O’nunla Yaşamak
İnsanı irtibatları yönlendirir. Neye bağlı, ne ile irtibatlı ise hayatına ölçü o olur. Bu ölçü hayata bakışını belirler, varlıkla ilişkisine, algısına, söz ve davranışlarına şekil verir. Doğru ölçü doğru hayattır. Peki bizim ölçümüz nedir? İrtibatımız neyedir?
İnsanı Allah Tealâ yarattı. Dünyayı, ayı, güneşi... Ağacı, dağı, kuşu, balığı.. Yeşili, sarıyı, moru, maviyi.. Geceyi, gündüzü... Uyumayı, konuşmayı O yarattı. Yokken var olmayı, yaşamayı O yarattı.
Her şeyin sahibi O. Her şey O’nun. Varlığı, hayatı O’nsuz düşünebilmemiz mümkün değil. O’ndan uzak, O’ndan ayrı yaşayabilmemiz mümkün değil.
Her an bizimle. Her yerde yanımızda. Bizi görüyor, bizi duyuyor, bizi biliyor. Bakıyor, dinliyor, söylüyor, seviyor, kızıyor, affediyor, öğretiyor, bekliyor.. Hayatımızın her anında O var.
O’na sırrımız yok, O’na bir gizlimiz yok. Bütün hallerimizle, bütün çıplaklığımızla huzurundayız. Acılarımızı sevinçlerimizi, sevaplarımızı günahlarımızı, doğrularımızı yanlışlarımızı, iyimizi kötümüzü hep O biliyor.
Her şey O’nu hatırlatır
Biz O’nun eseriyiz, O’nun sanatıyız. O’nunla birlikte varız, O’nunla anlamlıyız. Eseri müessirden, müessiri eserden ayırmak mümkün değil. Sanat sanatçısından ayrı olmaz.
Müslüman, bir parçası olduğu adına kâinat denen bu sanat eserini seven insandır. Var olmayı, yaratılmış olmayı sevmiştir. Yaratılışdaki, var olmadaki güzelliğin, neşvenin, sevginin farkındadır.
Baktığı her şeyde de O’nu görür, O’nun kudret elinin, nazarının izini görür. Her şey çok değerlidir müslüman için. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, canlılar, cansızlar... Her biri bir şey anlatır insana, her biri O’nun adına dokunur insana.
Bu yüzden müslüman, hayattan kaçan bir insan değildir. Hayata bakarak O’nu düşünür, hayata bakarak, yaşayarak O’nu bilmeye, anlamaya çalışır.
Şah damarından yakın
Rabbimiz Kur’an’da “size şah damarınızdan daha yakınım” buyuruyor. Bizi herkesten iyi bilen O. Bütün hayatımızı O’nunla paylaşıyor, O’nunla yaşıyoruz. Kimselerle paylaşmak istemediğimiz mahrem mevzularımız yalnız O’na malum.
Bizimle daha ilgili, bizi daha önemseyen başka kimse de yok. Yaşadığımız zorlukları, sıkıntıları, derdi kederi O anlar. İyi halimize O sevinir, iyi olmamızı O ister. Daha yakınımız, daha güvenilir bir sığınak yok.
Peygamberleri, dostları vesilesiyle elini uzatır bize. Tutmamızı, bırakmamamızı ister. Çünkü O dosttur bize. O’na uzak durmak, uzattığı eli tutmamak haksızlıktır, ayıptır. Bize muhtaç değilken, ebedi, hiç sonu gelmeyen mutlu bir hayatı vaad eden Rabbimizi nasıl görmezlikten gelebiliriz ki. Halbuki her şeyimizle O’na muhtacız.
O’nun sevgisi, şefkati olmadan yaşamak ne tat verir. O’nun varlığıdır hayat gücümüz. Nefesimiz, direncimiz, şevkimiz O’nunladır.
Yaratanı unutunca
O’nu unutursak gerçek yalnızlığın karanlık girdapları bekler pusuda. Kendimizi bilemez, gerçeği, hakikati bilemez hale geliriz. O’ndan ayrı kalır, ağyar eline, düşman eline düşeriz.
Sonu gelmeyen isteklerimiz bizi boğar. Yanlış kararlar, yanlış gayelerle kendimize yabancılaşır, insanlığımızdan uzaklaşırız. Hayat vahşete döner, yaşanmaz olur.
Dünyalık ne kadar çok olsa da, her imkana sahip olunsa da bir huzur bulunmaz. Güvene, emniyete ulaşılmaz. O’nun unutulduğu bir hayatta kötülük, çirkinlik çoğalır. Kim kötüyle mutlu olur? Böyle bir şey mümkün mü.
Allah Tealâ, insanın ancak O’nunla huzur bulacağını söylüyor. Bundan bir şüphe olabilir mi! Hayat ancak O’nunla anlamlıdır, O’nunla güzeldir. Bu, gerçeğin ta kendisidir.
Bir karar vermek
Hiçbir şey için geç değil. Şimdi bir karar verip başlayabiliriz. İnsan da son kararıyla anılır, öyle bilinir. Öncesi artık yoktur.
“Bağışla bizi. Öncemizi bağışla. Sonramızda da bağışına muhtaç olacağız. Hep bağışla bizi. Kendimizi senden ayırmak için gösterdiğimiz bütün çabalarımızı boşa çıkar. Önceden yaptığın gibi, yine tut elimizi, bizi çek. Bizi gözden çıkarma. Sensiz varlık var olmak değil. Bizi senden ayırma.”
Bir azim gerekli bize. Biraz dikkat, biraz sabır. Aceleyle gideceğimiz bir yer yok. Dokunarak, duyarak, hissederek gitmek gerek. Düşmanın vesvesesiyle heyecana kapılıp telaş etmek yok. Hayatın her anında O var. O’nun uzanan elini tutup sukûnetle gitmeli.
Atacağımız bir adım on adımla karşılık görecektir. Durmak yok. Bir adım daha...