* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Kardeşliğin Asr-ı Saadeti  (Okunma sayısı 457 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
Kardeşliğin Asr-ı Saadeti
« : Ocak 31, 2019, 11:37:24 ÖÖ »
Kardeşliğin Asr-ı Saadeti

Onlar sahabe idiler. Onlar apayrı bir nesle mensuptular. Onlar İslâm kardeşlerini kendilerine tercih etme gibi üstün İslâmî bir kişiliğe sahip idiler.

Allah yolunda Allah için kardeş olanlar, kardeşlik ilkelerini yürekleri üzerine inşa ederlerse, kardeşliğin tadını ancak alabilirler. Kardeşlik eğitimini Peygamberden (sav) alan ashap, dualarında dahi kardeşlik ahdine sadakati öğrenmişti. Onlar sahabe idiler. Onlar apayrı bir nesle mensuptular. Onlar İslâm kardeşlerini kendilerine tercih etme gibi üstün İslâmî bir kişiliğe sahip idiler. Allah yolunda Allah için kardeş olanlar, kardeşlik ilkelerini yürekleri üzerine inşa ederlerse, kardeşliğin tadını ancak alabilirler. Kardeşlik eğitimini Peygamberden (sav) alan ashap, dualarında dahi kardeşlik ahdine sadakati öğrenmişti.

 İslam yolunda Allah için kardeş olanlar,

kardeşlik ilkelerini yürekleri üzerine inşa ederlerse,

kardeşliğin tadını ancak alabilirler.

İslâm yolunda kardeşler olup, kardeşlik ilkelerini İslâm'dan öğrenenler, kurdukları tevhid ve takva toplumunda; sevgi ve kardeşlik, ülfet ve muhabbet, şefkat ve rahmet, emanet ve adalet gibi ulvî değerlerin öncülüğünü ve bayraktarlığını yapmışlardır. Bu öncü nesil Rasûlü'nün (sav) eğitiminden geçmiş; iman, ahlâk ve kulluğun en güzel örneklerini yaşamışlar ve yaşatmışlardır. 

Kardeş olanlar, kardeşliği zedeleyecek hallerle bir araya gelmemişlerdi. İslâm'ın evrensel kardeşlik çağrısı, toplumun her kesimini kucaklamış, müşrik sistemlerin çarklarında en çok ezilenler, kardeşlik çağrısına ilk koşanlar olmuştu.

Kardeşliğin sıcaklığında ilk yoğrulanlar Teymoğullarının efendisi Ebu Bekir; zengin bir tüccar Osman b. Affan; Habeşistan'dan gelmiş siyah bir köle Bilal; zayıf, çelimsiz ve Ukbe b. Ebi Muayt'ın koyunlarını güden bir genç Mes'ud oğlu Abdullah; oldum olası putlara tapmaktan iğrenen Gıfar kabilesinden bir yoksul Ebu Zerr; Ümmü Enmar'ın azaldı kölesi kimsesiz bir demirci Habbab b. Eret; Saffan b. Ümeyye'nin kölesi Ebu Fukeyhe; Rum illerinden getirilip, köle olarak satılan Süheyb-i Rumi... küfrün kardeşlik anlayışına ilk başkaldıran, kardeşliği; kuvvet, para, cinsiyet, yaş ve makamda görmeyip, İslâm'ın yüce değerlerin de kardeşlik aşkını tadanlar olmuşlardı. İslâm'ın kardeşlik bağı her tarafı saracak; Müslüman kardeşler birbirlerini, küfrün kirlerinden kurtulamamış anne, baba, kardeş ve akrabalarına tercih edeceklerdi.

Bedir savaşında Mus'ab'ın müşrik ordusunda yer alan kardeşi Ebu Aziz, Muhriz'in eline esir düştü. Mus'ab ona:

"Onu sıkıca tut çünkü onun annesinin malı çoktur." deyince Ebu Aziz: "Ey kardeşim benim hakkımda tavsiyen bu mudur?" der.

