RABBİM SANA SIĞINDIK
Bollukta O hatırlanırsa, darlıkta da O seni hatırlar. Nimetin bolluğunda, sıhhat ve afiyetteyken uyulursa emrine, sıkıntı ânında yetişir kulun imdâdına. Bir ihtiyaç zamânında, dağ başında, ıssız bir yerde; kimle tanışmışsa insan, onları çağırır yardıma.
Bu dünyâda tanıştıklarımız koşar uhrevî sıkıntılarımıza. Enbiyâ, şühedâ ve ulemânın şefaati, bu dünyâda da mukadderdir. Aleyhissalât ü Vesselâm Efendimiz, Salât ü Selâm okuyan ümmetine şefî, şefaatçi. Sünnet-i Seniyye’sine uyduğu için Bişr-i Hafî’ye ve emsâline yardımda bulunmuşlardır. “Arkadaşların arasında seçkin oluşun Sünnet-i Seniyye’me uyman, halka nasihat etmen ve ehl-i beytime muhabbetindir.” buyurmuştur.
Gönlü daralan streslilerin sadrının açılmasına vesîle olur Salât ü Selâm. Dedemin yavrularının sıkıntısına yetişmiş, sattığı buğdayın fiyatını yükselten kimseyi rüyâsında kırbaçla terbiye etmiştir. Muazzam bir kürsinin üzerinden inip, alnından öpüp kucaklanma nimetine ermesine vâsıta olmuştur âşıklarının hubb-i Nebî (sav). Uğradığı musîbette, “Hasan’ım” diye başından geçen sıkıntıları hatırlatarak teselli buyurmuştur. Kabûl olunma şartını Efendimiz’e (sav), Sami Ramazanoğlu (ks)’un gönlünden geçme şartıyla mümkün olacağı haber verilmiştir tâbilerine. Velîlerin mahzûniyyetinin Efendimiz’in (sav) üzüntüsüne sebep olması, onların Sünnet-i Nebî (sav) ve rûhî bağlılıklarından ileri gelir.
Rûhen yakınlık temin edenlere ağuşunu açmıştır Efendimiz (sav). Hazreti Selman, Bilal ve Süheyb-i Rûmî (r.anhüme) evlâdım dediği gibi içten yanan âşıklarına da evlâdım demiştir Nebîyy-i Ekrem (sav). Ben Mısırlı’yım diye uyanan Ömer ibnül Farız’a mânâ âleminde “Sen benim evlâdımsın” buyurmuştur.
Ulemâ ve urefâ da iltifat buyurmuştur tâbîlerine. Şâh-ı Nakşbend’in (ks) Allah Teâlâ’ya niyâzı şu şekilde olmuştur: ‘İzn-i İlâhinle, daralan bunalan evlâdıma yetişebileyim. Yolumuzda ulemâ ve fudalâ zümresini çok eyle. Tarîkımızı kıyâmete kadar bâkî eyle. Bu yolun müntesiblerine de şefaat izni ver.’ Abdulkadir Geylânî (ks) evrad ve ezkârını taklîd edeni bile ateşten korumuştur izn-i İlâhî ile.
Bâtılların yaşantısından kaçıp kendisini mihraba hapseden Meryem vâlidemize ikrâm etmiştir Rabbimiz (cc). Zekeriyya (as)’ı koruyucu ve kış gününde yaz meyveleriyle ikramda bulunmuştur. Ashâb-ı Rakim, girdiği mağaranın kapısını kapayan taştan ittikâsıyla, ibâdet ve taatlerindeki ihlasla kurtulmuştur. Ashâb-ı Kehf Tevhîd inancından vazgeçmemesi, ölümüne bile olsa zâlim Takyanus’a karşı direnmesiyle zafere ulaşmıştır.
Mûsâ (as)’a muhalefet eden Kârun, imdâdı Rabbimizden beklemediği için malı mülküyle yere batmıştır. Firavun yeis, hayâtından ümit kesmesiyle, “Mûsâ’nın Allâh’ına inandım” demesiyle suya ğark olmuştur. Bin yıllık târihimizdeki şan, devlet-i âlî’yi kuran Osman Bey’in Kur’ân-ı Kerîm’e tâzimidir.
Hicrette, mağaranın önüne kadar gelen müşriklerden ürken Ebubekir’e (ra) “üzülme Allah Teâlâ bizimle berâberdir” hitâb-ı İlâhîsiyle, Rabbimize sığınmıştır. Belkıs vâlidemiz, Neml Sûresi’nde, “Süleyman (as)’la biz âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya teslîm olduk” demiştir.
Erkekli kadınlı, farz ve sünnete, edeb ve erkâna riâyetsizlik bozdu ağzımızın tadını. Güne başlarken Rabbimizin Kelâm’ını, kazancımızın helâl ve haramını, nefsimizin ve neslimizin islâhını temin ederek zimmetinde oluruz Rabbimizin.