DİSİPLİN NEDİR?
Disiplinin amacı; çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretmek ve kendisini denetleyebilecek seviyeye ulaşmasını sağlamak olmalıdır
İster öğretici olun, ister anne – baba; disiplin kurallarını öğretebilmeniz için, öncelikle onunla konuşarak uyum sağlamalısınız
Ev ortamında disiplin; o evin ve ailenin değer, düşünce ve davranışlarına uygun yapılması ve yapılmaması gereken davranışları ele alan tedbir sistemi, yani bir davranış düzenidir
Disiplinin amacı; çocuğa, istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretmek ve kendisini denetleyebilecek seviyeye ulaşmasını sağlamak olmalıdır.
Disiplin Türleri.
1 – Kuvvete, Otoriteye Dayanan Disiplin Çocuğun kendine güvenini ortadan kaldıran, şahsiyetini silikleştiren bir dış kontrollü disiplin şeklidir Çocuk çok sıkı bir denetimde tutulur, en küçük hata ve yanlışları bile göz ardı edilmez Evde çok sıkı kurallar ve yasaklar hâkimdir Sözel (kızma, hakaret etme, tehdit) ve fiziksel (dövme, bodruma kapatma, çimdikleme) cezalar hep ön plandadır.
Bazı çocuklar bu yönteme katlanır; son derece kuralcı, sessiz, uslu ve dürüst olarak yetişebilirler ama son derece miskin, teşebbüs kabiliyetinden yoksun, korkak ve dalkavuk bir karakter geliştirirler.
Bu disiplin yöntemi, bazı çocukları da tam tersine bir zorba, bir isyankâr olmaya yönlendirici etki yapar
Aşırı İtaat: Toplumumuzda itaatkâr ve uslu çocuklar çok takdir edilir Ancak sürekli itaate zorlanan, kendini denetleme fırsatı kendisine verilmeyen bir çocuk, müstakil karakter edinemez Yani hep aşırı bir dış kontrolle davranışlarının düzenlenmesine alışan çocuk, içsel kontrollerini geliştiremez Kendisine sürekli ne yapması gerektiğini söyleyen anne - babasını bulamadığı anda, ilk karşılaştığı otoriter kişinin tesirine girer Toplumda kötü arkadaş yoluyla, kötü alışkanlıklara kapılıp giden çocuklar, aşırı uyum ve itaate alıştırılmış çocuklardır.
2 – Gevşek Disiplin
Gevşek disiplinde “sınırsız hoşgörü” anlayışı hâkimdir Çocuğa aşırı sevgiyle beraber geniş bir özgürlük verilir Çocuktan beklentiler çok azdır ve disiplin yok denecek seviyededir.
Bu disiplin türünde yetişen çocuklar, yetişkinliklerinde sorumsuz, vermeyi bilmeyen, hep alıcı, bencil, sabırsız, doyumsuz gibi menfî vasıflarıyla karşımıza çıkar.
3 – İç Kontrollü Özgür Disiplin (İç Denetim)
İç denetim, kişinin ön görülen kuralları kabullenmesi ve dış uyarılara gerek duymadan bu kurallara kendi kendine uyması, yani iç kontrolü kazanmasıdır Önemli olan çocuğun istenilen davranış kurallarını büyükler hatırlatmadan edinebilmesidir.
Bu disiplin tarzı, çocuğu sorumluluklarıyla baş başa bırakır, kendi hareketlerinin sonucu olan bir özgürlük verir1 Öz Denetimi Sağlamada Kurallar.
* Anne - baba, hatta diğer yakın aile büyükleri arasında çocuğun davranışlarına gösterilen tepki ve tutumların aynı olmasını sağlayın.
* Çocuklara disiplin tekniklerini uygularken, yaş seviyelerini, karakterlerini ve özel durumlarını, fizyolojik ve psikolojik yapılarını mutlaka göz önünde tutun.
* Çocuk için belirlediğiniz kurallara öncelikle kendiniz uyun.
* Çocuğa, kuralların sebeplerini izah edin.