Mu'ab: "Sen benim kardeşim değilsin, benim kardeşim Muhriz'dir." diyerek kardeşliğin anlamını soy, kan ve kabilenin ötesine taşıyarak, İslâm kardeşliğinin hayatlarındaki yerini ortaya koyuyorlardı.

Çünkü onları kardeş kılan Allah'tı (cc): "Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."¹buyruluyordu.

Allah Rasûlü (sav): "Sizin en hayırlınız benim asrımda yaşayanlarınızdır (ashabımdır), sonra onları takip eden (tâbiîn), sonra onları takip edenlerdir (et-tebeü't tâbiîndir)."² diyerek onları övüp yüceltiyordu.

İslâm Kardeşliğini yaşayarak yayan mümtaz şahsiyetlerin -her birisinin- hayatı, her birimizin hayatına ışık tutacak örnekliklerle doludur. Fikir ve ahlâk dünyamıza bir nebzede olsa onların hayatından birkaç güzellik aktarabilirsek ne ala.

Kardeşliklerine hayatlarını şahit kılan, kardeşlerine örnek bir yaşam bırakan Ashab-ı Güzin'in kardeşlik haline bir bakalım.

Kardeşlik eğitimini Peygamberden (sav) alan ashap, dualarında dahi kardeşlik ahdine sadakati öğrenmişti.

Hz. Ömer (ra) anlatıyor: Peygamberimizden (sav) umreye gitmek için izin istedim. Bana izin verdi ve bana:

-Sevgili Kardeşim!.. Dualarında bizleri de unutma, dedi.

Hz. Ömer  (ra) diyor ki:

-Peygamberimiz, o zaman bana: "Sevgili Kardeşim!" diye hitap etmişti. Bana öyle bir güzel kelime söyledi ki, bütün dünya benim olsaydı bu kadar sevinmezdim.³

İslâm'da kardeşlik denilince elbette ilk akla gelen Ensar ve Muhacir'in kardeşliğidir. Akabe tepesinde tohumları atılan, Medine de meyvesi devşirilmeye başlayan Ensar ve Muhacir kardeşliği

Tarihte ilk defa, kölelik İslâm kardeşliğinin içinde hürriyet buluyor ve kardeşlik ahdiyle özgürlüğün ve köleliğin tanımı yeniden yapılıyordu. Müslüman kardeşler kelimelerin anlamlarını, kardeşlikleriyle yeniden yazıyorlardı. Köle-hür, zengin-fakir, yaşlı-genç İslâm için kardeş kılınıyor; Allah'a itaatleriyle O'nun yolunda özgürleşiyorlardı. Hz. Hamza ile Zeyd b. Harise; Ebu Ubeyde b. Cerrah ile Ebu Huzeyfe'nin azatlı kölesi Salim; Ubeyde b. Haris ile Bilâl-i Habeşî; Hz. Ebubekir ile Harice b. Zeyd; Hz. Ömer ile Utban b. Malik; Hz. Osman ile Evs b. Sabit; Selman-ı Farisî ile Ebu'd-Derdâ kardeş olmuşlardı.⁴ İslâm kardeşliğiyle birbirlerine bağlananlar sadece bunlar da değildi.

Mekkeli muhacirler, Medine'ye hicret ettiklerinde Ensar onları evlerinde misafir edip ağırlamak için âdeta yarışıyor, muhacirleri aralarında paylaşamadıkları için aralarında kura çekiyorlardı.⁵

Her Medineli aile, evinde bir muhaciri misafir etmiş, muhacir kardeşini evine, işine, bağına, bahçesine ortak etmişti. Muhacir kardeşiyle birlikte çalışacak, elde edilen kazancı paylaşacaklardı. Medineli Ensar kullanmadıkları arazileri kendi arzularıyla Peygamberimize bağışlamışlar, Efendimiz de bu araziyi Muhacirler arasında paylaştırmıştı. 

