Annelik
ALLAH’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın…
Kadının şahsında yücelen annelik duygusunu nasıl tarif edebilirim diye düşünürken bir şeyin başı, faziletlisi olduğunu ifade etmek için kitabımız Kur’an’a “kitapların anası” anlamında “Ümmü’l-Kitab”, güzel Mekke şehrine “şehirlerin anası” anlamında “Ümmü’l-Kurâ” denildiği geliverdi aklıma. Demek ki annelik öyle güzel bir sıfat ki ulvi duyguları içine alabiliyor.
ALLAH’ın yaratıcı fiilini ve rahmet sıfatını tecelli ettirdiği bir vasıftır annelik. Bu sebeple dinimizde ALLAH ve Rasulü’ne itaatten sonra ana-babaya itaat gelir. Bizleri bir vakit karnında, sonra kucağında ve ölünceye kadar da kalplerinde annelerimize gösterilecek sevgi ve saygıya ortak olabilecek başka bir kimsede yoktur. Yemeden yediren, giymeden giydiren, uyumadan uyutan, hayatın her türlü fırtınasında evlatlarına bir toz konmasın diye cansiparane olan anne ve babaların hakkı bilmem ki ödenebilir mi?
Yüce Kitabımız da;
“ALLAH’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın…” (en-Nisâ, 36)
“Biz insana ‘ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik! Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. İşte bunun için önce bana sonra ana-babana şükret’ diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.” (Lokmân, 14)
Yüce Rabbimiz, kendi rızâsını ana-babanın rızâsına bağlamıştır. Bu gerçeği Efendimiz (s.a.v) şöyle haber vermiştir:
“ALLAH Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. ALLAH Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek suretiyle celbedilir.”
Peygamberimiz’in “Ana-babasına iyilik edenlere ne mutlu! ALLAH Teâlâ onun ömrünü ziyadeleştirsin!” (Heysemi, VIII, 137) şeklindeki duası ne büyük müjdedir.
Evlatlar, ana-babalarına karşı hürmet, itaat ve hizmetle yükümlüdürler. Güzel konuşmalı, asla kalplerini incitmemelidirler. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Rabbin, yalnız kendisine ibadet etmenizi ve ana-babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı ’öf’ bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle. Onlara rahmet ve tevâzü kanatlarını ger ve; ‘Rabbim! Onlar beni küçükken merhametle yetiştirdikleri gibi Sen de onlara merhamet eyle!’ de!” (el-İsrâ, 23-24)
Bu ayetteki “öf” hitabı manidardır. Her şeyden şikâyet ettiğimiz böyle bir zamanda, nefes alır gibi “öf” dediğimizi düşünürsek ayetteki inceliği daha iyi anlayabiliriz.
Rivayet edildiğine göre birisi Resul-i Ekrem’e gelerek; “Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu?” demiş, Efendimiz “Acaba annen veya baban yaşıyor mu?” diye sormuş, o da “Babam yaşıyor” demiş. Resul-i Ekrem “Git ve ona iyilik et.”
buyurmuş. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem yanındakilere dönerek: “Keşke annesi olsaydı da, ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu.” diye buyurmuştur.
(Bihar-ül Enver, C.23, S. 79)
Annesine yaptığı hizmet ile cennette Hz. Musa’ya arkadaş olan genci hatırlarsak Yüce Peygamber’in (s.a.v) neden “Cennet, annelerin ayağı altındadır.” buyurduğunu daha iyi idrak edebiliriz belki.
Her duygunun hızla tüketildiği bu çağda annelerin yükü daha da artmıştır. Anneler kendilerini yetiştirmeli, teknolojik gelişmeleri takip etmeli, çağı yakalamaya çalışmalıdırlar. “Oku!” emrine uygun hareketle kendilerini, evlatlarını, çevreyi, zamanı okumalı ve donanımlı bir şekilde çocuklarının yanında olmalıdırlar.
İlk öğretmendir anneler. Yemek yemeden, okuma-yazmaya kadar her şeyde ilk muhataptır. İlk dualar, ilk sorular… örnekler çoğaltılabilir tabi. Ancak unutmamak gerekir ki Yunus Emre’nin dediği gibi “İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir.”
Kendi maneviyatını güçlendiremeyen bir anne etrafına ne kadar ışık saçabilir? Bizim en önemli vazifemiz hayırlı evlat yetiştirmektir.
Unutmamalıyız ki terbiye de en önemli unsur muhabbettir. Eşitlik, rekabet, kariyer, hürriyet sloganlarıyla bu muhabbeti kaybetmemeliyiz. Elbette kadın toplum içinde yer almalıdır. Burada belirtmek istediğim, kadının maddi gelişimini düşünürken manevi hayatını ihmal etmemesi ve analık asli görevini tozlu raflara kaldırmamasıdır. Sinesi iman dolu yiğitleri yetiştiren annelerin zaferidir bu vatan. Ümmetin dirilişi ailelerin İslam’a dört elle sarılmalarıyla mümkün olacaktır. Bu devrin Fatmaları, Zeynepleri, Musab bin Umeyrleri olmalıdır.
Analık zor, fitnenin dört nala koşuşturduğu zamanlarda şekilsiz bir toprağa şekil vermek elbette kolay değil. Önce zahmet sonra rahmet diyerek ümit ile, dua ile, namaz ile, sabır ile, çalışacağız. Büyütürken, büyüyeceğiz. Hazret-i Havva’da ortaya çıkan, Meryem annemiz ile sabrı bürünen, Âsiye annemiz ile merhamet libasını giyen, Hacer annemiz ile tevekkül imtihanını geçen ve Hatice annemizle fedakârlığı, Hz. Fatıma ile iffeti temsil eden annelik, Hz. Ayşe annemizle de ümmetin annesi olarak tezahür etmiştir. İslam’ın kadına verdiği değerdir, annelik. Her çocuk doğuran kadın anne olamadığı için maalesef, hitabım tüm anne yüreği taşıyan kadınlaradır. Mescidin bir kapısını kadınlara ayıran Peygamberimiz’i (s.a.v) örnek alarak ilim öğrenmeli, öğrendiğimizle amel etmeye çalışmalı ve bu doğrultuda İslam’ın kadını olarak iffet elbisesi ile ışıldamalıyız.
Bir kara sevdadır analık. Açken tok olmayı, mutsuzken mutlu olmayı öğretir. Hastayken sağ gibi dolaştırır, çözümsüz kaldığında ümit olur yol gösterir. Rabbim’in merhametinin en güzel tecelli ettiği yerdir. (İbrahim Suresi 14/41). Biz de Kur’an’ın diliyle dua edelim. “Ey Rabbimiz! Amellerin hesap olunacağı gün, beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!”
ALLAH analık imtihanın da bizleri utandırmasın. Evlatlarımızı bizler için dünyada nur, ahirette sürur eylesin. Emaneti sahibine utanmadan teslim etmek duası ile… ALLAH yâr ve yardımcımız olsun.
Amin.