* Belirlediğiniz kurallarda istikrarlı olun; zamana ve yere göre değiştirmeyin.
* Beklediğiniz davranış şeklini net bir şekilde anlatın ve öğretin Öğretilmeden uygulanan disipline, biz sadece “yaptırım” diyoruz Disiplinde öz denetimin (çocuğun kendi kendini kontrol altına alabilmesi) sağlanması, dış kontrolle yaptırım gücü haline gelmemesi için kuralların öğretilmesi, izah edilmesi şarttır.
* İster öğretici olun, ister anne - baba, disiplin kurallarını öğretebilmeniz için, öncelikle onunla konuşarak uyum sağlamalısınız.
* Çocuğunuzla belirli zaman dilimlerinde, nitelikli beraberlik sağlayın Bu beraberliğin teke tek olmasına ve yaptığınız şeylerin (oyun, gezi, spor, kitap okuma vb …) çocuğunuzun yaşına, ilgisine ve sizin de zevkinize uygun olmasına dikkat edin.
* Çocuğunuza “doğru davranışları” yerleştirmek için en etkili yöntemin “ödüllendirme” olduğunu unutmayın.
* Çocuğunuz, olumlu bir davranışı öğrenirken, başlangıçta her o davranışı tekrarlayışında onu ödüllendirin Davranış, yerleşmeye başlayınca ödüllendirmeyi aralıklı yapın.
* Ödülün zamanını ve nasıl olacağını çocuk değil, siz seçin Çocuk istedi diye ödül vermenin onu arsızlığa alıştıracağını unutmayın.
* Çocuğunuzun olumsuz davranışlarına değil, olumlu davranışlarına odaklanın Olumlu davranışlarını âdeta cımbızla arayın.
* Çocuğa, ne yapmaması gerektiğinden çok, ne yapacağını öğretin.
* İstediğiniz bazı davranışlar için çocuğunuzla bir sözleşme yapın Yani çocuktan beklediğiniz davranışları beraberce tespit edin Mümkünse sözleşme olarak kâğıda dökün Neticenin ne kadar tesirli olduğunu gözlemleyin.
* Çocuğunuzu olumsuz davranışlarının neticeleriyle karşılaştırın.
Meselâ, yemek vaktinde masaya gelmek istemeyen, yemek yemeyen çocuğunuza öğün arası yiyecek vermeyin veya sabah servisi kaçıran çocuğunuzu okula arabanızla değil, yürüyerek gönderin.
* Çocuğunuzun yaptığı bir yanlışın arkasından doğrusunu bulmaya, düşünmeye yönlendirin.
Mesela: “Bu davranışın doğru mu, yanlış mı? Yarına kadar bunu düşün ve değerlendir” deyin.
* Çocuğunuza “yapma” demek yerine, alternatif sunmaya çalışın.
* Çocuğunuzun gerek olumlu, gerekse olumsuz davranışlarında kendisini değil, davranışlarını ele alın Yani, övgü ve eleştirileriniz çocuğun davranışlarına olsun; kişiliğine değil.
* Çocuğunuzu başkalarının yanında asla eleştirmeyin.
* Çocuğunuzu başkalarıyla hiçbir zaman kıyaslamayın Gerekiyorsa kendisiyle kıyaslayın.
Mesela: “Geçen sene oldukça başarılıydın, istersen yine başarılı olabilirsin” deyin.
* Çocuğunuza, gerektiğinde “hayır” denilmesi gerektiğini bilin.
* Çocuğun davranışlarına sınır getirebilirsiniz; ama duygularına sınır getiremezsiniz Onun için çocuğun olumsuz duygularını asla örtbas etmeyin Yetişkinliklerinde terapistlerin kapısını en çok aşındıranlar, duyguları örtbas edilmiş; kendilerine olumsuz duygularının ifadesine fırsat verilmemiş çocuklardır.
* Çocuğunuz sizi sevdiğini söyleyebildiği gibi, gerektiğinde; kızgın ve kırgın olduğunu da söyleyebilsin Bu cesareti ona verin İfade edilemeyen olumsuz duyguların kangrenleşerek, onarılmaz yara haline geldiğini unutmayın.
