Seçme Özgürlüğümüz
Bazı kavramlar çok geniş anlamlıdırlar. “Hak” ile “batıl”, “tevhid” ile “şirk”, “adalet” ile “zulüm” gibi cümleler de öyle. İlgili tüm anlamları kapsar boyuttadır. Her şey de zıddı ile bilinir ve tanınır. Tanımlanır. “Teokrasi” ile “demokrasi” kavramları da egemenlik temelinde zıt anlamlı Batı kökenli kavramlardan. İkisi de siyasi/hukuki kavram. “Egemenlik halkındır” cümlesi demokrasilerde temel ilke. Tevhid cümlesindeyse mülk ve egemenliğin gerçek ve tek sahibi yüceler yücesi her şeye Kadir Allah Teala’dır. (Muhammed/19, Fetih/29, Mülk/1, Yasin/son). La (ilahe, mabude, rabbe, hükme, hakime, emire, melike, kadire…) illallah. Egemenliğin kaynağı ilahi veya beşeridir.
Biz; kavramları, cümleleri, hayatı, olayları, kainatı, insanları… her şeyi vahiyle “oku”ma çabası içindeyiz, lütufla… Çünkü müminlerdeniz/Müslümanlardanız, elhamdülillah. Okumalarımız, görüşlerimiz ya vahye, selim akla veya nefsimizin hevasına/şeytanımızın vesvesesine göre olacaktır. Müminin/Müslüman’ın ise vahye aykırı görüşü olamaz. Olmamalı. Aklımız ya vahye veya şeytana, hevaya uyumlu oluyor. Bu hayatımız boyunca her konuda karşılaştığımız zıt tercihler/seçeneklerdir. Sorumluluğumuz/kulluğumuz/sınavımız da böylece hayatımız boyunca sürecek… Ve “hesap gününde” doğru veya yanlış tercihlerimizin hesabını ve sonuçlarını göreceğiz. Tercihlerimiz ya ilahi (Kitap ve sünnete uygun) oluyor veya beşeri (insani, şeytani, hevai…)
Şeytanımız ve nefsimiz bizi sürekli yanlış tercihe yönlendiriyor.
Yol, düzen, hayat tarzı, hukuk, ilkeler, ölçüler, değerler… İlahi veya beşeri kaynaklı oluyor. İlahi olan tek hak din İslam (Al-i İmran/19), ötekilerin tümü de batıldır.
“Haktan sonra batıldan/dalaletten başka ne vardır?” (Yunus/32) İslam’dan başka her şey batıldır. “Tağutu inkâr/red ederek Allah’a imanla kopmaz bir kulpa tutunmamız “(Bakara/256) emrediliyor. Tüm peygamberler kendi kavimlerini tağutları red ile sadece Allah’a kulluğa/itaate çağırmışlardır. (Nahl/36,) “Hevaya, şeytana tapmaktan kaçınmamız emrediliyor” (Sad/126, Yasin/60, Bakara/120, Casiye/23) “Çoğunluğa uymaktan kaçınmamız” (En’am/116) emrediliyor.
Demokrasilerde/tüm beşeri din/düzen ve ideolojilerde Allah Teala’nın insanlar üzerindeki
hükümranlık/egemenlik/emretme/hükmetme… hak ve yetkisi reddedilir. Böylece; âlemlerin, insanların, yerin, göklerin, arşın, her şeyin Rabbi’nin; eşsiz, benzersiz, kusursuz, eksiksiz, fazlasız, çelişkisiz, mükemmel nizamı (tüm hükümleri, ölçüleri, ilkeleri, değerleri ve görüşleri ile…) red ve inkâr ediliyor. Bu ise en büyük, affedilmez ve tüm amelleri boşa çıkaran bir zulümdür/şirktir. (Nisa/116, Lokman/13)
Kelime-i tevhidimizin “Lâ”sı bu kapsamdadır. Dinimizin özü, temeli, olmazsa olmazı, ilkesi, yolu, düzeni tevhid cümlesi kapsamındadır. Tevhide aykırı tüm din, düzen, yol, ideolojiler, ilkeler, ölçüler reddedilmedikçe de tevhidimiz/imanımız sahih olmuyor. Dünya ve ahretteki tüm güzellikler tevhiddedir. Adalette de, saadette de…
Allah Teala’nın idaresine/yönetimine/egemenliğine, emir ve yasaklarına uygun yaşamak (Allah’a kulluk/tevhid) ile şeytanların, tağutların iradesine bağlı olarak kullara kulluk/kölelik (şirk) arasında tercihlerin kavşağındayız.