Ensar daha da ileri gitmiş, İslâm kardeşleri için şu teklifte bulunmuşlardı:

-Ya Rasûlallah! Hurma bahçelerimizi de muhacir kardeşlerimizle aramızda paylaştırır mısın? Peygamberimiz (sav) ise:

-Hayır olmaz, diye cevap verdi. Bunun üzerine Ensar:

-Hurma ağaçlarının bakım ve sulama işini muhacirler üzerlerine alsın, çıkan mahsulü paylaşalım, diye teklifte bulunmuşlar, Peygamberimiz (sav) bu teklifi kabul etmişti. Hepsi:

-Dinledik, itaat ettik! dediler.⁶

Ensar'dan Cabir b. Abdullah (ra) anlatıyor: Medineliler hurmalarını topladıklarında paylaşma esnasında iki küme yaparlar, bir kümeye daha çok, diğer kümeye daha az hurma koyarlardı. Az olan tarafa hurma dallarını koyarak o tarafı çok gösterirlerdi. Medineliler muhacir kardeşlerinin iki kümeden az olana talip olacaklarını, Medinelilere daha büyük kümeyi bırakacaklarını biliyorlardı. Muhacirlere:

-Buyurun hangi kümeyi tercih ederseniz alın, derlerdi. Muhacirler de büyük kümenin Ensar'a kalması için daha az görünen kümeyi aldıklarında büyük küme muhacirlere gitmiş olurdu. Hayber Fethi'ne kadar Ensar'ın bu güzel tavrı aynen devam etti.⁷

Peygamberimiz (sav) Bahreyn arazisini parça parça ayırıp ashaba dağıtmak üzere önce Ensar'ı davet etti. Ensar:

-Ya Rasûlallah!.. Muhacir kardeşlerimize aynı hisseyi vermedikçe biz bir şey almayız, dediler. Allah Rasûlü:

-Ey Ensar! Siz dünya malında başkalarını kendinize tercih ederek almıyorsanız Kevser havuzunun başında bana kavuşuncaya kadar sabredin. Zira benden sonra zaman değişecek, başkalarının size tercih edileceği zaman gelecektir, dedi.⁸

Muhacir, her şeyini Mekkeli azgınların yağmaladığı; topraklarından bir nefesle, bir bakışla ayrılan muvahhitler İşkence ve zulmün altında, Allah'a kulluğun tadına varan yiğitler Hüznü yüreklerine damıtarak bir sevgi, bir sevgili uğruna Medine yollarına düşenler İslâm kardeşliği yolunda her şeylerini feda ederek Mekke'yi soluyan adamlar Ensar'ın bu cömertliliğinin karşısında, mal paylaşma, bölüşme, hazıra konma kolaycılığının yerine; Ensar'a şükran duygularını sunarak, rızıklarını kazanacakları yollara koştular. İşte onlardan bir tanesi, sahabenin en zenginlerinden biri Abdurrahman b. Avf

Abdurrahman b. Avf, Medine'ye hicret edince Peygamberimiz Abdurrahman b. Avf ile Ensar'dan Sa'd b. Rebi'in kardeş olduğunu ilan etti. Sa'd b. Rebi', Abdurrahman'a:

-Kardeşim!.. İşte evim, yarısı senin, işte mülküm, yarısı senin, işte eşlerim, birisini boşayıp sana nikâhlayayım, diyerek fedakârlığın en güzel örneğini ortaya koyar. Ancak Abdur-rahman bin Avf, hazırcılık yerine Sa'd bin Rebi'e:

-Sağ ol kardeşim! Allah aileni de, malını da sana bağışlasın. Sen bana çarşının yolunu göster, dedi. Sa'd, ona çarşıyı gösterdi. Abdurrahman alışveriş yaptı. Akşama bir miktar peynir ve yağ ile eve döndü. Çok geçmeden zengin oldu.⁹

Ensar'ın kardeşlik yolundaki cömertliliği Muhaciri imrendirmiş, sevap yarışında kendilerinin geride kaldıklarını düşünmeye başlamışlardı. Muhacirler:

-Ya Rasûlallah!.. Biz şu Medineliler kadar hayırsever ve iyiliksever kimseler görmedik. Malı çok olan bol bol veriyor, az olan da bizzat yardımda bulunuyor. Medineliler, bütün geçim masraflarımızı karşıladılar.

