Gönderen Konu: Ölümsüzlük Düşüncesi  (Okunma sayısı 613 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 6514
Ölümsüzlük Düşüncesi
« : Haziran 01, 2024, 06:43:44 ÖÖ »


Ölümsüzlük Düşüncesi

Şahadet âleminin değişmez kanunudur, her canlı kendisine takdir edilen belirli bir süre yaşar ve ölür. Bu kural dünya kurulalı kusursuz işlemektedir. Bununla birlikte insanlık tarihiyle yaşıt bir olgu daha var ki o da insanın ölümsüzlük arayışıdır. Yüce kitabımız Kur’an, Hz. Âdem’in cennetteki serüveninden bahsettiği ayetlerde böyle bir arayışın fıtriliğini ima etmektedir. Şöyle ki Cenab-ı Hak, Hz. Âdem ve eşini yaratıp cennete yerleştirdiğinde orada dilediklerinden bol bol yiyebileceklerini ancak, yasaklanan bir ağaca yaklaşmaları durumunda zalimlerden olacaklarını bildirir. (Bakara, 2/35.) Her şey güllük gülistanlık devam ederken insanoğlunu kendi lanetine sebep bilen şeytan, düşmanca yaklaşarak onların ayağını kaydırmaya yeltenir. Bu amaçla onlara sokulup “Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti.” diyerek vesvese verir. Böylece onları söz konusu o ağaçtan yediklerinde ölümsüz ve sonu gelmez bir saltanata sahip olacaklarına ikna eder. Ne var ki olay, şeytanın vadettiği ve insanın arzu ettiği gibi vuku bulmaz, bilakis bu ihlal, Hz. Âdem ve neslinin cennetten çıkarılmasına sebep olur. (Araf, 7/20; Taha, 20/120.)

Ölümsüzlük arayışı, ebedileşme veya uzun süre yaşama arzusu, Hz. Âdem ve Havva’dan sonra da insanların yönelimini belirleyen bir olgu olarak gündemdeki yerini korumuştur. Bu köklü arzunun, birtakım beşerî duygulardan, beklentilerden ve tarihî gerçekliklerden kaynaklandığını söylemek de mümkündür. Bu etkenlerin başında, hiç şüphesiz ölüm korkusu gelmektedir. Zira yaratılmış olmanın değişmez sonucu olarak ölüm, geçmişten bugüne insanoğlunu en fazla kaygılandıran gerçekliktir. Kendi hayatının son bulacak olmasına dair hissettiği endişe bir yana, sahiplendiği, sevdiği veya değer verdiği herhangi bir varlığın yok olacağını bilmek bile insanı fazlasıyla tedirgin etmektedir. Ölüm korkusu, kişisel kimliğini ve değer verdiği şeyleri kaybetme, geride kalanlar için endişelenme, ölüm anında ızdırap çekme ve ölüm sonrası cezalandırılma korkusu gibi tüm korkularının birleşme noktasıdır.

İnsanoğlu daima bir ölümsüzlük arayışı içinde olmuştur. Nitekim tarih boyunca, “ab-ı hayat”, “aynu’l-hayat”, “nehru’l-hayat” veya “hayat çeşmesi” diye isimlendirilen ve içenleri ebedileştireceğine inanılan bir su tahayyül edilegelmiştir. Pek çok farklı inanç, kültür ve medeniyette bu tür bir inanıştan izler taşıyan anlatım, destan ve efsanelerin varlığı, bilinen bir gerçektir. (Ahmet Yaşar Ocak, “Ab-ı Hayat”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1988, c. I, s. 1.) Ölümsüzlük arzusunun diğer bir önemli tezahürü ise eski Mısır’da, Uzak Doğu’da ve daha birçok farklı toplumda görülen mumyalama geleneğidir. Bir diğer adı tahnit olan cesedin mumyalanması, insan ruhunun ölümden sonra da hayatını sürdürdüğü inancına dayanmaktadır. Tahnit hemen bütün eski dinlerde, özellikle Mısır dinlerinde uygulanmıştır. Amerika yerlileriyle Afrika ilkel kabilelerinde de tahnit bilinmektedir. Bu gerçek, ölümden sonra yeniden dirilişe inansın ya da inanmasın bütün insanların, dünyada ölümsüz olmayı arzu ettiğinin açık bir göstergesidir.

İnsanın fıtratındaki ölümsüzlük arzusunu belirginleştiren, güçlendiren ve kişiyi bu duygunun gereğini yapmaya sevk eden birtakım dinî, kültürel ve tarihî gerçeklikler vardır. Başta vahiy olmak üzere bazı kaynaklarda, insanoğlunun eskiden çok uzun yaşadığına dair rivayetler bulunmaktadır. Hz. Nuh’un 950 sene yaşadığını bildiren ayet, bu bağlamda açık bir örnektir (Ankebut, 29/14.) Bu ve benzeri haberlerin, insanoğlunun ebedileşmeye veya daha uzun süre yaşamaya dair umudunu diri tuttuğu söylenebilir. Son dönemlerde yaşanan bilimsel gelişmeler, özellikle kök hücre ve genetik alanında elde edilen ilerlemeler ise insanın bu köklü arzusunu yeniden canlandırmıştır. Bugün birçok araştırmacının, insanlardaki yaşlanan ve ölen hücreleri, eskime ve yaşlanma belirtisi göstermeyen hücrelerle değiştirerek bazı hastalıklara çözüm bulma ve hatta onları ölüme sebep olan hücrelerin yerine yerleştirilerek ölümsüzlüğe ulaşma gayesiyle bilimsel çalışmalar yaptığı bilinmektedir.

