Anneler Suçlu mu?
Her anne içinde yaşadığı ailesini, toplumunu ve çağı yakından tanımalıdır. Görevleri sanatçı, yazar, aydın, işveren, işçi, eğitimli, eğitimsiz ne olursa olsun her konumdaki anne için bu sorumluluk geçerlidir. İçinde yaşadığı ailesini, toplumunu ve özelliklerini tanımayan, yorumlayıp değerlendiremeyen, sorumluluk taşımayan annelerden olumlu davranışlar ve rehberlikler ne kadar beklenebilir. Böylesi anneler ailesine ve çocuklarına karşı görevlerini yerine getirmediklerinden dolayı vicdanları ne kadar rahat olur.
Tamamen günü birlik değerlerle vakit geçiren, gelenekçi anlayışlarla yetinen, sürekli çevresini, eşini ve çocuklarını eleştiren tavırları ile anneler yeni yetişen kuşaklara ne verebilir ki... Çevresindeki tuzaklardan yeterince haberdar olmayan annelerin dışındaki "düşmanlar ise boş durmayıp sürekli tuzak ve hile hazırlayıp kendini yeniliyor, sizinle oynuyor. Sizler ise bir önlem düşünmüyorsunuz. Düşman kurnazca sizden grup grup parça parça almakta, sizler ise sadece öfkeyle dolup taşmaktasınız. Onlar sizi bir dakika bile unutmaz iken siz habersiz başınızı alıp gitmekte, sorumluluklarınızı ihmal etmektesiniz. Allah'a yemin ederim ki birbirinin yardımına koşmayan ve işi hep bir diğerine havale ederek sorumluluktan kaçanlar malup olurlar, üzülürler, yenilgiyi tadarlar." Diyen Hz. Ali'nin bu anlamlı öğüdü herkese özellikle annelere bir kez daha sorumluluklarını hatırlatmaktadır.
Anneler suçludur; bu suçluluk onlarla başlamadığı gibi onlarla da bitmeyecektir. Yeni doğan çocukların gelişimini ve eğitimini önemsemeyip hafife aldıklarından dolayı suçludur. Her anne anasınıfından başlayarak üniversitenin son sınıfına kadar olan süreçte neler yaptığını, çocuklarını hangi düşünce kalıpları ile yetiştirdiğini, hangi kitaplarını okuduğunu, hangi tür müzik dinlediğini, hangi spor dalına ilgi duyduğunu, hangi tür şiirleri okuduğunu sorgulamadığı için suçludur.
Toplumsal değişimlere, olaylara uyum sağlamalarında, duygusal dünyalarındaki gelişmelere bu tarz çalışmaların ne kadar katkıda bulunduklarını hatırlamadıkları için suçludur.
Anneler suçludur; çocuklarıyla, gençleri ile konuşmadığından, konuşsa bile farklı dünyalarda yaşayıp, farklı dili konuşup iki ayrı havayı teneffüs ettiklerinden dolayı suçludur. Ne çocuklar annelerini dinleyip, iyi geçinen evlatlar oldu. Ne de anneler onlar için mantıklı hoşgörülü ve eğitici paylaşımlarda bulundu. Yabancılıkları her geçen gün arttı. İnanç ve düşüncedeki yozlaşma ve kopukluk ahlaki çöküntüyü oluşturdu. Ailede kırgınlıklar, küskünlükler hep çoğaldı. Anneler, bu görüntüyü oluşturamadıkları için suçludur.
Anneler suçludur; sırf kendilerini yaşlarından dolayı, buyruk ve desteklerinden dolayı, her türlü doğruyu, her türlü kavrayışı her olayı en iyi bilen, yorumlayan, eleştiren ve her zaman kendilerini haklı çıkaran anlayışlarından dolayı suçludur. Emek kimden geliyorsa, bilinç, kavrayış, emir ve yetki de ondan gelmeye başladığı ve uygulandığı için her öğretiyi, her bilimsel doğruyu ancak anneler bilir anlayışında olduklarından dolayı suçludur.
Anneler suçludur; ailede her zaman kendi düşünce ve kurallarının değer bulmalarını arzuladıkları için suçludur. Onlara göre çocuklar, gençler küçüktür, öğrenen ve okuyandır. Parasız ve pulsuz kimselerdir. Akılları her işe ermez diyerek hep bu gözle çocuklarına baktıklarından ve uyguladıkları yanlışlıklardan dolayı suçludur.
