* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Sahabenin İtaat ve İstişare Anlayışı  (Okunma sayısı 372 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2314
Sahabenin İtaat ve İstişare Anlayışı
« : Ocak 30, 2019, 09:54:21 ÖÖ »
Sahabenin İtaat ve İstişare Anlayışı

Bizleri yaratıp, sayamayacağımız kadar çok ve çeşitli nimetlerle hayatımızı sürdürmemizi sağlayan Rabbimizi sevmek, kul olarak hepimizin birinci vazifesidir. Seven insan, sevdiğinin sevdiklerini de sever. Rabbimizi bize tanıtmasının yanı sıra, O’nun en sevdiği kulu olması hasebiyle de  Rasûlullah’a (sa), Kur’ân-ı Kerim’de övülen ve Allah’ın kendilerinden razı olduğu bildirilen sahabesine karşı duyulan sevgi de, Rabbi’ni sevdiğini iddia eden her kulun gönlünde taşıması gereken sevgidir. İnsanlığın iftihar tablosunu oluşturan o güzide topluluk nasıl yaşamış? İtaat denince ne anlamış? Güzel örneklikleri günümüze nasıl yansımış? Biz bu yansımayı kendimizce nasıl anlamışız? O ümmetin yıldızlarının ortaya koyduğu yaşam mücadelesi içerisindeki yerleri ve birbirlerine bağlılıkları nasıl? Onların Resulullah’a itaatleri ve O’nunla istişareleri nasıl?

Rasûlullah’ın çeşitli vasıfları vardır. Şüphesiz bunların başında ve ilk aklımıza gelen vasfı, Allah’ın elçisi olmasıdır. Allah’ın kitabını bize ulaştıran ve onun ahlâkını kendisine elbise edinen Rasûlullah’a itaatte, sahabenin ve daha sonra gelecek müminlerin en ufak bir tereddüt göstermeleri düşünülemez. Rasûlullah’a itaat, onu sevmek, onun emirlerine gönülde hiçbir rahatsızlık duymadan teslim olmak Kur’an-i bir gerekliliktir. Allah (cc) Kitabın’da bu hakikati şu şekilde belirtmiştir:

“Ey iman edenler! Allah’a, Rasûlüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin.”¹

Allah (cc), itaat edilmesi gereken mercileri önem sırasına göre böyle açıklıyor. Öncelikle Allah’a itaat etmemiz gerekiyor. O’nun sözlerini dinleyip hayatımıza hâkim kılmaya çalışmamız gerekiyor. Emirlerine kayıtsız şartsız uymamız ve harfiyen yerine getirmemiz gerekiyor. Bunu yaparken de tabii severek, isteyerek yapmamız gerekiyor. Elbette korktuğu için veya mecbur olduğunu hissettiği için yapılan itaat de geçerlidir. Ancak makbul olan itaat sevgi ve saygı çerçevesinde olan itaattir. İtaat edenle, edilen arasında bir sevgi bağının olması gereklidir. İtaat ettikçe sevildiğinin de farkına varacak, sevildikçe de itaat etme arzusu ve bilinci güçlenerek artacak. Bu sevgi sarmalı öyle bir çekim atmosferi oluşturacak ki, insan o atmosferin dışında soluk bile alamayacak.

Rasûlullah’a itaati de yine aynı çerçevede olacak.

Allah’ın kulları, Allah’ı sevdiği için Rasûlûllah’a uyacak, Rasûlullah’ı da sevdiği için itaat edecek! Peki, itaatin kaçınılmaz olduğu bir yerde istişare nasıl olacak? Meselenin anlaşılması için; Allah (cc) bu konuda Rasûlullah’a nasıl bir yol gösterdi? Biz kullara nasıl bir uygulama gösterdi? sorularının cevaplarını aramalıyız.