Diğer taraftan insanın bu âlemde ölümsüz olma arayışının, dünyanın cazibesiyle de sıkı bir ilişkisi vardır. Sayısız imkân ve nimetleriyle dünya hayatının bir yerde ölümle noktalanacağı düşüncesi, insanı duygusal ve bilişsel olarak huzursuz etmekte ve onu bu rahatsızlığını bertaraf edecek yollar aramaya yöneltmektedir. Esasen bu durum sadece insana özgü de değildir. Bütün canlılar, ölüme karşı azami derecede direnme güdüsüyle donatılmıştır ki bunu bir nimet olarak görmek mümkündür. Zira ölüme karşı böyle bir direnç, canlılara nesillerini devam ettirebilme motivasyonu sağlamakta ve böylece onları kendilerini tehlikelerden koruyacak tedbirler almaya yöneltmektedir. Ne var ki bu süreçte dünyevi olana karşı beslediği güçlü istek nedeniyle insan, şeytanın olumsuz telkinlerinden, ayartmalarından ve yanlış yönlendirmelerinden kolaylıkla etkilenebilmekte; bütün gayretini bu dünyaya teksif ederek fıtratındaki ölümsüzlük düşünce ve arzusunu asli mecrasından uzaklaştırabilmektedir.

Bu bağlamda dünyadaki kavgaların, savaşların, işgallerin, zulümlerin ve insandan kaynaklanan bütün kötülüklerin temelinde, varoluş gayesinden saptırılmış ölümsüzlük düşüncesinden bir pay olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir.

Tahayyül edilebilen bir şeyin vuku bulması elbette olasılık dâhilindedir. Ölümsüzlük düşüncesi de öyledir fakat onun vukuunun bu dünyada olmayacağı son derece açıktır. Zira ilk insandan beri bütün arayışlara rağmen dünyada daha uzun yaşama veya ebedileşmeye dair herhangi bir yöntem ve yol bulunabilmiş değildir. Bütün arayışlara, korkulara ve unutuşlara rağmen bu dünyada hayat daima ölümle sonuçlanmıştır ve bundan sonra da öyle olacaktır. Aldatıcı bir nemalanmadan, geçici bir zevkten, bir oyun ve eğlenceden ibaret olan dünyalık nimet ve imkânlar, mal, mülk ve zenginlikler, hiç kimseyi ebedileştiremeyecektir. (Âl-i İmran, 3/185; Hümeze, 104/3.) Nerede olursa olsun, hangi nimet ve zenginlik içinde bulunursa bulunsun herkes, kendisine takdir edilen vakit geldiğinde ölümle muhakkak karşılaşacaktır. (Nisa, 4/78.) Bu minvalde “Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez.” (Vakıa, 56/60.) buyuran Cenab-ı Hak, “(Ey Muhammed!) Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki mi kalır?” (Enbiya, 21/34.) uyarısıyla ölümsüzlüğün bu dünyada mümkün olmadığını ve olmayacağını vurgulamaktadır. Bu bakımdan dünya hayatının çekiciliğine kendini kaptırıp hiç ölmeyecekmişçesine bir istek ve arzuyla sadece bu dünya odaklı yaşayanların, sahip oldukları imkân, nimet ve servet sebebiyle bütün emellerini dünya üzerine kuranların büyük bir yanılgı içinde oldukları aşikârdır.

Bütün yaratılmışlar için ölümün mukadder olduğu bir dünyada insanın ölümsüzlük düşüncesine sahip olması, esasen söz konusu arzunun tatmin olacağı başka bir âlemin varlığına delalet etmektedir. Başka bir ifadeyle ölümsüzlük arzusunun evrensel boyuttaki objektif varlığı, ölümden sonra ebedî bir hayatın hakikatine işaret etmektedir. Kuşkusuz bu da Kur’an’da haber verilen ve ölümsüzlük düşüncesinin asli mecraı olan ahiret hayatıdır. Cenab-ı Hak, “Dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur.” (Ankebut, 29/64.) fermanıyla insanın aradığı nihai karargâhın ahiret yurdu olduğunu bildirmektedir. Bu açıdan insanın arzu ettiği ve bir ömür peşinden koştuğu ölümsüzlük diyarının yegâne kapısı, ölümün bizatihi kendisidir. Kur’an-ı Kerim, o günü “ebedî hayatın başladığı gün” veya “ebedilik dönemi” anlamında “ölümsüzlük günü” (Kaf, 50/34.) olarak isimlendirmektedir. Dolayısıyla gerçek ve sonsuz bir hayatın ancak ahirette olduğuna yakinen iman edenler, arzu ettikleri güzellikle ölümsüz bir hayata doğru ilk adımı atmışlar demektir.

