ANNE HAKKI VE ANNE SEVGİSİ
Yüce Allah, akıl nimeti verdiği her insanı sorumlu kılmış ve onu başıboş bırakmamıştır. Sorumlu olan insanın, önce kendisini yaratan Rabbi’ne karşı; sonra da O’nun yarattıklarına karşı sorumlulukları vardır. Yaratıcısına karşı olan sorumlulukların başında Allah’ı tanıması, verdiği nimetlere şükretmesi ve O’na ibadet etmesi gelmektedir. Allah’ın yarattıklarına karşı olan sorumluluklarının başında da, bizim dünyaya gelmemize sebep olan anne-babamıza karşı görev ve sorumluluklarımız yer almaktadır. Çünkü insanın üzerinde en fazla hakkı bulunan anne ve babasıdır. Allah-ü Teala Kur’an-ı Kerimde: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”[1] buyurarak, kendisine ibadetten hemen sonra anne-babaya iyi davranılmasını, onlara karşı kırıcı davranışlardan kaçınılmasını ve onlar için nasıl dua edilmesi gerektiğini bizlere haber vermiştir.
Her birimiz güçsüz ve aciz bir konumda iken, Rabbimizin lütfuyla, anne-babamızın, sevgi, şefkat, merhamet dolu kucağında hayata başlarız. Öyle ki onlar, yemez yedirirler; giymez giydirirler. Doğruyu, yanlışı, şefkati, merhameti, sevgiyi, fedakârlığı ve daha nice insanî erdemleri öncelikle onlardan öğreniriz. Özellikle anne, fedakârlığın, sevginin, karşılık beklemeden vermenin ve cömertliğin sembolüdür. Bu yüzden dinimiz hassaten anneye ve anne sevgisine özel bir önem vermiş, cenneti annelerin ayakları altına sermiştir. Rabbimiz Lokman suresinde şöyle buyurmaktadır: “İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”[2]
Dinimizde annemize hizmet etmek, babamıza hizmetten önce gelir. Çünkü anne, çocuğunu güçlükle karnında taşımış, emzirmiş ve en güzel bir şekilde yetiştirmiştir.
Ashab-ı Kiramdan biri Peygamberimiz (s.a.v.)’e gelerek: “Ya Rasulallah! İnsanlar arasında iyi davranmama en çok layık olan kimdir?” diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v.): “Annendir.” Diye cevap verdi. Soruyu soran sahabe üç kez aynı soruyu tekrarladı. Peygamberimiz (s.a.v) her seferinde “Annendir.” cevabını verdi. Sahabenin 4. kez aynı soruyu sorması üzerine Peygamberimiz (s.a.v.): Bu defa “Babandır.”[3] buyurdular.
İşte bu hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v) anne hakkının baba hakkından daha fazla ve daha önde olduğunu haber vermiştir.
Üzülerek ifade edelim ki, günümüzde, evlatları için her türlü fedakârlığı yaptığı halde yalnızlığa itilmiş, meşakkatlerin kucağına terk edilmiş, sahipsiz, gözü yaşlı anne-babalarla sıkça karşılaşıyoruz. Gözyaşlarının, terk edilmişliğin, hayata küsmenin meydana getirdiği bu ızdırap tabloları, vicdanları derinden yaralıyor. Oysa bu tabloları, huzur, mutluluk, fedakârlık, sabır, merhamet ve hoşgörü süslemelidir. Bizler onların varlığı ile sıkıntı ve meşakkat değil, huzur ve mutluluk duymalıyız. Varlıklarını yük değil, nimet olarak algılamalıyız. Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı istekleri olmadığı müddetçe onlara itaat etmek dinimizin bir emridir.
“Allah’ın sevgisi, anne ve babanın memnuniyetine, Allah’ın öfkesi de, anne-babanın öfkesine bağlıdır.”[4]
----------------------------------------------------------
[1] İsra, 17/ 23-24.
[2] Lokman suresi ,31/14
[3] Buhari, Edeb, 2.
[4] Tirmizi Birr-3
MEHMET ALTIN.