* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Toplumsal Hayatta Kadın  (Okunma sayısı 635 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Toplumsal Hayatta Kadın
« : Ocak 08, 2018, 09:37:14 ÖÖ »
Toplumsal Hayatta Kadın

Kadının ölçülere riayet etmeden sosyal hayatta yer alması, hem kendine, hem davasına, hem tesettürlü hanımlara, hem İslâm'a ve hem de Müslüman kadınların toplumda Müslüman'ca yer etmesi için gereken ortamın ve örfün oluşması önündeki zincirlerin kırılma çabalarına çok büyük zararlar verecektir. Toplumsallaşma övgüsü etrafında yanlış tanımlar ve rol beklentileri, toplumları ve bireyleri mustarip eden problemlerin belli başlı nedenlerinden biri sayılabilir O halde giyiminde mütevazı olmak kendini ve diğer insanları günah işlemekten koruyacak İslamın onur ve izzetine yakışan bir tarzı benimsemek müslüman kadına en yakışan tarzdır. … "Haram değil ki" söylemi ile savunmak yerine "nasıl daha muttaki olabilirim?" sorusuna cevap arayarak geçiren ve eşine de bunu tavsiye eden örnek ve önder kişilikler olmalı değil miyiz? Televizyonun karşısında onun eğitimine bırakılan çocuk ve gençlerin batı kaynaklı ilişki biçimlerini öğrenmeleri kaçınılamaz bir sonuçtur Kadının ölçülere riayet etmeden sosyal hayatta yer alması, hem kendine, hem davasına, hem tesettürlü hanımlara, hem İslâm'a ve hem de Müslüman kadınların toplumda Müslüman'ca yer etmesi için gereken ortamın ve örfün oluşması önündeki zincirlerin kırılma çabalarına çok büyük zararlar verecektir. Toplumsallaşma övgüsü etrafında yanlış tanımlar ve rol beklentileri, toplumları ve bireyleri mustarip eden problemlerin belli başlı nedenlerinden biri sayılabilir O halde giyiminde mütevazı olmak kendini ve diğer insanları günah işlemekten koruyacak İslamın onur ve izzetine yakışan bir tarzı benimsemek müslüman kadına en yakışan tarzdır. … "Haram değil ki" söylemi ile savunmak yerine "nasıl daha muttaki olabilirim?" sorusuna cevap arayarak geçiren ve eşine de bunu tavsiye eden örnek ve önder kişilikler olmalı değil miyiz? Televizyonun karşısında onun eğitimine bırakılan çocuk ve gençlerin batı kaynaklı ilişki biçimlerini öğrenmeleri kaçınılamaz bir sonuçtur

Ayetlerde Kadın

Mü'min erkekler ve Mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındırırlar namazı dosdoğru kılarlar zekâtı verirler ve Allah'a ve Resulü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür hüküm ve hikmet sahibidir. (9/71)

Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler kötü kadınlara; iyi ve temiz erkekler iyi ve temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar onların demekte olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim (üstün) bir rızık vardır. (24/26)

Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar ancak kendiliğinden görüneni hariç. Başörtülerini yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey Mü'minler, umulur ki felah bulursunuz." (24/31)

Evlerinizde vakarla-oturun, (evlerinizi karargâh edinin) ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt gerçekten Allah sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (33/33)

Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve Mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (33/59)

Hani İmran'ın karısı: "Rabbim karnımda olanı ‘her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti. (3/35)

Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lût'un eşini örnek verdi. İkisi de kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikâhları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi. (66/10)

Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim, bana kendi katında cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (66/11) İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı. (66/12)

Hadis-i Şeriflerde Kadın

"Sizin en hayırlınız, ehline karşı en iyi davrananızdır. Ben aileme en iyi olanınızım." (Kütüb-i Sitte, c. 17, s. 214)

 "Sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadın ve gözümün bebeği kılınan namaz." (Müslim, Talâk 31, 34)

 "Sizden biri, hangi düşünceyle hanımını köle döver gibi dövmeye tevessül eder? Akşam olunca aynı yatakta beraber yatmayacaklar mı?" (Buhârî, Tefsîr Şems 1, Enbiyâ 17, Nikâh 93, Edeb 43; Müslim, Cennet 49, hadis no: 2855; İbn Mâce, Nikâh 512; Tirmizî, Tefsîr 3340)

 "Hz. Peygamber, savaşa veya sefere giderken kur'a ile hanımlarından birisini beraberinde götürürdü." (Buhârî, Cihad 1071).