İnsanın dünya sevgisini dizginleyen ve ona ölümü sevdiren işleviyle ahiret inancı, kişiyi ölüm gerçeğiyle yüzleştirerek ötesi için hazırlık yapmaya yönelten güçlü bir bilinçtir. Ahirete tereddütsüz iman edenler, dünyadan nasiplerini unutmamakla beraber sahip oldukları maddi ve manevi tüm imkânlarıyla ebedilik yurdunu kazanma gayreti içerisinde olurlar. (Kasas, 28/77.) Gel gör ki bugün ahiret inancına sahip olduğu düşünülen toplumlara bile bakıldığında dünya sevgisi ağır basmış, dünyevi istek ve arzusuna yenik düşmüş yığınlar dikkat çekmektedir. İslam dünyasının hâli pürmelali ortadadır. Dünyayı fazlaca sevme ve ölümü kötü görme illeti Müslümanları çepeçevre kuşatmış vaziyettedir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) asırlar öncesinden ikaz ettiği vehn hastalığı, ne yazık ki bugün iki milyar insanı bir avuç azgın azınlığın oyuncağı hâline getirmiştir.

Sayısal çokluğa rağmen düşmanların fütursuzca Müslüman kanı akıtmasına seyirci kalınmasının başka bir izahı olabilir mi?

Tarih, dünyevi kaygıların Müslümanları bu denli kuşattığı başka bir döneme tanıklık etmiş midir bilinmez. Bilinen bir gerçek var ki o da dünyanın herkes için geçici bir faydalanma alanı olduğu ve nihayetinde hayatın uhrevi boyutunda her şeyin hesabının sorulacağıdır. Hayata nizam ve intizam verecek olan bu bilinçtir. Bu bilinç, ölümsüzlük düşüncesini olması gereken yöne yöneltecek ve asli mecrasına yerleştirecek önemli bir motivasyon kaynağıdır. İnsanın bu dünyadaki huzur ve sekineti de dünyanın herkes için yaşanabilir hale getirilmesi de ancak bu bilincin hayata hâkim kılınmasıyla mümkün olacaktır. Yeryüzünde mutlak adaletin, merhametin, hukukun, insan onur ve haysiyetinin yeniden ikame edilebilmesi ve daha da önemlisi ölümsüzlüğe meftun ruhların tam anlamıyla mutmain olabilmesi için sarsılmaz bir “Allah inancı” ve sonsuz bir “ahiret bilinci” kuşanmaktan başka çıkar yol mu var?

Hayatlarını bu mutlak hakikate dair imanlarına şahit kılarak ölümsüzlüğü bir şerbet gibi içenlere selam olsun.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

TÜM OKUYCULARIMIZI PAYLAŞIMA DAVET EDİYORUZ, DAVETLİSİNİZ.

 


* BENZER KONULAR

Ödeşme Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:15:54 ÖS]


Parçalanma Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:12:46 ÖS]


Engel Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:09:41 ÖS]


Anne Gönderen: webtasarim
[Dün, 08:00:13 ÖS]


Devamlılık Gönderen: webtasarim
[Dün, 07:56:57 ÖS]


Garip Gönderen: webtasarim
[Dün, 07:53:51 ÖS]


İslamı Doğru Anlamak ve Yaşamak Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:55:57 ÖÖ]


İnsan Muhtaçtır Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:45:08 ÖÖ]


İnsanlık Ölçüsünün Kırmızı Çizgisi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:38:33 ÖÖ]


Şehadet Örnek Bir Duruştur Tüm Nesillere ve Çağlara Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:30:36 ÖÖ]


Tevekkül Eden Kimse Cömert Olur Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:14:57 ÖÖ]


Böyle Askeriniz Varken Sırtınız Yere Gelmez Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:06:03 ÖÖ]


Mevlid’lerde Yeniden Doğmak- 14 Eylül 2024 Mevlid Kandili Gönderen: fanidunya NET
[Eylül 06, 2024, 08:34:23 ÖÖ]


Müslümanların Sınır Bölgesinde Şehit Düşen Bedir Şehitlerine Denk Sevap Alır Gönderen: fanidunya NET
[Eylül 06, 2024, 08:09:25 ÖÖ]


Peygamberimiz (S.A.V)’in Sünnetini İhya Gönderen: fanidunya NET
[Eylül 06, 2024, 08:00:43 ÖÖ]


Allah Zalimi Asla Unutmaz Gönderen: fanidunya NET
[Eylül 06, 2024, 07:49:31 ÖÖ]


Çocuk Benim Değil mi Diyemezsin Gönderen: fanidunya NET
[Eylül 06, 2024, 07:36:02 ÖÖ]


Vesvese İhtiyat Değildir Gönderen: fanidunya NET
[Eylül 06, 2024, 07:28:59 ÖÖ]


Nerelerdesin Gönderen: türkiyem
[Eylül 05, 2024, 10:05:39 ÖS]


Kur'an'da Müminin vasıfları Gönderen: türkiyem
[Eylül 05, 2024, 09:54:36 ÖS]

Sitemap 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40