* Çocuklara, duygularını ifade özgürlüğü verebilmek, ancak “duyguları yansıtma” yöntemiyle mümkündür Duyguları yansıtma yönteminin, anne - baba ve eğitimciler için, üç yaştan ergenliğe kadar en güzel disiplin yöntemi olduğunu asla unutmayın.
* Çocuğunuz bir sorunundan dolayı duygularını size açtığında hemen akıl ve mantığa dayanan izahlarla ona nasihat vermeye kalkışmayın Duyguları yansıtma yöntemiyle önce onu anladığınızı gösterin.
* Bu yöntem, size duygularını açan çocuğun sözlerini küçüklerde aynen; büyüklerde farklı kelimelerle tekrar ederek onu anladığınızı göstermenizden ibarettir
Arifan Dergisi
ÇOCUĞUN SORUMLULUK KAZANMASINDA ARKADAŞ İLİŞKİLERİ
Arkadaşlık ihtiyacı, bebeklik dönemine kadar uzanır. Ağlayan bebek, yanına bir başkasının yaklaştığını görünce susar.
Çocuklar arkadaşlığa, sadece doyum sağlamak için değil, aynı zamanda deneyim kazanma amacıyla ihtiyaç duyarlar.
Çocuklar diğerleriyle birlikte ola ola, grup isteklerini ve kabul edilen davranışı öğrenirler. Bu konuda yapılan çalışmalar, arkadaşlığın zamanla tutarlılık kazandığı yolunda birleşmektedir.
Arkadaş edinmek ve ilişkiyi sürdürmek belli bir olgunluğa ulaşmış olmayı gerektirir. Yaşıtları ile ilişki kuramayan, arkadaşlık edemeyen çocuklarda, içe kapanma ya da ilgiyi kesebilmek için saldırgan davranışlar görülebilir. Bazı anne-babalar çocuğun arkadaşları ile oynamasını engellerler. Arkadaşlarından gelebilecek olan tehlikeyi fazlasıyla abartırlar.
Anne-babanın, arkadaş ilişkilerine bu şekildeki yaklaşımı, çocuğun hem arkadaş edinmesini zorlaştırır, hem de pasif ve çekingen bir kişilik yapısı geliştirmesine neden olur. Çocuğun çekingen ve içe kapanık bir kişilik yapısı geliştirmesi ise arkadaş edinmesini engelleyerek, anne olan bağımlılığı artırabilir. Bu nedenle anne-babalar, çocuğun oyunları ve arkadaş tercihine gereksiz müdahalelerde bulunmamalıdırlar.
ÇOCUĞUN SORUMLULUK DUYGUSUNU KAZANMADA SEVGİNİN ROLÜ
Bir Duygu ve Coşku Türü olarak “Sevgi ve Aşk”
Sevgi, bireyin, herhangi bir kişi, nesne ya da olaydan hoşlanma duygusudur. Genel olarak, sevgi, bir duygu; aşk da bir coşku türü olarak kabul edilir. Duygu olarak sevgi, daha çok, çocuklukta görülür; coşku olarak aşk ise, daha çok, gençlikte ortaya çıkar ve sürer gider.
Çocuk eğitiminde sevginin önemi, Freud'un psikanaliz kuramından sonra önem kazanmıştır. Bu kuramla, sağlıklı bir gelişim için çocuğun sevgiye gereksinmesi olduğu vurgulanmıştır. Ailede ana babanın, okulda öğretmenin çocuğa göstereceği ilgi ve sevgi, onun özellikle zihinsel sağlığı ve kişisel gelişimi için gereklidir. Psikanalizde sevgi yoksunluğuna, sevgi açlığı da denmektedir. Ruhsal sorunların altında; çok kez, bunun yattığına inanılıyor.
Sevgi, insanları bir arada tutan en önemli etken, karşılıklı yararlanma ve dayanışma gereksinimidir. Ancak sevginin karışmadığı insan ilişkileri, çıkar ilişkileri olmaktan öteye gidemez. Sevgi insan topluluğunun bulunduğu her yerde vardır. ailenin olduğu gibi toplumsal yaşamın da kaynaştırıcı gücü ve mayasıdır.
