan tövbe ederse yine de mi yazılır?

- O zaman defterinden o günah silinir!

- Eğer tekrar o günahı işlerse...

- Defterine yazılır!

- Eğer tövbe ederse...

- Defterinden silinir!

- Bu ne zamana kadar böyle devam eder?

-Kul, af talep edip, Allah'a tövbe edinceye kadar devam eder. Çünkü kul affı talep etmekten usanmadıkça, Allah affetmekten usanmaz. Kul bir sevabı işlemek isterse, sağ taraftaki melek, o daha sevap işlemeden önce onun niyetini sevap olarak kaydeder. Eğer sevabı işlerse, on sevap olarak kaydolunur. Allah Teâlâ onu yedi yüz kata kadar çıkarır. Kul bir günah işlemeyi kastettiği zaman defterine yazılmaz. Onu işlediği zaman bir tek günah olarak yazılır. Fakat o günahın arkasında Allah Teâlâ'nın güzel affı vardır.

İsrailoğullarından iki kişi Allah yolunda kardeş olmuşlardı. Biri kendi aleyhinde çok israfçı, diğeri âbid bir kimse idi. Âbid, ona vaaz eder, onu haramdan sakındırırdı. O da âbide derdi ki: 'Beni Rabb’imle baş başa bırak! Sen, beni kontrol edici olarak mı gönderildin?' Âbid onu büyük bir günah işlerken görünceye kadar dostluğuna devam etti.

Fakat ne zaman ki onu büyük bir günah içerisinde gördü, o zaman âbid öfkelenip şöyle dedi: “Allah, seni affetmeyecek!”

Râvî der ki: Allah-ü Teâlâ Kıyamet Günü’nde 'Benim rahmetimi kullarımdan menetmeye kimin gücü yeter? Ey nefsine israf eden! Sen git! Seni affettim!' der. Sonra Allah-ü Teâlâ, âbide der ki: 'Sana cehennemi vâcip kıldım'.

Rasulullah (sav) Efendimiz der ki: “Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim. Âbid kişi öyle bir söz söyledi ki hem dünyasını, hem de ahiretini yok etti.”

Görüldüğü gibi Allah’ın af kapıları, rahmet hazineleri kullarına ardına kadar açıktır. Allah’ın rahmeti ve affı, O’nun büyüklüğünü idrak eden her kuluna şamildir. Yeter ki hatasını, günahını Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin affından, rahmetinden büyük görmesin. Zira Cenab-ı Hakk, “Rahmetim gazabımı aştı.” buyururken, kişinin günahını Allah’ın affından büyük görmesi ne büyük sefilliktir!

Rabbimiz Zülcelâl ve Tekaddes Hazretlerinin, affı ve merhameti de muhakkak ki türlü sırlar içerisindedir. İnsanoğlu tefekkür ettikçe bizatihi müşahade edecektir ki Allah zahmette de, sıkıntıda da, bollukta da, darlıkta da, hastalıkta da, sağlıkta da; her bir halde; hakikatte kullarına rahmetiyle, affıyla muamele etmektedir. Bolluk verir, kul şükrünü eda ederse Allah’ın rahmetine mazhar olur. Darlık verir, kul sabır gösterirse yine rahmete mazhar olur. Bela verir, günahlara kefaret kılar, hastalık verir baştaki belaları def eder. Ve daha sayamayacağımız hikmetli iş Allah’ın rahmetinin, affediciliğinin bir yansımasıdır. Bunun içindir ki Rabbimiz, “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; çünkü kâfirlerden başkası, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yusuf/87) buyuruyor. Allah’ın rahmetini ve affını üzerinden kestiği kullar ise, ömrü hayatlarında ne bir sıkıntı yüzü görürler, ne de bir dert çekerler. Başları dahi ağrımaz. Nitekim firavunun dünyada başı dahi ağrımamıştır. Bunun yanında kullara Allah’ın rahmeti, türlü türlü ulaşır ve bu istikamette hâsıl olan bereket, kulların Allah’a karşı muhabbetlerine göre şekillenir. Şöyle ki kul Allah’ın emir ve yasaklarına harfiyen uysa ve bunu Allah’ın rahmetinden bilmese şüphesiz ki helaktadır.

Nitekim Abdullah bin Ensari Hazretleri şöyle anlatıyor:

Rasulullah (sav) yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:

-Az önce dostum Cebrail yanımdan ayrıldı. Bana şöyle dedi:

-Ya Muhammed! Seni peygamber olarak gönderenin hakkı için söylüyorum. Allah’ın kullarından biri, beş yüz yıldan beri bir dağ başındadır. O dağ, enine boyuna otuz ziradır.

Çevresini her yandan dört bin fersahlık deniz kuşatmıştır. Allah-ü Teâlâ o kula parmak genişliğinde, tatlı bir su akıtmaktadır. Bu su ise dağın alt kısmındadır. Orada bir de nar ağacı vardır. Her gün bir nar olur. Her akşam o kul, abdest almaya iner. Narı alır, yer. Sonra namaza dururdu. Rabb’inden secdede ruhunu teslim etmek, cesedine hiçbir şey yol bulup gelmemek, dirilinceye kadar böyle kalmak için temennide bulundu. Allah-ü Teâlâ onun dileğini yerine getirdi.