Bizi mallarına ortak ettiler. Bütün sevabı alıp götürecekler diye korkuyoruz, dediler. Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurdu:

-Hayır hayır!.. Onlara dua ettiğiniz ve kendilerine teşekkür ve takdir ettiğiniz müddetçe siz de sevaba nail olursunuz.¹⁰

Onlar, Allah ve Rasûlü'nün (sav) övgüsüne mazhar olmuş kardeşlerdi

"Muhacirlerden ve Ensar'dan ilklerle, güzel düşünüp güzel davranmada onları izleyenler var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da O'ndan razıdırlar. Onlara altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Sonsuza dek hep orada kalacaklardır. Büyük kurtuluş işte budur!"¹¹

İslâm kardeşliği, kardeşlerin birbirleri hakkında hüsn-ü zann beslemelerini; her zamanda ve mekanda bir birlerinin hakkını koruma ve kollamaların ister

Peygamberimiz (sav) ashabıyla birlikte Tebük Seferine çıkmıştı. Sıcak bir mevsimdi. Peygamberimiz (sav) Tebük'te Ka'b b. Malik'i sordu. İçlerinden biri gururu sebebiyle bu sefere katılmadığını söyledi.

Aslında Ka'b b. Malik gururu sebebiyle değil, bazı basit sebeplerle bu sefere katılmamıştı. Sahabe-i Kiram'dan Muaz b. Cebel (ra): "Ya Rasûlallah!.. Biz Ka'b hakkında iyi şeyler biliyoruz", diyerek din kardeşini savundu. Ka'b b. Malik, Muaz'ın bu güzel tavrını hiç unutmadı.¹²

Savaş meydanlarında yaşanan kardeşlikler fedakârlık ve cesaret kokar. Sonsuz kardeşlik adına, sonsuzluğa uzanan yol için İki kelimeyi iki damla gözyaşına bulayarak, kılıçların gölgesinde bir Hamza, bir Enes b. Nadr misali bayraklaşır kardeşlik

Yermük Savaşında, Haris b. Hişam, İkrime b. Ebî Cehil ve Süheyl b. Amr (rhm) akşam üzeri ağır yaralar alarak yere düştüler. Haris b. Hişam içmek için su istedi. Askerlerden biri ona su götürdü. İkrime'nin kendisine baktığını görünce:

-Bu suyu kardeşim İkrime'ye götür, dedi. İkrime suyu alırken, Süheyl'in kendine baktığını gördü, suyu içmeyerek:

-Bu suyu götür Süheyl kardeşime ver, dedi. Fakat su, Süheyl'e yetişmeden Süheyl ruhunu teslim etti. Bunun üzerine suyu taşıyan kişi İkrime'ye koştu. Fakat İkrime de şehit olmuştu. Hemen Haris'in yanına koştu. Haris de son nefesini vermişti. Üçü de o akşam o sudan bir yudum içemediler. Onlar, Allah'ın izniyle Kevser havuzundan içeceklerdi. Çok sıcak bir mevsimde, yorgun, bitkin ve ağır yaralı oldukları halde her biri arkadaşını, din kardeşini kendisine tercih etmişti. Her biri sudan birkaç yudum içip kardeşine verebilirdi. Ama onlar sahabe idiler.

Onlar apayrı bir nesle mensuptular. Onlar İslâm kardeşlerini kendilerine tercih etme gibi üstün İslâmî bir kişiliğe sahip idiler.