Sevecenlik, ilgi, anlayış, hoşgörü, acıma, bağlılık ve beğenme de bu duygunun ürünleridir. Sevgi konusunda başka bir gerçek daha var. o da sevilme gereksiniminin yaşam boyu sürdüğüdür. Sevgi, açlık ve susuzluk gibi sürekli doyurulmak isteyen bir duygudur. Yaşamda sevgi boşluğunu dolduracak onun yerine geçecek başka bir şey gösterilemez. Ana kucağındaki yavru da, seksen yaşına gelmiş insan da onsuz edemez. Doğaldır ki her çağda sevilme gereksinimi bir değildir. İlk yaştan başlayarak anadan alınan sevgi gelişerek ve çevreye yayılarak zenginleşir. Ama sevilme gereksinimi azalmadan, yalnız biçim değiştirip sürüp gider. Hep alıcı durumda olan çocuk önce aile üyeleriyle sonra da çevresiyle sevgi alışverişine girer. Başka bir deyişle çeşitlilik kazanır. Sevgi ilişkisini ailesi dışına taşıramayan bir kişi, bu gereksinimini tam karşılansa bile olgun bir kişi sayılamaz.
Aşırı Sevgi Gösterisi
Sevgilerini çok aşırı ve abartılmış biçimde açığa vuran ana-babalara çevremizde adım başı rastlayabiliriz. Böyle bir anneyi ele alalım önce: Doğumun ilk gününden başlayarak, çocuğuna aşırı bir düşkünlük gösterir.bebek yeteri kadar besleniyor mu? Gereken bakımı verebiliyor muyum? Diye sürekli kaygılanır. İlk aylarda göze çarpmayan ve olağan sayılan bu düşkünlük, çocuk büyüdükçe belirginleşir. Anne çocuğun ağlamasına dayanamaz, aksırsa, hapşırsa hekime koşar, düşer diye gözünün önünden ayırmaz, kucağından indirmez. Yediğini yeterli bulmaz, elinde tabak ardında koşarak doyurmaya uğraşır. Oyun çağına gelince ya oyuna bırakılmaz ya da başında bekler. Bir dediği iki edilmez.
Örneklerini daha da çoğaltabileceğimiz bu açıklamalarda olduğu gibi aşırı sevgi gösterisi, çocuğun sosyal gelişimini olumsuz yönde etkiler. En önemlisi de bu çocuklar kendi kendilerini kontrol edemedikleri için, savunmasız çabuk uyum gösteren, utangaç, çekingen bir yapı geliştirirler. Bazıları ise otoriter bir tutum geliştirerek başkalarını ezmeye çalışan sorumsuz bir kişi olurlar.
Sevgi Yetersizliği
Sevgi gösterisi bakımından, karşı uçta yer alan ana-baba, verici olmayan ana-babadır. Çocuğun ruhsal gereksinimleri çok yetersiz olarak karşılanır. Çocuğa yaklaşım sıcaklıktan yoksundur. Anne ya da baba, genel olarak çocuğu benimseyememiş gibidirler. Sevecenlik gösterdikleri zaman bile, hallerinde bir zorlama ve yapmacıklık göze çarpar.
Çocuk hakkı olan kollanma ve korunmadan yoksun kalmıştır. Çocuk bakımı anneye ağır bir yük gibi gelir. Çocukların kendisini eve bağladığından, gezmesine, çalışmasına engel olduğundan yakınır. Yanını sokulmalarına istemez.
Öpüşü, kucaklayışı soğuktur. Soğuk anne her şeyi abartır ve başına kalkar. Onu başkasıyla karşılaştırır ve aşağı bulur.
Sevgi yetersizliği içinde büyümüş olan çocuklar normal çocukların canlılığından yoksundurlar. Anne sevgisi ve korunma gereksinmelerinin karşılanmamasının yarattığı duygusal bir açlık içindedirler.