“İş hakkında onlarla müşâvere et!”²

Bu ayet-i kerimenin başında Resulullah’a, mü’minlere karşı merhametli olması, onlara yumuşak davranması, onları bağışlaması ve bağışlanmaları için dua etmesi emredildikten sonra, yukarıdaki tâlimat verilerek “İş hakkında onlarla istişare et!” buyrulmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’de mü’minlerin özelliklerinden birisi;

 “Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir.’’³

olarak ifade edilmiş olup, ayet-i kerime gereğince de mü’minlerin işlerini kendi aralarında istişare (karşılıklı fikir alış-verişi) yolu ile hallettiklerini, hiçbir işlerini zorbalıkla değil birbirlerine danışarak ve birbirilerinin fikirlerini alarak karar aldıkları belirtilmiştir. İşte bunu en başta Rasûlullah (sa) bizzat kendisi yaparak, önce sahabesine, sonrada tüm insanlığa örnek olmuş ve istişârenin en güzel misâllerini ortaya koymuştur.

Rasûlullah (sa), din ile ilgili konularda vahyi beklediği ve Cenâb-ı Hakk’ın buyruğuna göre hareket ettiği halde, toplumun tamamını ilgilendiren ve toplumun tamamının icabet etmesi gereken konularda ashâbına danışır, onların görüşlerine başvururdu.

Rasûlullah (sa) kendi görüşlerini zorla kabul ettirmeye çalışan bir lider asla olmadı . Vahyi tebliğ eder, uyar ve uyulmasını emrederdi. Ancak vahye istinat etmeyen hususlarda kendi şahsî görüşünü sahabelerle eşit tutardı. Hemen her hususta ashabıyla istişare eder, onların görüşlerini alırdı. Bu hususta Ebu Hureyre bize şu hadisi nakletmiştir:

“Ben, Resulullah'tan daha fazla arkadaşlarıyla meşveret eden birini görmedim.”⁴

Rasûlullah (sa), yönetimle ilgili işlerde karar vermeden önce daima ashabıyla istişarede bulunmuştur. Hatta ihtiyaç duyulduğu takdirde gayr-i müslimlerin görüşlerini dahi dinlemiştir. Hicret sonrası Medine'de yeni bir toplum oluşturma gayretlerini sürdürürken burada yaşayan Yahudilerle görüşmeler yapmış, onların fikirlerini de almıştır. Bedir savaşına karar verilmesi esnasında ashabı ile istişare etmiş, savaştan önce Ebu Sufyan'ın başında bulunduğu kafilenin yolunun kesilmesi, aynı zamanda Mekke ile savaşı göze almak anlamına geleceği için, bu konuda hem Muhacir’in hem de Ensar'ın ayrı ayrı görüşlerini almış, onlarla mutabakat sağladıktan sonra Mekke kervanı üzerine sefer düzenlenmesi talimatını vermiştir. Aynı şekilde Bedir savaşı öncesinde Hubab b. Münzir'in teklifi doğrultusunda ordunun yerini değiştirmiştir.  Yine savaştan sonra esirlere yapılacak muamelenin nasıl olması gerektiği hususunda ashabla istişare yapılmış, Hz. Ebû Bekir'in görüşü benimsenerek esirler fidye karşılığı serbest bırakılmıştır. Rasûlullah (sa) Müslümanlar ile Mekke müşriklerinin ikinci büyük savaşı olan Uhud harbinden önce de stratejinin belirlenmesi için ashabın fikrini almıştır. Savaşın Medine dışında yapılması ya da sadece şehrin savunulması şeklindeki iki görüş müzakere edilmiş, genel kanaat birinci alternatif üzerinde yoğunlaşınca bu görüş benimsenmişti. 

Hendek savaşında da Rasûlûllah (sa) Selman-ı Farisi'nin teklifi olan şehrin zayıf ve açık yerlerini korumak için Medine'nin etrafında hendek kazılması teklifini kabul etmiş ve savunma buna göre planlanmıştır. Gerek Kur’an ayetleri gerekse Rasûlullah’ı uygulamalarında, insanların her türlü işlerinde mutlaka başkalarının görüş ve tecrübelerinden yararlanması sonucu çıkmaktadır. Bu hem Allah’ın bir emri, tavsiyesi hem Rasûlûllah’ın bir sünneti, hem de Müslümanların menfaati gereğidir.

