* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Anne Olmak Emek İster  (Okunma sayısı 654 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
Anne Olmak Emek İster
« : Eylül 05, 2017, 10:34:43 ÖÖ »
Anne Olmak Emek İster

Annelik, kadına Allah Teâlâ tarafından verilmiş mu­kaddes bir görevdir. Sevginin, şefkatin vücut bulduğu bir mekândır anne kalbi. Sımsıcak duyguları harekete geçirirken evladı için fedakârlığın sınırsızlığı çizilir orada.

Rabb’imiz özellikle anneye “El-Hay, El-Hafız ve Er- Rahim” sıfatlarını yansıtmıştır. “Hay” sıfatı, anne­nin karanlık batınında dokuz ay boyunca bütün ih­tişamıyla tecelli eder. “El-Hafız” sıfatıyla bezenen anne, yavrusunu önce karnında sarıp korumaya alır doğumdan sonra hem yavrusunun bede­nini hem de ona duyduğu karşılıksız sevgiyi hiç azaltmadan yüreğinin nadide köşesin­de muhafaza eder. Annelik duygusunu böylesine yüce, bir o kadar kuvvetli ve sarsılmaz bağlarla pekiştiren Allah, çok sevdiği evladını da emanet ola­rak vermiştir. İslam’a mükemmel bir şekilde hizmet etme imkânı, sa­bır ve dua ile yazılan kurtuluş be­raatı, imanını sınama, tevekkülünü kuvvetlendirme vesilesidir. Öyleyse anne olma şerefiyle taltif edilen kadın, her şeyden önce bu ilahî görevi hakkıyla yerine getir­menin bilinciyle hemhal olmalı.

Çocuk sofrada yeni bir boğaz değil aksine hürmetine rızkın genişlediği, kanaat etmenin lezzetine varıldığı masum bir varlıktır. Bir yere girdiğinde ayağa kalkı­lacak kadar saygıya layık görülen, Rabb’imizin kulla­rına olan merhametini gözler önüne seren, kalplerde alev alev yanan ümit ışığıdır. Aynı zamanda Allah’ın zikrinden kendini alıkoymaması gerektiği ilahî hita­bın hatırlatıcısı… Dünya imtihanının en çetin etken­lerden biri… Geçmişin derinliklerinde yüreği burku­lan annenin “Ana olunca anlarsın.” sözlerinin altına gizlenen minnet ve hüzün yükü de bu olsa gerek.

Ne Kadar Anneyiz?

Anne, yüreğindeki evlat sevgisini tatmin etmek için değil saliha bir evlat yetiştirerek cennetin ayağının al­tına serildiği kadın olmaya adaydır. Bunun için anne olmayı ister. Çektiği zahmetlerin meyvelerini ahirette devşirmenin hayâliyle sabreder. Böylesine ilahî ikra­ma talip olan anne adayının, her şeyden önce anneli­ğe ibadet bilinciyle hazırlanması gerekir.

Günümüzde soyunu sürdürecek evlada duyduğu öz­lemi, ahiret kazancını katlayacak evlat yetiştirmeyi düşünemeyen anneler var. Oysa bir kadın ne kadar annelik özelliklerine haizse o kadar ailedir, bir o ka­dar fedakârdır ve yüreği şefkat doludur. Yani ne ka­dar anne ise o kadar vardır. Belki de bu yüzden ço­cuklarımıza yeteri ihtimamı gösteremiyoruz. Çocuk büyütmek hiçbir zaman dünyevi kaygılarla ön plana çıkmamalı. Yavrularımıza ahirete uzanan ilahî yolda yolumuzu aydınlatacak, arkamızdan kapanmayacak amel defterleri olarak bakmalı ve hayatı kuşatan bir eğitimin içinde olmalıyız.

Anne olmanın güzelliği yanında mesuliyetler akıl­dan çıkarılmamalı. Rabb’imizin “Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz.”1 ilahî ikazıyla Kur’an’ın rehberli­ğinde bir gergef misali işlenmeli çocuklar. Her çocuk annesinin elinde şekil bularak kıvama erişir.

“Bana, okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız söyleyeyim: Annemdir.” diyen Abraham Lincoln, önemli bir gerçeğe parmak basar. İşte, bu yüzden görevlerimizin farkında olarak anne­liğimizi konuşturmalıyız.

Cennet Hangi Annelerin Ayaklarında?