Anneler suçludur; inanç adı altında öğretilen yanlışları baskı yoluyla kabullendirmeye zorladıkları, gelenek adına yaptıkları hep doğrudur, faydalıdır, örnek edinilmesi gereklidir anlayışından dolayı suçludur. Dinin sahibini, özünü, emir ve gereklerini tanımadıkları, bilmedikleri, yaşamadıkları gibi tanıtmadan, bilmeden, yaşanmadan çocuklara egemen tavırlarından dolayı suçludur. Seviyeye uygun anlatılmayan, örneklendirilmeyen, paylaşılmayan, körü körüne bir taklitle günü birlik dar görüşlü, eleştiren ve beğenmeyen tavırları ile çocuklarının davranışlarını kendi kuralları doğrultusunda belirlediği için suçludur.
Anneler suçludur; inandıkları Kur'an-ı Kerim'e çocuklarını yabancı bıraktıklarından ve kendileri de yabancı kaldıklarından dolayı suçludur. Kur'an'ı sadece mevlitlerde, mezarlıklarda ve Ramazan aylarında hatırlattıkları için suçludur. Kur'an'ın içeriğini, anlamını, ne olduğunu, neye yaradığını, niçin gönderildiğini anlamadıkları gibi anlatamadıklarından dolayı suçludur. Kur'an okumanın Allah ile konuşma olduğunu hatırlatmadıkları için, metnini, anlamını terk edip cildini, kağıdını, baskısını, fiatını daha fazla önemsedikleri için suçludur. Aile ve toplum hayatında Kur'an'ın ruhsal, bedensel ve zihinsel sorunlara getirdiği mesajı öğretmedikleri için suçludur.
Anneler suçludur; çocuklarının bedensel hastalıklarına, aşı takvimlerine gösterdikleri titizliği onların ruhsal anlamdaki tedavilerini oluşturan manevi donanımlardaki ihmallerinden dolayı suçludur. LGS, ÖSS ve diğer derslerin takviye amaçlı kurslarına ihtiyaç duyup ta din kültürü eğitimini hafife aldıklarından dolayı suçludur. Onlarla okuyan, onlarla düşünen bir aile ortamı ve aile okulu oluşturamadıklarından dolayı suçludur.
Anneler suçludur; emeğin, terin, kazancın, helalin, haramın, harcamanın, tasarrufun, beslenmenin tümünü hafife aldıklarından, bu kavramları çocuklarıyla paylaşmadıklarından dolayı suçludur. Çocuklarına düzenli olarak beslenme alışkanlıklarını kazandıramadıklarından, onları sabahları aç karınla okula gönderdiklerinden, uykudan kalkamayıp sadece bu sorunu harçlıkla geçiştirdiklerinden dolayı suçludur.
Anneler suçludur; nezaketi, edebi, haya'yı hafife alarak rastgele konuşup giyindiklerini, kullandıklarını, harcadıklarını önemsemeyip bu özellikleri çocuklarından beklediklerinden dolayı suçludur. Kabullenemedikleri davranışların öncülerinin kendileri olduklarını nedense hiç hatırlamadıklarından dolayı suçludur. Giyiminde kuşamında, oturup kalkışında çevresindekilerini hiçlemesi ve örnek olmayışından dolayı suçludur.
Anneler suçludur; ailedeki ve toplumdaki yanlışlıkları, sorunları, hataları birlikte çözüme ulaştırmada iyi arkadaşlıklar ve iletişimlere gerçekleştiremediklerinden dolayı suçludur. Çocuklarından liderliği, başarıyı ve saygıyı isterlerken, başkaları hakkında olumsuz düşünce ve yorumları yapmamasını arzu ederken, kendileri rahatlıkla komşuyu, arkadaşını, akrabasını çocukların yanında eleştirerek bu konuda onlara iyi örnek olamadıklarından dolayı suçludur. Yanlışlara, suçlara, suçlulara korkmadan direnmelerini, düşüncelerini dile getirmelerini istedikleri halde, onları korkutup düşüncelerini önemsemeyip dinlemediği ve evleri kabusa, yaşanılmaz mekanlara dönüştürdükleri için suçludur.
Anneler suçludur; çocuklarına zengin olmayı, iş sahibi olmayı, rahat yaşamayı hep tavsiye ederken, fakirliğin verdiği sıkıntıları, açlığı, sefaleti tanımadıkları ve tanıtamadıkları için suçludur. Geleceğe sahip olmalarını isterken, dünü unutturup bugünün önemini hatırlatamadıkları için suçludur.
Farklı zamanlarda ihtiyaç sahiplerinin, dar gelirlilerin yaşam şartlarını, sağlık sorunlarını iyi tanıtamadıkları için suçludur.