Muavviz kızı Rubeyyi' şöyle der: "Biz, Peygamber (s.a.s.) ile birlikte savaşa gider, askerlere su verir, yaralıları tedavi eder, Medine'ye taşırdık."

"Rasûlullah (s.a.s.), kızın arzusu hilâfına, babası tarafından gerçekleştirilen bazı nikâhları, şikâyet üzerine, iptal etmiştir." (Buhârî, İkrâh 4)

 "Kim iki kıza bakıp ergenlik çağına kadar, onları yetiştirirse, Kıyamet gününde o, benimle şöyle olur." (Peygamber, böyle deyip parmaklarını birbirine geçirmiştir.) (Feyzu'l-Kadir, III/496)

 "Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın!" (Buhârî, Nikâh 111; Cezâu's-Sayd 26, Cihâd 140, 181; Müslim, Hacc 424, hadis no: 1341)

 "Allah'ın kadın kullarını Allah'ın mescidlerinden men etmeyiniz." (Buhârî, Cum'a 13; Müslim, Salât 36; Ebû Dâvud, Salât 13, 52; Tirmizî, Cum'a 64; Dârimî, Salât 57; Muvattâ, Kıble 12; Ahmed bin Hanbel, II/16, V/17

Toplumsallaşma, insanın içinde yaşadığı topluma bir şeyler katabilmesi, sunabilmesi; ya da kendisini geliştirmek için topluma açılabilmesi yönünde sürekli gelişen bir harekettir. İnsan, içinde yaşadığı toplumun kendisinden beklediği ilkeleri ve değer yargılarını benimseyebilir veya kendi inandığı değer yargılarını topluma anlatmayı ve benimsetmeyi dileyebilir. Hatta kimi zaman bu durum, Müslümanların doğruyu bildirip yanlıştan sakındırma ve tebliğ ödevlerinde olduğu gibi "dileme"yi aşarak bir "görev" haline gelir. Bu durumda toplumsallaşma, bireyin inanç ve önerilerini içinde yaşadığı toplumun anlayabileceği uygun dille ifade edebilme süreci de demektir.

Toplumsal bir kişilik her durumda, zamanının çoğunu toplumun, toplumsal faaliyetlerin içinde geçiren bir kişilik demek değildir. Yine, zamanının çoğunu evinde veya kapalı bir mekânda geçirmesi, her zaman bireyin toplumsallaşamadığı ve toplum dışı kaldığı, "anti-sosyal" olduğu anlamına gelmez. Toplumsallaşma övgüsü etrafında yanlış tanımlar ve rol beklentileri, toplumları ve bireyleri mustarip eden problemlerin belli başlı nedenlerinden biri sayılabilir. Örneğin, modernleşme hedefi yolundaki yaşadığımız ülkede "kadınların toplumsallaşması", onların zamanlarının çoğunu ev dışında bir işte veya bir dernekte/vakıfta ya da popüler gazetelerin "cemiyet haberleri"ne, magazin sayfalarına konu olan salon faaliyetlerinde geçirmesi şeklinde anlaşılmıştır. Geçmiş çağlarda " toplumun hayrına" denilerek bütünüyle evlerine kapatılıp toplum hayatından soyutlanmaları gibi; "modern çağ" diye adlandırılan zamanımızda da "toplumun hayrına" denilip bütünüyle evlerinden kopmaları da, onları fıtratlarına yabancılaştırarak veya fıtratlarıyla savaşmaya sevk ederek mutsuz kılmıştır.