Annelik görevinin aksatıldığı, amacından uzaklaştı­rıldığı zamanları yaşıyoruz. Evlat katili anne-baba­ların haberlerini izlerken yüreğimiz yanıyor. Manevi duygulardan yoksun annelerin analık duygularının da köreldiğini, bir annenin yapamayacağı fiilleri işle­diğine maalesef şahit olmakta gözler. Evde çocuğunu günlerce yalnız bırakıp ölüme terk eden, yeni doğur­duğu bebeği çöp konteynırına bırakan, sevgilisi iste­miyor diye kendi elleriyle yavrusuna kıyan annenin ayaklarının altına serilen acaba nedir?

Nasıl oluyor da en mukaddes görev olan annelik, ca­nilik ve katillik olarak yer değiştirebiliyor? Bu yürek burkan sahnelerin artmamasını, ebeveynin evlatları­na gereken ihtimamı göstermesini arzuluyoruz elbet­te. Ancak göz ardı edilmemesi gereken bir nokta var: Şefkat aşınması yaşayan anne kalbi, ilahî duyguların kanatlarına sürtünmedikçe ayaklarının altına serilen cennet kapıları her daim kapalı kalmaya devam ede­cektir.

Anne Olmayı Ertelemek

Allah’ın, kullarına lütfettiği bu güzel duyguyu, ne ya­zık ki bazı hanımlar çalışma hayatlarını öne sürerek bastırmaya çalışırlar. Mesleğinde emin adımlarla ilerlerken, hızını kesecek bir çocuğa zaman ayırmak zor gelebiliyor. Orta yaş dönemine geçiş yaparken anne olma içgüdüsüne daha fazla karşı koyamayan, ne olursa olsun evlat sahibi olmak isteyenler, anne olmanın güzelliğini yaşadıklarında “Neden bu kadar bekledim?” demekten kendilerini alamıyorlar. Görüş­lerine başvurduğum hanımların ilginç itiraflardan iki­sini burada paylaşmak istiyorum:

Sevim Hanım 48 yaşındayken tatmış anneliği. İş yo­ğunluğu sebebiyle çocuk sahibi olmayı ertelediğini, emekli olduktan sonra evlada kavuştuğunu anlatıyor. 6 yaşındaki oğluyla çok mutlu olduğunu söylerken sa­mimi bir itirafta bulunuyor:

“54 yaşımdayım, çocuğumun enerjisine karşılık vermekte zorlanıyorum. Yaşıtım hanımlar torun severken ben çocuk bü­yütüyorum. Ama inanın geriye dönüş olsa ‘Önce çocuk.’ derdim. Mesleğimi çocuğum büyüyene kadar askıya almaktan çekinmezdim. O yaşlarda göremiyorsunuz bu duru­mu. Oysa anne olmak her şeyin üzerinde. Size bir şey diyeyim mi? İyi bir kariyerim oldu fakat annelik kadar mutlu etmiyor. Parkta oğlumu gezdirirken ‘Ne kadar tatlı torununuz var.’ diyenlere sadece teşekkür ediyo­rum.”

Kırkından sonra anne olanların belli aralıklarla bir araya gelip sorunlarını paylaştığı anlatan Kerime Ha­nım ise tebessümle düşüncelerini anlatıyor:

“Biz çifte kavrulmuş anneleriz, torunla evlat sevgisini tek çocukta birleştirdik.” Arkasından ciddileşerek de­vam ediyor konuşmasına:

“İşimde çok başarılıydım ama annelikte olabilir mi­yim bilmiyorum. Çocuğumun gürültüsüne, bitmek bilmeyen sorularına uzun süre sabır gösteremiyo­rum. Kafam götürmüyor. İş hayatımdaki azmim, rahat yaşam imkânlarımı önüme sundu; oysa za­manında annelikte ustalaşsaydım, ahirete uzanan bir kariyerin sahibi olabilirdim. Galiba biz içimizde bastıra bastıra artık tutamadığımız sevgiyi yaşamak istiyoruz. Ancak zamanla bir insan yetiştirmenin ne müthiş bir şey olduğunu anladığınızda ‘Ah! Neden daha önce fark etmedim?’ diye hayıflanıyorsunuz. Benim gençlere tavsiyem şu: Evliliğinizi asla gecik­tirmeyin, anneliği kariyere tercih etmeyin çünkü siz dünyanın en güzel nimetine sahip olmanın avantajı­nı yaşıyorsunuz.”

Kerime Hanım’ın tavsiyeleri yabana atılacak gibi de­ğil. Hazır devletimiz de çalışan annelere birbirinden cazip imkânlar sunarken iki kere düşünmek lazım. Elbette hepsinden önemlisi, anneliği gerçek manada anlamayı, manevi değerlerimize sahip çıkarak çocuk yetiştirmeyi Rabb’imiz herkese nasip etsin.