Anneler suçludur; çocuklarına mazisini hatırlatan, kültürünü, şairini, edebiyatçısını, gönül üstatlarını, onların çocukluğunu, insanlığa ışık tutan konuşmaları tanımadığı ve tanıtmadığı için suçludur. Onlara, öğrenmeyi, dinlemeyi, başarmayı, eğitimde yönetimi, yönetimde kaliteyi sadece evin mobilyasında, arabanın markasında, telefonun işlevinde, bilgisayarın özelliklerinde düşündükleri, zihinlerdeki yenileşmeyi, kaliteyi, ciddiye almayışlarından dolayı suçludur.
Anneler suçludur; çocuklarını, eğitim kurumlarına kaydederken sadece parayı, fiziki donanımı ve uzaklığı düşündüklerinden dolayı suçludur. Niçin bu okul, hangi öğretmen, hangi kaynak ve anlayış konusunda, hangi bilimsel başarılara ulaşmış, iz bırakmış düşünceleri önemsemediklerinden dolayı suçludur.
Anneler suçludur; çocuklarını sevdiklerini, sevinç ve hüzünlerini paylaştıklarını söyledikleri halde, özel bu günleri anlamını yitirmiş bir şekilde hatırladıkları için suçludur. Çocuklarını evlendirirken parayı, görüntüyü, arabayı, evi düşünüp başka araştırmalara gerek görmeden çıkar uğruna gönüllere baskı uyguladıklarından dolayı suçludur.
Anneler suçludur; televizyonu kapatıp dergi ve kitap okumadıkları için suçludur. Çocukları kendi çalışma odalarına mahkum ederek kendileri ise sigaralarını tüttürerek rahatlıkla dizi ve filmler izledikleri için suçludur.
Anneler suçludur; sürekli gezerek evlerine ve çocuklarına gereken zamanı ayırmadıkları, sorunlarını paylaşmadıkları, ders ve ödevlerinde yardımcı olmadıklarından ve çocuklarını okul dönüşü kapıda güler yüzle karşılayıp onlarla günün değerlendirmesini yapmadıkları için suçludur.
Anneler suçludur; misafirlikte, başkalarının yanında çocuklarına karşı gayet anlayışlı ve kibar davranırken, yalnız ortamlarda ise bu nezaketi ve kibarlığı göstermedikleri için suçludur.
Anneler suçludur; yarın mahşer günü, yakalarına sarılıp niye bizimle ilgilenmedin, okutmadın, öğretmedin, hep makyaj, giyim, kuşam, gösteriş, şöhret, ünvan, makam, iş, gezi, para ve kendin için çabaladın da bizi pek çok değerden mahrum ettin diyen çocuklarının karşısında ve Rabbinin huzurunda suçludur...
Bu ve benzeri suçlardan sorumlu olmak istemeyen anneler, hayatın tümünde onlardan beklenenleri en güzel şekilde yaşamaları ve algılamaları gerekir. Örnek model tavırları ile kendilerine emanet olarak verilen çocuklarını korumalı, gözetmeli, maddi ve manevi değerlerle donatmalıdır. Örnek kişiliği ile ailesinin hayatını, rahatsızlık duymadan bilimsel veya güncel tavır ve yaklaşımlarla, farklı bahanelerin arkasına saklanmadan görevlerini bilmelidir. Anneler, anne gibi anne olarak görevlerini sürdürürlerken babalar da, baba gibi baba olmalıdır.
Toplumsal Sorumluluk Kavramı
Toplumsal sorumluluk duygusunu sonradan kazanır insan. Başka bir deyişle toplumsal sorumluluk duygusu, toplumsallaşma sürecinin bir ürünüdür.
Bu duygu hem birey ile öteki insanlar arasındaki ilişkileri, hem bireyin kendisine karşı takındığı tavrı, hem de birey ile toplum arasındaki ilişkileri kapsamına almaktadır. Sorumluluk duygusu, aynı zamanda ahlak kavramı içine de girmektedir. Kişinin ahlak kurallarına uyması ve yaşamının ahlaklı olması, sorumluluk duygusunun kaçınılmaz bir gereğidir.
Bazı sosyologlara göre sorumluluk duygusu, kişinin iyiyi kötüden, haklıyı haksızdan, doğruyu yanlıştan, adaleti adaletsizlikten, ahlaklı olanı ahlaksızlıktan ayırt edebilmesi ve hem kendisine hem de başkalarına karşı dürüst ve insanca davranmasıdır.
