Saadet Asrı - Eğitimin Başlangıcı
Seçilmiş İnsanlar
İnsanın Allah tarafından muhatap alınmasının adı olan vahiy, şüphesiz Allah tarafından "seçilmiş insanlarda" somut ifadeye dönüşmüştür. Allah'ın seçimi olan insanlar, çıkarıldıkları toplumun bütün yaşamlarının bir parçası olmuşlar, hem o toplumu ve çağı tam bir tanıklıkla şahitlik- tanımış ve yaşamışlar, hem de o toplumca gerçek bir şahsiyet olarak tanınmış ve bilinmişlerdir.
Bu durumun en önemli hikmetlerinden biri hiç şüphesiz, Allah'ın insanlığı terbiye için gönderdiği dinin, insan için yaşanabilirliğini göstermektir. Zira insanlık çoğu zaman dini tamamen metafizik bir olgu olarak algılama gibi bir hataya düşmüştür.
Oysa din, ne kadar manevi bir olgu ise o kadar maddi ve dünyaya ait bir gerçekliktir. İnsan için, tamamen dünyadaki yaşamı ile ilgili, dünya yaşamını tanzim eden, maddi varlığına manevi bir ruh üfleyerek canlandıran bir gerçeklik.
Buradan, "seçilmiş insan" peygamberin durumunu ve bu durumun hikmetini de daha doğru kavramaktayız. Peygamberlerin içimizden seçilip çıkarılması, onların her yönüyle tanıdığımız, bildiğimiz, bizden birileri olmaları hasebiyle Allah, bize gönderdiği dinin ne kadar gerçek, ne kadar yaşanılabilir bir hayat olduğunu da göstermiş oluyor. Artık bizim için dinin yaşanması hususunda hiçbir bahane kalmıyor. Ne melekler gibi tamamen itaatle zorunlu bir varlık, ne de bütün zaafiyetlerinden soyunmuş, kamil bir varlık bahanesi.
İşte Allah'ın vahiyle gönderdiği din. İşte, bütün fıtri özellikleri Allah tarafından belirlenen ve bilinen insan. Ve Allah, asla kullarına zulmetmez. "Allah, hiç kimseye takatinin üzerinde teklifte bulunmaz."
Ve yine Allah, bütün özelliklerini bildiği insanın bütün ısrarlı sapkın beklentilerine rağmen, elçilerini hep onların içinden seçmiş ve çıkarmıştır.
Seçip çıkardığı bu elçilerini ilk andan itibaren korumuş ve onları ilerideki zorlu vazifelerine hazırlamıştır. Tabi ki bu koruma ve hazırlama, Rabbimiz cephesinden kendi zatına has ve kendi hikmetine binaen gerçekleşmiştir. Fakat bu koruma ve hazırlama, bizim cephemizden ise tamamen dünyevi şartlar çerçevesinde ve bizim tabiatımıza uygun olarak, gözlerimizin önünde vuku bulmuştur. İkinci yönüyle biz, "seçilen insanın" her anına, kendi tabii hallerine şahit olduk.
Evet, onlar bizden birileriydi. Bizim gibi dünyaya gelmiş, bizim gibi büyümüş, bizim gibi sevinmiş, bizim gibi üzülmüşlerdir. Yani onlar bizden, biz de onlardanız.
"Gerçek şu ki, biz Nuh'u kavmine gönderdik..." (11/Hud,25)
"Ad toplumuna da kardeşleri Hud'u gönderdik... Ey kavmim !' dedi..."(11/Hud, 50)
"Semud toplumuna da kardeşleri Salih'i gönderdik. Ey kavmim !' dedi..."(11/Hud, 61)
"Ve Medyen halkına da kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. Ey kavmim !' dedi..."(11/Hud, 84)
"Ve Lut da kendi kavmine şöyle demişti..." (7/Araf, 80)
Bu ifadeler, Kur'an'da ismi zikrolunan ve kendi halklarıyla aralarında geçen hadiselerin anlatıldığı bütün peygamberler için şu ya da bu şekilde kullanılmaktadır.
Kur'an bize, her topluma kendilerinden bir peygamber gönderdiğini bildirmekte. Ve yine vahyin her gönderilen topluma kendi lisanı ile şekillenmiş olduğu halde gönderildiğini de vurgulamakta.
Bütün bunlarla beraber ve hepsinin üzerine biz, gerek Kur'an'da gerek sözlü sünnette ve gerekse risaletin kendisinde bulunan ve görebildiğimiz hikmetlerden, "seçilmiş insanların" hiç de öyle sıradan insanlar olmadıklarını da görmek ve bilmekteyiz. Hem nasıl sıradan insan olabilirler ki?
Kendi hevasına tabi olmak için en ufak bahane ve fırsatı kollayan insan, kendi gibi acziyetler içerisinde bulunan, günaha bulanan, haktan sapmaya meyyal, zor karşısında dirençsiz, heva ve hevesinin peşinde koşan ve bu arada da vahyi aktaran birisinin aktardıklarına hiç tabi olur muydu?
O halde "seçilmiş insanların" diğer insanlara göre farklı konumları olmalıydı ki vahyin yaşanmasında örnek olabilsinler. İlk andan itibaren "seçilmişliğe" halel getirecek bütün acziyet ve zaafiyetlerden uzak bulunmalarını da gerektiriyordu bu örneklik.
Bu durum, şu anlama da geliyordu: Onlar, kendilerini ve bütün hayatı çepeçevre kuşatan cahiliyenin etkilerinden risaletle görevlendirilinceye kadar, onları seçen Zat (cc) tarafından sürekli korunacaklar, yönlendirilecekler, terbiye edilecekler ve risaletle ilgili görevlerine hazırlanacaklardı.
İşte bu noktada karşımıza, Saadet Asrı'nı gerçekleştirecek ilk eğitim faaliyeti çıkıyor. Diğer bir deyişle bu nokta, Saadet Asrı'na doğru eğitimin başlangıç noktasıdır.