İslâmî öğretide kadının toplumsal kişiliğini geliştirip koruma hakları teminat altına alınmıştır. Kur'ân-ı Kerim, hiçbir cinsel ayrım kaydı koymadan, toplumsallaşma sürecinin insan fıtratına yerleştirildiğini ve yaratılışında zaten var olduğunu bildirir. "Ey insanlar, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız, birbirinizle tanışmanız için sizi şubelere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, takvaca en üstün olanınızdır." (49/Hucurât, 13). Toplumsal hayatta kadın erkek ayrımı yapılamaz. İslam hayatın her alanında olduğu gibi toplumsal hayatta da erkek ve kadının yerine getirmesi gereken pratikleri belirlemiştir. Davet, emri bil ma'ruf nehyi anil münker, ibadet, vb. konularda erkeğin ve kadının sorumlulukları yukarıdaki ayet ve hadislerden anlaşılacağı gibi belirlenmiştir.

Müslüman kadının toplumsal hayatta var olması, sağlıklı bir mesajın kitlelere ulaştırılması elbette ki Kur'an ve sünnette çizilen sınırlar çerçevesinde gerçekleşmelidir. Bu sınırlar bulanıklığın arttığı günümüzde daha belirgin hale getirilmeli mücadele kadar kimlik-duruş konuları da özenle korunmalıdır. Var olmayan sınırlar icat ederek kadın ve erkek için hayatı zorlaştırmak / takva sınırlarını gözetmeden davranmak iki tehlikeli durumdur Müslümanlar için.

Kadın unsurunun İslâmî harekete engel olması yerine, bizzat İslâmî mücadelenin bu alandaki boşluğunu doldurması elzemdir. Müslüman kadın her şeyden önce kendi konumunu belirlerken de kulluk görevi olan toplumu dönüştürme hedefini göz önünde bulundurmalıdır. Toplumsal hayatı yönlendirmede fikrî aydınlanma kadar, sosyal hayatı takip edip doğru yorumlamak da önemlidir. Yani kadın da siyasî bir sorumluluğa sahip olmalı, yaşanan olaylarla Kur'an arasında bağlantılar kurarak Kur'ânî mesajı güncelleştirebilmelidir.

Tabii müslüman kadınları bugün öncelikle ilgilendiren sorumluluklarını dar bir çerçeveden çıkarmak ve onu en iyi şekilde yerine getirebilecek bilinç ve yetkinliğe ulaşmaktır. Buna, sorumluluk ve haklarını bilmek, Kur'an'ı iyi tanımak, sosyal ve siyasî olaylarla ilgilenerek kendilerini ve çevrelerini aydınlatmak şeklinde işe başlayabilirler. Yükselen İslâmî mücadeleye katılmak, katkıda bulunmak ve ona ivme kazandırmak için yapılaması gereken öncelikli görevler bunlardır. Ancak, gösterilen gayretlerin istişârî bir denetimle birbiriyle irtibatlı, ölçülü ve her kesimden Müslüman kadına ve kıza hitap edebilecek kapsamlılığa ulaşabilmesi de şarttır.

Kadın olsun erkek olsun İslami hareketlerin bütün üyelerinin taşıması gereken en önemli vasıflardan biri hayâdır. İlişkilerinde Allah korkusu belirleyici olmayan bir kimsenin değil İslam'ın örnekliğini göstermesi dini doğru yaşaması bile imkânsızdır. Bu korku Müslüman'ın alışverişinde ticaretinde davetinde ilişkilerinde onu günahlardan haramlardan koruyan bir kalkandır. Hz. Şuayb'ın iki kızının Hz. Musa ile konuşma şekli bize günlük hayatta örnek iken Hz. Hacer'in tevekkül ve itaati Allah'ın emirleri karşısında nasıl davranmamız gerektiğini gösterir. Hz. Nuh, Lût ve Hz. Asiye eşleri Müslüman olmayanların durumlarına bir ışık tutarken Asrısaadet bütün ilişkilerde sınırları ve takva ölçülerini gösteren bir dönemdir.

Bulunduğu ortamlarda Allah korkusunu unutmadan davranan kendisi günah işlemediği gibi ortama renk vererek günah işlenmesine de engel olan ve takva anlayışının bir gereği olarak bunu sağlayamadığı ortamlarda bulunmayan kadın ve erkekler olmalıyız. Günah işlemeyi veya böyle ortamlarda bulunmayı hem kendisi hem de başkaları için meşrulaştıracak tavırsız, ilkesiz ilişkilerden kaçınmalıyız.