Uhud savaşında Rasûlallah (sav) öldürüldüğü haberi yayılınca Enes b. Nadr öne atıldı:

-Ey kavmim! Eğer Muhammed katl olundu ise Muhammed'in Rabbi Hayy ve Kayyumdur. Rasûlallah'tan sonra yaşayıp da ne yapacaksınız. Onun uğrunda savaştığı dava için siz de savaşın ve onun uğrunda öldüğü gaye için siz de ölün! dedi. Sonra da:

-Allah'ım! Bunların (ashabı kastederek) yaptıklarından dolayı özür dilerim. Şunların (münafıkları kastederek) yaptıklarından sana sığınırım, diye dua etti ve ileriye atıldı. Öyle onurlu ve kararlı yürüdü ki Sad b. Muaz kendisini gördü ve: "Ne o, ne yapıyorsun, nereye gidiyorsun?" diye sorunca, O: "Ey Sad!Uhud dağının eteklerinden cennet kokusu aldım, cennete gidiyorum." dedi.

Öyle mücadele etti ki şehit düştüğü vakit vücudunda seksen küsur yara bulundu. Müşrikler onun uzuvlarını kesmişlerdi. Cesedi tanınmayacak durumdaydı. Vücudundaki bir izden -ya da parmak ucundan- ancak kız kardeşi tanıyabildi.¹³

Tebük Seferi bir yandan çok kavurucu bir sıcak, diğer yandan meyvelerin hasat mevsimi ve gölgenin çok cazip olduğu bir zamanda oluyordu. Ayrıca düşmanın çok kuvvetli olduğu bilindiğinden çok zor ve çetin şartlarda geçeceği de baştan bilinmekteydi. Bu yüzden ilk önceleri bazıları çekingenlik göstermişti.

Bunlardan birisi de Ebu Heyseme idi. Bu sahabî ordu sefere çıktıktan sonra kendisine ait hurma bahçeliğine gitmiş, eşi gölgeye hasırı sermiş, yaygıyı yaymış, taze hurma ve soğuk su da hazırlamıştı. Ebu Heyseme bakmış ki koyu gölge, taze hurma, soğuk su, güzel kadın; Rasûlallah ise güneşin kavurucu sıcağı altında Sonra kendi kendine "Vallahi bu, benim için hayr değil" diyerek, hemen kalkıp, kılıcını kuşanarak mızrağını almış, devesine bindiği gibi rüzgar gibi giderek orduya yetişmişti. O gelirken tozu dumana katarak bir süvarinin kendilerine doğru geldiğini gören Allah Rasûlü "Bu gelen Ebu Heysem'dir." buyurmuştu. Ve o gelince de sevinerek onun için dua ve istiğfar etmişti.

Hasta yatağında çok arzuladığı üzüm satın alınıp kendisine takdim edildiği halde hiç tatmadan din kardeşine verme, ancak bir sahabîye yaraşan ahlâkî bir güzelliktir.

Beyhakî, İmam Nafî'den naklediyor: Abdullah b. Ömer (ra) hastalanmıştı. Üzümün ilk çıktığı mevsimde üzüm arzu etmişti. Hanımı Safiye, hizmetçisini üzüm almaya gönderdi. Hizmetçi, bir dirheme bir salkım üzüm satın aldı. Onun üzüm aldığını gören bir dilenci hizmetçiyi eve kadar takip etti. Hizmetçi eve girince dilenci kapıyı çaldı. Hasta yatağında yatan Abdullah b. Ömer dedi ki:

-Bu üzüm salkımını dilenciye verin. Bu üzüm salkımını dilenciye verin.¹⁴

Bollukta ve darlıkta infak onların bir birleriyle yarıştıkları en güzel hasletlerinden bir tanesiydi

Abdurrahman b. Ebî Bekir Sıddık (ra) anlatıyor:

 Suffe Ashabı gayet fakir kimselerdi. Peygamberimiz bir gün şöyle buyurdu:

-İki kişilik yemeği olan Suffe Ashabından bir üçüncü kişiyi, üç kişilik yemeği olan bir dördüncü kişiyi, dört kişilik yemeği olan bir beşinci hatta bir altıncı kişiyi yemeğe davet etsin.

Allah Rasûlü (sav) Suffe ashabından on kişiyi evine götürdü. Babam Ebu Bekr ise onlardan üç kişiyi eve getirdi. Allah'a yemin olsun ki yediğimiz her lokmanın ardından yemek daha çok artıyordu.

