Asr-ı Saâdette Mescid-i Nebevî ve Diğer Mescidler
Mescidler her şeyden önce birer ibadet mahallidir. Cuma namazını ve beş vakit namazı cemaatle kılmak için müslümanların toplandığı mekânlardır. Beş vakit namaz her yerde kılınabilir. Ancak Hz. Peygamber, cemaatle kılınan na¬mazın daha fazla sevap kazandıracağını bildirmişti. Sahâbîler, O’nun bu teşvik ve tavsiyesine azami ölçüde uyarlardı.
Namazlardan sonra Hz. Peygamber Mescid’de oturduğu zaman sahabîler hemen onun etrafında halka oluştururlardı. Hz. Peygamber sahâbîlere vaaz u nasihatte bulunur, mü’minleri Allah’a itaate davet ederdi. Bunun ya¬nında günlük hayatla ilgili tavsiyelerde bulunur, onlarla sohbet ederdi. Bu bakımdan Mescid-i Nebevi, aynı zamanda bir eğitim-öğretim yeri olarak da görev yapmaktaydı.
Hz. Peygamber devrinde Mescid-i Nebevî, aynı zamanda askeri işlerin görüldüğü bir mekân olarak kullanılmıştır. Dışarıdan gelebilecek saldırı ve tehditlere karşı nasıl karşı konulacağı mescidde görüşülür ve karara bağlanırdı. Hz. Peygamber bir yere askerî sefer düzenlediği zaman birliğin başına geçecek kumandanı Mescid’e çağırır ve gerekli talimatı burada verirdi. Askerî birliklerin komutanları seferden döndükten sonra doğruca mescide gelerek Hz. Peygamber’e sefer hakkında bilgi verirlerdi. Eğer orduya bizzat kendisi kumanda edecekse, Mescid’de iki rekât namaz kılar, sonra zırhını giyinmiş olarak buradan çıkar ve kapıya getirilen atına binerek seferi başlatırdı. Seferden dönüşte de doğruca Mescid’e gider, yine iki rekât namaz kılar ve seferin değerlendirmesini yapardı.
Savaşta yaralanan askerlerin, Mescid’de kurulan bir çadırda tedavi edil¬dikleri olurdu. Nitekim Hendek savaşında yaralanan Sa’d b. Muaz, Eslem kabilesinden Rufeyde adındaki kadının Mescid’deki çadırında tedavi edil¬miş, fakat kurtarılamamıştı.
Gerektiğinde Mescid-i Nebevî’de harplerde ele geçirilen esirlerin hapse¬dildiği de olurdu.
Mescid-i Nebevi, elçilerin kabul yeri olarak da kulla¬nılmıştır. 5/626 yılından itibaren 11/632 yılına kadar, 9/630 yılında daha yoğun olmak üzere Arabistan’ın çeşitli bölgelerinden Medine’ye heyetler gelmiştir. Bunların çoğu kabileleri adına müslüman olduklarını bildirmek, biat etmek, ya da İslâm dininin esasları hakkında bilgi almak üzere ge¬liyorlar ve Hz. Peygamber’le Mescid’de görüşüyorlardı. Hz. Peygamber, elçileri “Heyetler Sütunu” (Üstüvânetü’l-vüfûd) adını taşıyan bir direğin önünde kabul ediyordu.
Hukukî ve kazaî davalar için mescid, sabit bir mahal olmamakla birlikte, Hz. Peygamber devrinde bir mahkeme ve duruşma salonu olarak da kul¬lanılmıştır. Aslında Hz. Peygamber’in bulunduğu her yer, çarşı, pazar, ko¬naklama mahallinde bir çadır bu tür işler için uygundu. Fakat O, Mescid’de de çeşitli davalara bakmış ve kararlar vermiştir.
Mescid-i Nebevi zaman zaman savaş oyunlarına da sahne olurdu. Bir defa¬sında Peygamberimiz Habeşlilerin burada sergiledikleri bir oyunu hanımı Aişe ile birlikte seyretmiştir.
Hz. Peygamber, bağışları Mescid’de kabul ederdi. Çeşitli bölgelerden ge¬len cizye ve zekât malları Mescid’de toplanır ve gerekli yerlere buradan dağıtım yapılırdı.
Sonuç olarak İslâm tarihinde büyük önemi haiz olan Mescid-i Nebevi müslümanların cemaatleşmesinde ve kaynaşmasında, nâzil olan ayetlerin müslümanlara duyurulup uygulanmasında, müslümanların eğitilmesinde son derece önemli fonksiyonlar üstlenmiştir.
Mescid-i Nebevi çok yönlü, dînî, siyâsi, sosyal ve ilmî fonksiyonlara ce¬vap veren bir kurum olmakla birlikte yılların ve hatta asırların geçmesiyle mescitlerin dînî hizmet dışındaki fonksiyonları için bu mekânların dışında husûsî yerler tahsis edilmeye başlanmıştır. Mesela Selçuklular döneminde medreselerin kurulmasıyla eğitim-öğretim bu kurumlarda devam etmiştir Bu uygulamanın, müslümanların nüfuslarının artmasına, gelişen ihtiyaç ve şartlara göre tabii bir gelişme olduğu düşünülmelidir.
Medine’de daha hicretin ilk yıllarından itibaren Mescid-i Nebevî’nin dışın¬da pek çok mescid inşa edilmiştir. Bunların çoğu kabile adları ile bazıları da bulundukları mekânın adıyla anılırlar. “İki Kıbleli Mescid” (Mescidü’l-Kıbleteyn) gibi bazı olaylar sebebiyle değişik isim alanlar da mevcuttur.
Adını kıblenin değişmesinden alan bu mescid, Hazrec’den Benî Selime’ye aitti. Hz. Peygamber Medine’ye hicretinden sonra bir buçuk yıl kadar Kudüs’e doğru namaz kılmıştı. Hicretin 2. yılı Şaban aynıda Hz. Pey¬gamber sahâbileri ile Benî Selime mescidinde öğlenin ilk iki rekâtını kı¬lınca kıblenin değişmesi ile ilgili ayet nâzil oldu. Bunun üzerine Hz. Pey¬gamber yönünü Kâbe’ye çevirdi. Böylece Hz. Peygamber iki ayrı kıbleye dönmüş olarak namaz kıldığı için bu mescid “İki Kıbleli Mescid” adını al¬mıştır. Bunun yanında Kıblenin tahvili anında Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebevî’de bulunduğu da rivayet edilmektedir.
Bu mescidin dışında, Evs kabilesinin Bent Abdüleşhel kolu tarafından inşa edilen “Benî Abdflleşhel Mescidi”, yine Evs’in bir kolu olan Beni Hârise’ye ait “Benî Harise Mescidi”, Benî Zurayk, Benî Amr b. MebzAl, Benî Sâide, Benî Ubeyd, Râtic, Gıfâr, Eşlem, Cüheyne, Benî Mazin, Beni Adî, Benî Beyaza, Beni’l-Hâris, Benî Harâm, Benî Vâkif gibi mescidler Medine’de Hz. Peygamber döneminde mevcut olan mescitlerdir.
Bunlar¬dan başka Medine dışında, Cuvâsâ, Beni’l-Mustalik, Benî Sa’d b. Bekir, Benî Cezîme, Becîle Mescidleri vardı. Tâif ve Yemâme’de de mescidler bulunuyordu. Ayrıca askeri seferler esnasında inşa edilen pek çok mescidin isimleri kaynaklarda yer almaktadır.
İbrahim Sarıçam, İslam Tarihi El Kitabı, s.121-124