İslamın sembollerinin kaybolduğu değersizleştirildiği bu günler bizlerin değerlerimize daha sıkı sarılarak ayaklarımızı sabit tutmamız gereken günlerdir. Eşitlik, kadın hakları vb. içi boş kavramlarla yaşam tarzımıza saldırılmakta çoğunluğun baskısı, birlikte yola çıktıklarımızın dudak kıvırmaları ve alaycı davranışları bizi sarıldığımız ilke ve sembollerin biz olsak ta olmasak ta savunsak ta savunmasak ta doğru olduğunu ve bunlarla hesaba çekileceğimizi unutturmamalıdır.

Ahlak ve diğer pek çok değerin önemi ailede kazandırılan bilgi ve bilincin bir sonucudur. Bu nedenle toplumsal hayat İslami aile modelinin çevrede tezahürüdür. Kendi değerlerini çocuklarına, öğrencilerine, akrabalarına da kazandıramayan Müslümanların bir süre sonra tek yaptıkları yozlaşmayı eleştirmek, geçmiş günlerinin hatıralarını yâd etmek olacaktır. Kendi tesettürünü, hayâsını kızına aktaramayan anne veya babalar eğitim, gelecek endişeleri içinde kaybettikleri yıllarının faturasını hem kendileri hem de cemaat ve toplum olarak ödeyeceklerini bilmelidirler.

Bütün bu örnekler doğrultusunda kadınların davranışlarında gözlenen, bizlerinde kızlarımıza öğretmemiz gereken bazı başlıklar şöyledir:

Kadın da erkek gibi gözünü haramdan korumakla, namus ve iffetini muhafaza etmekle emrolunmuştur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Mü'min erkeklere de ki: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar, mahrem yerlerini de korusunlar. Böylesi onlar için daha temizdir. Şüphe yok ki Allah yaptıkları işlerden çok iyi haberdar olandır. Mümin kadılara da de ki: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar, mahrem yerlerini korusunlar." (en-Nur, 24/30–31)

Gözleri haramdan sakınmaya gelince büyük ilim adamı İbnu'l-Kayyim, el-Cevabu'l-Kâfi adlı eserinde şunları söylemektedir: "Bakışlara gelince, bunlar şehvetin önderi ve elçisidirler. Harama bakmaktan korunmak, mahrem yerini korumanın esasıdır. Etrafına serbestçe bakan bir kimse kendisini tehlikeli yollara salmış olur. Bundan dolayı şöyle denilmiştir: Gözü harama karşı korumaya sabretmek, ondan sonrasından gelecek acılara sabretmekten daha kolaydır…"

Mahrem yerini koruma yollarından birisi de şarkı ve çalgıları dinlemekten uzak durmaktır. İbnu'l-Kayyim, İğâsetu'l-Lehfân de şunları söylemektedir: "İlim, akıl ve dinden az pay sahibi olan kimselere şeytanın tuzak ve hileleri ile kendileri vasıtasıyla cahillerin ve batılcıların kalplerini tuzağa düşürdüğü hususlardan birisi de insanın kalbini Kur'ân'dan alıkoyan, fasıklığa ve isyana yönelten haram aletler ile birlikte söylenen şarkılar, tutulan tempolar ve çırpılan ellerdir.

Televizyonun karşısında onun eğitimine bırakılan çocuk ve gençlerin batı kaynaklı ilişki biçimlerini öğrenmeleri kaçınılamaz bir sonuçtur. Mücadele edeceğimiz olumsuz davranışları en baştan engellemeliyiz ki İslami eğitime vakit ve zemin kalabilsin. Kendi çocuklarımızı ve eşlerimizi kendimiz eğitmezsek bu işi mutlaka başkaları yapacaktır.

Beraberinde kendisini abes işler yapanların ve fasıkların hudutlarından koruyup himaye edecek bir mahremi bulunmaksızın kadının yolculuk yapmamalıdır. Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh'tan rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, kadının beraberinde kocası yahut herhangi bir mahremi bulunmaksızın iki gün yahut iki gecelik bir yolculuğa çıkmasını yasaklamıştır.