Sosyal yapımız gereği, genellikle aile güvenliği sistemini benimsemişizdir. Çocuğu büyüten aile, büyüdüğü zaman kişinin yapacağı işten, seçeceği meslekten evleneceği kişiye kadar hemen her şeye hakimdir. Aile bireyleri bir güvenlik sistemi oluşturur. İşsizlik, hastalık, sakatlık, parasızlık vb. çeşitli toplumsal tehlikelere karşı aile bireyleri birbirini korur
Toplumsal Sorumluluğun Gelişmesinde Eğitimin Rolü
Toplumsal sorumluluk, toplumsallaşma sürecinin bir ürünüdür. Toplumsallaşma süreciyle birlikte, toplumsal sorumluluk duygusu da gelişir, kökleşir. Bilindiği üzere, çocuğun toplumsallaşması, en geniş anlamıyla eğitim yoluyla olmaktadır. Bu bakımdan, sorumluluk duygusunun gelişmesinde ve kökleşmesinde eğitimin etkisi çok büyüktür.
Eğitimin gerçekleştirmeye çalıştığı amaçlardan biri de, insanda sorumluluk duygusunu geliştirmek ve yerleştirmektir.
Özellikle toplumsal ilişkilerin yoğunlaştığı günümüz toplumunda, bu konu daha büyük bir önem kazanmış bulunmaktadır.
İnsan topluluklarının, toplumların ve ulusların daha mutlu bir yaşam düzenine kavuşmasında, bu duyguya sahip bireylerin çoğunlukta olmasının etkili olduğu kabul edilmektedir.
Bu nedenle, sorumluluk duygusunu yerleştirecek davranışlara fırsat ve olanak sağlamaya çalışılır. Öğretimde kullanılan bir çok araçların ve uygulanan yöntemlerin de bunu sağlamasına özen gösterilir. Grup çalışması, araştırma, kişisel etkinlik gibi öğretim biçimlerinin varmak istediği sonuçlardan biri de, sorumluluk duygusunun çocuklarda ve gençlerde (kısaca insanda) geliştirilip kökleştirilmesidir. Sorumluluk duygusunun gelişip kökleşmesinde, çağdaş okulun ve eğitimin büyük yeri vardır. bunun için çocukluk ve gençlik çağında okul eğitimi görmemiş kişiler, sonradan halk eğitimi ya da yetişkinler eğitimi gibi alanlardan geçerken, sorumluluk duygusu yönünden de bir çok kazançlar sağlarlar.
Aile yaşamında çocuğa ve gence gerekli ölçüde görev ve sorumlulukların verilmesi, onların sevilmesi ve kişiliklerine saygı gösterilmesi sorumluluk duygusunun gelişmesine olumlu katkılarda bulunacaktır. Bu olumlu etkiyi okulun da desteklemesi ve beslemesi gerekir. Örneğin, okullarda demokratik bir ortamın yaratılması, öğrencilerin yönetime katılmaları, görevler ve sorumluluklar yüklenmeleri, toplumsal sorumluluk duygusunun gelişip kökleşmesine yardımcı olacaktır.
Sorumluluk Vermek
Yapacak bir işi olmadığını düşünen veya işi ona ilginç gelmeyen öğrencinin istenmeyen davranışlara yönelmesi doğaldır. Bu durumda ona bir iş vermek, işini ilginç olanla değiştirmek yararlı olur. Bunun için öğrenci iyi tanınmalıdır. Özet çıkarma, rapor yazma, kayıt tutma, dersteki sunu sırasını yazıp sırası geleni duyurma, araç getirip götürme ve kullanma konularında yardım etme, karartma-aytınlatma görevi, kura çektirme gibi sınıf içinde yaptırılabilecek işler, sınıf dışında eğitsel kol etkinliklerinde daha geniş seçenekler, öğrencinin işe yöneltilerek istenmeyen davranışını değiştirmede kullanılabilir.
Öğretmenler, sınıfın en yaramazına sınıf başkanlığı görevi verip onu izleyerek, başkalarına örnek olması gereken sınıf başkanının, önce kendisinin uygun davranışlara yönelmesini sağlama yolunu bilmektedir. Ödev ve görev verme, en az karşı gelinen davranışlardandır. Öğrenci bu verilenleri yaparak arkadaşları arasında üstünlük ve beğeni kazanabilir.
Yalnız, ödevin ceza olarak algılanmamasına dikkat edilmelidir (Tierno, 1991; 576). Görev ve ödev yoluyla verilen sorunluluklar, öğrencinin kendi davranışını kontrol sorumluluğunu üstlenmesine yardım etmelidir. Bunda öğretmenin inanılan, güvenilen, destekleyen olması önemlidir. Böyle öğretmenler, yetkici ve serbest bırakıcı olanlardan daha etkili olmuşlardır.
Ahmet Çağlayan.