Birisi “batıl”, öteki “hak” olan iki cümle iki zıddı/farkı çok kapsamlı olarak ifade ediyor. Birisi şirke esas olan batıl cümle: “Egemenlik halkındır”. İkincisi de tüm tevhid esaslarını kapsayan Hakk cümle: “La ilahe illallah (Muhammed/19), Muhammed resulullah (Fetih/29).
Lâ (ilahe, mabude, Rabb’e, melike, veliyye, hükme, hakime, emire, taate…) illallah.
“Yaratmak da emretmek de ancak yüceler yücesi, âlemlerin Rabb’ine mahsustur.” (Araf/54)
Demokrasilerde insanlar üzerinde yasalar koymak, emretmek, yasaklamak hak ve yetkisi insanlardadır.
“Yaratan bizim hayatımıza karışmasın; O’nunkini beğenmiyoruz, zamanımızın ihtiyaçlarına cevap vermez, reddediyoruz(?!)” anlamında. Ne yazık ki tüm beşeri düzenlerde, laiklikte bu ortak sapık anlayış egemen.
Demokrasilerde ilahi iradeye uygun hayat reddediliyor.
Adları, tanımları, görüşleri, çözümleri, ölçüleri farklı olsa da beşeri görüşlerin tümü aynı kabulde birleşiyorlar.
Demokrasi; Hakk’ın egemenliğini reddediyor, tevhid ise halkın egemenliğini…
İlahi/İslami yönetime/hukuka “lâ/hayır” diyorlar.
Müslümanlık/tevhid ise bunların tümünün reddiyle yeryüzünde hayatımızı, işlerimizi sadece Allah’ın iradesine uygun yaşamamız gerektiğine adalet ve mutluluğun da ancak İslam’la mümkün olacağına inanmak ve yaşamaya çalışmaktır.
İlahi hukukun üstünlüğüne, fıtratımıza uygun olan tek nizamın İslam olduğuna, Allah Teala’nın ilminin, hikmetinin, merhamet ve adaletinin sonsuzluğuna, O’nun yanılmaz, şaşırmaz, zulmetmez, eşsiz, kusursuz ve benzersizliğine inanmaktır.
İnsanları tevhidin dışındaki karşıt/zıt yollara/dalalete/ateşe çağıran, yönlendiren de şeytan değil mi? (Fatiha/6-7, Nisa/117-120, En’am/153, Yasin/60) Allah Teala insanlara akıl ve irade/seçme kabiliyeti ikram etmiş, bunlarla bizi özgür kılmıştır.
Dilersek inanırız veya inkâr ederiz. (Bakara/256) Zıtlardan hak ile batılı, doğru ile yanlışı, iyiyle kötüyü, faydalı ile zararlıyı, adalet ile zulmü, hayır ile şerri seçmek konularında özgürüz. Dilediğimizi seçebiliriz.
(Bakara/256) Özgürlüğümüz gücümüzle sınırlı. Sorumluluğumuz da özgürlük alanımızla sınırlı.
Bu, özetle: Allah’ın rızasına/yasalarına uygun bir hayat tercihi ile yarattıklarının (insan, şeytan) rızalarına/yasalarına uygun (seküler/laik/cahiliye) hayat tarzları seçimidir. Rabbimizin tavsiyelerine uygun olanı tercih edenlere de hem dünyada hem de ahrette güzel hayat vaadi var. (Nahl/97, 112)
Bazı zaman ve coğrafyalarda yeryüzü tevhidin aydınlığında barış ve adaleti yaşamış ise de son üç yüzyıldır zulmün karanlığında can çekişmektedir.
Nedeni ise insanın Allah’a kulluktan/Kur’an’dan uzaklaşıp, ideolojilere/şeytanın kandırmalarına yönelmesidir. (Taha/124, Şûra/30, Nahl/112, Mücadele/5)
Emir ve yasakları kim koyuyorsa o rabbdir, ilahtır. (Tevbe/31) Rabb de, ilah da ancak ve sadece Allah Teala’dır.
Ne yazık ki zamanımızda; dini, siyasi, cemaat, tarikat, bilim, sanat, spor, moda öncülerini rabb edinme (şirk) tehlikesi içindeyiz. Ve bunun farkında değiliz… Lâ rabbe illallah…
Bahaddin Elçi.