Terbiyede Anne Faktörü

Bir çocuğu en iyi kendi annesi yetiştirir, evladını top­luma anne hazırlar. Elbette bunun için evlilik öncesi belli bir bilgi birikimine sahip olması ona nasıl davra­nacağı konusunda yardımcı olacaktır. Annelerin dik­kat etmesi gereken bir diğer husus da çocuğun terbiye­sini ailedeki büyüklere bırakmamasıdır. Aradaki sevgi ve anlayış farkı çocuğun sağlıklı yetişmesini etkiler. Zira yaşlı kimseler, torunlarına fazla sevgi tezahürü yaparak farkında olmadan onların şımarık ve huysuz olmalarına sebebiyet verebilirler. Tabii burada anlatıl­mak istenen şey büyüklerin ilgilenmemesi değil anne­lerin kontrolü tamamen onlara bırakmamasıdır.

Çalışan kadınlar ister istemez çocuklarını büyükleri­ne kreş veya anaokullarına bırakmak zorunda kalı­yor. Anne şefkatinden yeteri ölçüde faydalanamayan çocuğun, ileride çekingen, alıngan, hisli ve karamsar olmaktan kurtulması zordur. Elbette çalışmak zorun­da kalan annelere diyecek bir sözümüz olamaz ama bir mecburiyetleri yoksa en azından çocukları belli bir yaşa gelene kadar çalışma hayatını ertelemek evlatları adına bir kazanç olacaktır.

Bir Günde İki Mesai

Çalışan bir arkadaşım, çocuğunu kayınvalidesine bı­raktığını, onun da çocuk üzülmesin diye her dediğini yaptığını, netice de huysuz ve şımarık biri olarak söz dinlemediğinden yakınıyor. Bir diğer çalışan hanım, eve geldiğinde çocuğun devamlı peşinde dolandığını ve ayrılmak istemediğini üzülerek anlatıyor. Öğret­men olan bir anne ise akşama kadar okulda dolduğu­nu eve geldiğinde kendi çocuğuna sabrı kalmadığın­dan şikâyetçi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Aşağı yukarı çalışan annelerin çocukları bu ortak kaderi paylaşıyor. Yetersiz ilgi, eksik sevgi ve sorunlu olmaya aday bir çocuk. Hem ev kadını hem de iş kadını olma­nın verdiği çifte yükle stres dolu hayatıyla mutsuz bir kadın profili çıkıyor karşımıza.

Kadın her şeyden önce annedir. Ona bu görevi Rabb’i vermiştir. Anne çocuğunu yetiştirmede en büyük gay­reti, sabrı, metaneti göstermeli ki ileride evladından gurur duyabileceği günleri yaşasın. Çocuğu ihmal et­mek geleceği karartmaktır aslında. Anne-babanın en büyük hayat sermayesi çocuklarına harcadığı eğitim ve ayırdıkları vakittir. Çalışıyor olmak bu görevin ma­zereti değildir, olmamalıdır.

Fırıncının Ekmeksiz Kalan Çocukları

Batı’da genç bir delikanlı, bir suçtan dolayı tutuklanır, hâkim karşısına çıkarılır. Adı soyadı sorulunca ezile büzüle söyler delikanlı. Hâkim, onun meşhur bir ya­zarın tek çocuğu olduğunu duyunca hayretini gizle­yemez:

“Nasıl olur?” der. “Anneni tanırım, birçok eserini oku­dum ve istifade ettim. Böylesine müstesna bir şahsi­yetin oğlu nasıl bu adi hatayı yapabilir?”

Delikanlı başı önünde cevaplar:

“Doğrudur efendim, annem anlattığınız gibi ender rastlanan bir insandır. Fakat ne zaman bir şey da­nışmak için yanına yaklaşsam ‘Görmüyor musun? Meşgulüm. Beni rahat bırak!’ diye bağırır, yanından uzaklaştırırdı.

Başkaları için çalışan ama kendi evladıyla ilgilenme­yen bir anne sonuç malum, hapishane kapısı…

Anne-baba, çocuğa sağlam ve gerçek bir değer katmış­sa o değer, çürük ve yalan olanla mutlaka baş edebilir. Bu sağlamlığı aileden almayan çocuk, hayatın birçok döneminde tehlikelerle iç içedir. Emerson “İnsanlar, anneleri onları ne yaptıysa odurlar.” derken anne eği­timinin önemine dikkat çeker. Annenin çocuğa katkı­sı tartışılmazdır. Anneliğe hazırlanırken nasıl bir eği­tim verilmesi hususunda hassasiyetle durulmalıdır. Aksi takdirde istikbaldeki kayıplar evlat kazanımın­dan çok daha fazla olacaktır.

Necla Günay

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]