Bu nedenle Müslümanlar şayet her alanda başarılı olmak istiyorlarsa, İslâm’ın ortaya koyduğu bu müesseseden azami derecede istifade etmeye çalışmalıdırlar. Çünkü sahabeye baktığımızda  işlerinde istişareye  azami derecede dikkat ettiklerini, nefislerini değil ümmetin çıkarlarını önceleyerek  işlerini yapmaya çalıştıklarını hatta bunun için Rasûlullah’ı daha önce verdiği bir kararından vazgeçirmek için çalıştığı, kimi zaman bunda başaralı olduğu, zaman zaman  ona itiraz ettiklerini ve kimi zaman da Rasûlullah’ın  sözünü dinlemediklerini görmekteyiz. Aslında bu sahabenin  dünyevi meselelerde itaat ve istişare anlayışlarında  kimi zaman itaatkar kimi zamanda  itirazkar olduklarını bize  gösterir. Oysa Rasûlullah (sa) örnek olma vazifesini her zaman yerine getirmiş, sahabesi de zaman zaman hata etmişlerdir.

Zaman, Allah’ın dinine yardım zamanı, zaman hizmet zamanı olduğuna göre öncülerden ve önde gidenlerden olmak ve bir cemaat bilinci ve cemaat şuuru içerisinde hareket etmek bir an bile Kur’an ve sünnet çizgisinden ayrılmamak; bu konuda da, “Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?”⁵ ayeti gereğince  hareket  etmek zorunda olduğumuza  inanıyorum.

Zira sahabenin ortaya koymuş olduğu çeşitli davranışları içerisindeki en güzellerini seçerek yaşamaya çalışmak gibi bir avantajımız olduğunu görmüyor değiliz.

Uhud harbi öncesinde Rasûlûllah (sa) sahabesi ile istişare etmiş, kendi görüşü Medine’de kalmak olmasına rağmen  çıkan sonuca razı olmuştu. Burada Seyyid Kutup şöyle bir yorum yapar: Rasûlullah (sa) Uhud’a çıkarken orada 70 kişinin şehid verilmesi değil Medine’de taş üstünde taşın kalmayacağını bilseydi  istişarenin hakkını vermek için yinede oraya çıkacaktı. Onun içindir ki istişare ve itaat etmek önemlidir!

Bizler nice misallerde görürüz ki, kişi alim bile olsa insanlarla konuşması, istişare etmesi gerekir. Bu en başta, kalplerin hoş kılınması içindir. Böylece insanlar yaptıkları işlerde daha iştiyaklı olurlar. Tabii bu içimiz deki alimlere de, istişare heyetine de itaati gerektirir.

Çünkü biz biliriz ki, içerisinde olsak da olmasak da, aklımıza yatsa da yatmasa da ortada alınmış bir karar varsa tek bir kelime etmeden alınmış kararlara uymamız gerekir.

İstişare ve itaatin  nedenli önemli olduğunu, Rasûlullah (sa) ve sahabesinin örnekliliklerinde görüyoruz; İdare edenle idare edilen arasında karşılıklı sevgi, saygı, itimat ve güvenin en mühim sebeplerinden birisi istişaredir. Fikri alınan kimse, içinden geçebilecek kuşku, endişe, suizan, korku gibi hadiselerden kalbini temizler ve kendisine değer verilmiş olma düşüncesinden hareketle, samimi bir hürmet ve itimat duygusuyla idare edene bağlanır. İdare edende ona karşı daha ziyade merhamet ve şefkatini ziyadeleştirir. İdare eden ve edilen arasındaki istişare kişiler arasındaki ülfeti ziyadeleşir ve kalpleri hoş kılar. Rasûlullah (sa) böyle davranarak o cahili toplumun içerisinden, imanla birlikte örnek bir topluluğun çıkmasına vesile olmuştur.

Allah’a, Rasûlullah’a ve onun yolundan giden emir sahipleri ile istişare ve akabinde itaat olursa mü’minler tekrar kardeş olurlar ve üstün olurlar!