Nihayet misafirler doydular. Yemek ilk geldiğinden daha fazla ortada duruyordu. Babam Ebu Bekr yemeğe baktı ve anneme hitaben:

-Ey Firas Oğullarının kızı!.. Bu durum nedir? dedi. Annem:

-Yemin ederim ki, yemek şu anda öncekinden üç kat daha fazla, dedi.¹⁵

Kardeşlerini kazanmak temel amaç olmuştu Bir hataya bir kardeş harcanmamalı onun hatası kardeşlik yolunda düzeltilmeliydi

İçki müptelası olan bir sahabeye (cezaya çarptırılmasına rağmen) Rasûlallah'ın huzurunda "Allah seni rüsva etsin!" denildiğinde Rasûlallah (sav):

-Kardeşin hakkında şeytana yardımcı olma, demiştir.¹⁶

Allah katında üstünlük

Hz. Ömer (ra) kölesiyle birlikte Şam yolunda ilerlemekte, tek olan deveye nöbetleşe binmektedirler. Şam'a girerken deveye binme sırası köleye geldiği için, köle deve üzerinde idi. Şam ordusunun kumandanı olan Ebu Ubeyde b. Cerrah , bir heyetle karşılayıp:

-Ya Halife! Böyle ne yapıyorsun? Bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Sana bakıyorlar bu yaptığını beğenmezler, dedi. Hz. Ömer buyurdu ki:

-Ya Ebu Ubeyd! Senini bu sözün, buradaki insanlar için çok zararlıdır. İşitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekten ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Şerefin, Müslüman olmakta ve ibadet yapmakta olduğunu anlamayacaklar. Biz aşağı insanlardık. Allah-u Teala bizi Müslüman yapmakla şereflendirdi. Allah-u Teala'nın verdiği bu şereften başka şeref ararsak, Allah-u Teala bizi yine zelil eder.

Kardeşlik inanç istiyor, inanca teslimiyet istiyordu...

Bedir günü Allah Rasûlü (sav) Ashabına şöyle sesleniyordu:

-Haydi genişliği gökler ve yerler kadar olan cennete hazırlanıp kalkın.

Umey b. Hummam el-Ensari dedi ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü gökler ve yer kadar geniş olan cennet mi?

-Evet...

-Çok çok iyi, ey Allah'ın Rasûlü...

-Sana çok çok iyi dedirten şey nedir?

-Hayır vallahi ey Allah'ın Rasûlü, ben cennet ehlinden olmak istedim de onun için böyle söyledim.

-Öyleyse sen cennet ehlindensin.

Hemen elindeki hurmaları attı, savaşa girişti ve çok geçmeden şehit düştü.

"Ey Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. İman etmiş olanlar için kalplerimizde bir kin bırakma. Ey Rabbimiz, şüphesiz ki sen çok şefkatli ve merhametlisin."¹⁷

----------------------------------------------------------

Dipnotlar:

1. Hucurat 10.

2. Buharî.

3. Ebu Davud, Vitir, 27; Tirmizî, Deavât, 110; İbn Mace: Menasik,5.

4. İbn Abdil-Berr, Dürer, s.90.

5. Buharî, Menakıbu'l-Ensar, 6

6. Buharî, Hars, 5 ve Menakıbu'l-Ensar, 3

7. Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid X, 40

8. Buharî, Menakıbu'l-Ensar

9. Buharî, Menakıbu'l-Ensar, 3; (akt. Muhammed Yusuf Kandehlevî, Hayatü's-Sahabe, Hadislerle Müslümanlık: 1/370. İstanbul 1973.)

10. Tirmizî, Kıyame ,  44

11. Tevbe 100.

12.Buharî, Megazî, 80; Müslim, Tevbe, 53; Tirmizî: Tefsir, 9

13. Buhari-Müslim.

14. İbn Kesir, Tefsir İnsan, 8.

15. Buharî, Mevakît,41; Menakıb, 25; Edeb, 87; Müslim, Eşribe, 176

16. Buharî.

17.  Haşr ,10