Çocuklar Ne İster
Soruya bir çok değişik şekillerde cevap verilebilir. Çocuklar; sevgi ister, şefkat ister, ilgi ister, anne babasını sürekli görmek ister. Listeyi bir çok değişik şekilde yazıp uzatabiliriz. Fakat ben burada bunlarında üzerinde ve belki de hepsini kapsayacak bir şekilde şunu söylemek istiyorum; ÇOCUKLAR HAYALLERİNE ORTAK OLMANIZI İSTERLER.
çocuklar hayallerini sizinle paylaşmak ve o hayalin içinde kendisine en yakın kimi görmek istiyorsa onu ortak etmek ister. Bunu nereden mi biliyorum sorusuna kendi çocuklarımdan yaptığım gözlemler neticesinden olduğunu söyledim. Fakat sanırım bunu takip eden bir soru daha var; peki ama nasıl biliyorsun ya da bileceğiz.
Bence günümüz anne babalarının çocuklarının gözündeki değerlerini anlamaları için onların hayallerinde ne kadar yer tuttuğunuza bakarak anlayabilirsiniz. Çünkü çocuklar hayallerle düşünür ve çoğun olarak ta hayalleriyle konuşur. Bir zamanlar bir yazı okumuştum, diyordu ki o yazıda; çocuğunuzun sizi sevip sevmediğini okuldan eve gelirken ki halini gözlemleyerek anlayabilirsiniz. Eğer ayakları sürüyerek eve geliyorsa o zaman biraz endişe etmekte fayda var.
Gelelim sorumuza nasıl anlayacağız hayalini çocuğumuzun. Soruyu asında daha somutlaştırmak isterim. Çocuklarımızın hayallerine nasıl ortak oluruz diyelim? Burada sizlere tamamen kendimin bulduğu, evde 4 yaşındaki kızımla vakit geçirirken fark ettiğim veya keşfettiğim bir yoldan bahsetmek istiyorum. Yani psikoloji ile ilgili herhangi bir bilimsel bilgi veya okuduğum bir şey değil. Zaten öyle olması da benim açımdan çok daha değerli. Çünkü modern psikolojinin bir çok teori ve kuralı bana göre çok da işe yarar değildir. Dostlarımız kusura bakmasın. Çünkü psikolojinin ana hedefi ;ki bu hedefi onu kuranlar koymuş, sonrakilerde geliştirmiştir; o kural insanı tanımak. İnsanı tanımak içinde pozitif bilimler dedikleri; fizik, kimya, biyolojinin metodları takip edilmiştir. Evet insanı tanımak için bu yöntem doğru olabilir ancak İnsanı Anlamak için doğa bilimleri ve onun metodolojisi yeterli değildir. Bu konuyu daha sonra detaylı olarak yazmak kaydıyla burada noktalıyorum. Aslında çocukları gözlemlemek insana çok şeyler öğretiyor. Bir üstad derdi ki, çocuk soruları çok saf ve felsefi sorulardır; çünkü çocuk soruları saftır içinde hile hurda yoktur ve hepsinden önemlisi de gerçekten merak ettiği için sorar. Olaya dönecek olursak, evde kitaplarım var bazen kızım onları ister ve bazen de onları yazardı. Bende kızardım doğal olarak. Ama çocuk gerçekten merak ediyor ve kitaplar üzerinden kendini ifade etmek istiyordu.
Bu arada kızımın eline aldığı ilk kitap 1 yaşındayken felsefe kitabıydı. Sonra birden aklımda bir şimşek çaktı. Kitap okumayı oyunlaştırmak gibi bir düşünce. Hemen eyleme geçmeye karar verdim. Ve kızımla elimize birer kitap aldık karşılıklı okumaya başladık. Tabii kızım henüz okuma bilmiyor hatta bazen kitabı ters tutuyor çoğunlukla düz ama. Hikâyeyi kızım seçiyor sonra da karşılıklı okumaya başlıyoruz. Bir o okuyor bir ben. Akış tamamen onun kontrolünde. Ve o okurken tabii ki hayalinde olan şeyleri aktarıyor ve bende onun hayalinde bir yer ediniyorum bu sayede.
Ve kızımı düşüncelerini ve duygularını daha net anlayabiliyorum. Ve hepsinden önemlisi de kızımın kendini ifade edebileceği bir mecra oluşuyor.
Tabii kızımın kullandığı kavramlara baktığımda onun hayalinde ve kavram dünyasında Prenses kavramının ne kadar büyük bir yer tuttuğunu anlıyorum. Çok da bizden olmayan bir kavram. İşte bunu bildiğim zaman onun yerine kendi dünyamızdan kavramlara nasıl alıştıracağız sorusu da gündeme gelmiş oluyor. Biz böyle okumalara devam ederken annesini de işin içine katarak devam ediyoruz. Böylelikle 2 yaşındaki oğlumda buna çok mu çok heveslenip o da okuma maceramıza ortak oluyor ve kendince dili döndüğünce bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Bunu böyle yaparken aklımda yetiştiğim yörenin de çok büyük bir özelliği olan Aşıklık Geleneği aklıma geliyor. Aslında bizim evde eşim ve çocuklarla yaptığımız faaliyet bir nevi Aşıklık Geleneğindeki Doğaçlama olayına çok benziyordu. O zaman şunu da fark ettim ki, aslında kültürümüzde var olan bazı şeyler psikolojik olarak insanların kendilerini rahatça ifade edebildiği ortamlar olduğuydu. Atalar boşuna dememiş “Ağaç yaş iken eğilir” diye. İlber Ortaylı çocukluğunda evlerinde her hafta tarih sohbetleri yapıldığını ve bu sohbetlere dönemin en iyi tarihçilerinin geldiğini söyler. Yani bir çocuk tesadüfen bir şey olmuyor ya da bir yerlere gelmiyor. En büyük katkı anne baba açısından çocuğuna gerçekten emek vermektir. Onları bir takım kurslara, özel derslere ve televizyonlara emanet etmek ne kadar anne babalık ile uyuşuyor iyi düşünmek lazım. Anne babalık için biraz emek. Çocuğunuzla evde doğal olarak oynayabileceğiniz oyunlar geliştirin. Siz geliştirmezseniz, birileri mutlaka sizin yerinize düşünecek ve geliştirecektir. Ama bunun sonucunda o çocuk ne kadar sizin çocuğunuz olduğunu iyi düşünmek gerekir. Emek vermediğiniz bir işten, hayr beklemek zaten kendi kültürümüzde de karşılığı olmayan bir durum.
Şimdi ben de sizlere soruyorum! Sizin çocuğunuz ne ister? Çocuklarımız ne ister?