Biz yere inip onun yanına gittik ve gördük. Çıktığımızda hala secdede idi. Allah-ü Teâlâ, onu böyle yapmıştı. İlimde bulduğumuza göre, Allah-ü Teâlâ, Kıyamet Günü onu diriltir, huzuruna alır ve şöyle emreder:

-Bu kulumu rahmetimle cennete koyunuz. O kul der ki:

Bu cennet amelimin karşılığıdır.

Allah-ü Teâlâ meleklere şu emri verir:

Kulumun hesabına bakın, nimetimle amelini karşılaştırın, buyurur.

Bu hesap sonunda şu sonuç alınır: Onun beş yüz senelik ibadeti, görme duygusunun (gözün) karşılığıdır. Diğer duygular karşılıksız kalmıştır.

Bunun üzerine Allah-ü Teâlâ şu emri verir:

Bu kulumu cehenneme atın.

Cehenneme yürütülürken şöyle bağırır:

Ya Rabbi! Beni rahmetinle cennetine gönder.

Allah-ü Teâlâ emreder:

O’nu geri getirin. Kul geri getirilir. Ona şöyle sorulur:

Kulum sen hiçbir şey değilken Seni kim yarattı?

Ya Rabbi, Sen yarattın, deyince Allah-ü Teâlâ sorar:

Bu senin amelinle mi oldu, yoksa rahmetimle mi?

Kul: Rahmetinle Ya Rabbi.

Cenab-ı Allah: Beş yüz sene sana ibadet kuvvetini kim verdi?

Kul: Sen verdin Ya Rabbi.

Cenab-ı Allah: Seni o dağın ortasına kim yerleştirdi? Tuzlu denizden sana kim tatlı suyu çıkardı. Her gece sana bir tane nar veren kim? Sen bu sırada çıktın, ruhunu secde halinde almamı istedin. Ben bunu senin için yaptım. Sana göre kim yaptı:

Kul: Sen yaptın Ya Rabbi.

Evet, bütün bunlar Benim rahmetimle oldu. Şimdi seni rahmetimle cennetime koyuyorum.

Cebrail (as) sonunda şöyle dedi:

“Her şey Allah’ın rahmeti ile olmaktadır.” (Tenbih-ül Gafilin)

Görülüyor ki söylenen ve söylenecek sözler, yaşanan ve yaşanacak hadiseler, varlık ile yokluk arasındaki perde ve daha varlığından bile haberdar olmadığımız bu muazzam sistem ve mevcudat Allah’ın rahmeti ile seyrini devam ettirmektedir.

 Allah-ü Teâlâ, rahmetini nice kapılar ardında gizlediği gibi kullarına aşikâre olarak da göstermektedir. Cenab-ı Hakk’ın affının sağnak sağnak kullarını kuşattığı bir anda yüzyılları kapsayacak derecede faziletli kandil geceleri, içerisinde bulunmuş olduğumuz üç aylar, Cuma geceleri, bayram geceleri, arefe geceleri ve daha nice ulvi zaman dilimleri Allah’ın rahmetinin zahire yansıyan aynalarıdır. Bu itibarla bizler, Muhammed-ül Mustafa Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin sadık ve âşık ümmeti olarak; içerisinde bulunduğumuz üç aylarda, Mevlayı Zülcelal Hazretlerinin rahmet deryalarını ruhlarımıza akıttığı, hadsiz hesapsız ihsanlarıyla kullarını zatına yaklaştırdığı bu demlerde, O Rahmetellil Alemin’in yolunda, O’nun lisanıyla, Rahman ve Rahim olan Rabbimizin affına, rahmetine sığınmalıyız. Bunu yaparken de; salatü selamdan, Allah’ı zikirden, Allah rızası için hizmetten, güzel ahlaktan, hayra vesile olmaktan kısacası Sünneti Rasulullah’dan mutlak surette taviz vermemeliyiz ki Allah’ın af ve mağfiretine giden yolların sırrı, Rasulullah Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin sünneti seniyyelerinde gizlidir.

 Şüphesiz ki Allah-ü Teâlâ Hazretleri, her bir zerrede affına ve rahmetine kullarını davet ederken, kayıtsız şartsız Zatına yönelmemizi telkin ederken, hangi hal üzere olursak olalım affına sığınmamızı, rahmetinden katiyen ümit kesmememizi emrederken, bizler hala bu satırları kuru kuru okuyup, Cenab-ı Hakk’ın kudret hazinelerindeki rahmet kapılarına yönelmiyorsak; hatamızla günahımızla ne olursa olsun O’na koşmuyorsak, Allah muhafaza Allah’ın rahmetinden uzaklaşıyoruz demektir ki Allah’ın rahmetinin olmadığı yerde Allah’ın gazabı olur…

Cenab-ı Hakk affından ve rahmetinden ziyadesiyle istifade eden kullarından olmayı cümlemize ve cümle ümmeti Muhammed’e nasip ve müyesser eylesin.

Amin.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]