Erkeğin mahrem olmayan bir kadınla birlikte tenhada baş başa kalması önlenmelidir. Amir b. Rebîa'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Hiç bir erkek kendisine helal olmayan bir kadınla baş başa kalmasın. Çünkü şüphesiz onların üçüncüleri şeytandır; beraberinde mahrem bulunması hali müstesna." Bazı kadınlar ve onların velileri bir takım halvet çeşitlerinde işleri gevşek tutabilmektedir. Bunlar: Kadının kocasının yakın akrabası ile birlikte baş başa kalması ve onun yanında yüzünü açması: Böyle bir baş başa kalış, diğerlerinden daha büyük bir tehlikedir. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Sakın kadınların yalnız başına bulundukları yerlere (evlerinde odalarına) girmeyiniz." Ensardan bir adam: "Ey Allah'ın Rasulu ya kayın hakkında ne dersin", diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: "Kayın ölümün kendisidir" diye buyurdu ((Ahmed, Buhari ve Tirmizi)) O halde sair insanlar işi gevşek tutsalar bile- sen işini gevşek tutma! Çünkü asıl itibar edilmesi gereken İslam'ın hükmüdür, insanların âdeti değildir.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"...Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler..." (24/Nur, 31). "Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle: (Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) örtülerini üstlerine salsınlar (vücutlarını örtsünler)... (33 / Ahzab, 33). O halde giyiminde mütevazı olmak kendini ve diğer insanları günah işlemekten koruyacak İslam'ın onur ve izzetine yakışan bir tarzı benimsemek Müslüman kadına en yakışan tarzdır.

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

"... Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır..." (33 / Ahzab, 32) "... Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerlerine çekecek şekilde yürümesinler)." (24/Nur, 31). Peygamberimiz (s.a.s.)'den de şöyle rivayet edilmiştir: "Cehennemliklerden görmediğim iki sınıf vardı. (Biri) yanlarında sığırkuyrukları gibi kamçılar (coplar) bulunup, onlarla insanları döven bir kavim! (Diğeri) Giyinmiş çıplak kadınlar; dikkatleri çekmek için salınarak yürüyen, kırıtan ve başlarını deve hörgüçleri gibi yapan kadınlar! Bunlar cennete giremedikleri gibi, onun kokusunu da duyamayacaklardır. Hâlbuki onun kokusu şu kadar ve şu kadar uzaktan duyulacaktır." (Müslim, Libas 125, hadis no: 2128)

Müslüman hanımlar, erkeklerin bulunduğu sosyal hareketlere katılır veya yabancı erkeklerle meşrû ölçüler içinde konuşurken, her şeyden önce dişiliğiyle değil; kişiliğiyle bulunmalıdır. Bir kadın için, sosyal hayatta tesettür her şey değil; bir şeydir. Onsuz olmaz ama onunla da her şey tamamlanmış değildir. Bırakın kahkahayı, aşırı ve sesli gülme, yabancı erkeklerle şakalaşma, gereksiz samimi tavırlar, kadınsı işveler, yapmacık edâ ve sesin güzelleştirilmesi için çabalar vb. iffetli Müslüman bir hanıma yakışmayacak ve Müslüman'larca yadırganacak ya da farklı gözle değerlendirilecek her türlü tavırdan kaçınılması gerekir. Müslüman kadının bu ölçülere riayet etmeden sosyal hayatta yer alması ya da erkeklerle konuşması, hem kendine, hem davasına, hem tesettürlü hanımlara, hem İslâm'a ve hem de Müslüman kadınların toplumda Müslüman'ca yer etmesi için gereken ortamın ve örfün oluşması önündeki zincirlerin kırılma çabalarına çok büyük zararlar verecektir.

Bazı Müslümanlarda, cehalet veya zaruretten dolayı bazen görüşme adabına aykırı davranma olabilir. Mü'minlerin kardeşleri hakkında dikkatli olmaları, Allah'tan sakınmaları, dillerini kötü sözlerden korumaları ve asılsız iftiradan uzak durmaları gerekir. Bu hususta ifk hâdisesi bir ibrettir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor: "Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç)tur. Onu duyduğunuzda: ‘Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz, hâşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır' demeli değil miydiniz?" (24/Nur, 15–16). Rasûlullah da: "Kişinin her duyduğunu söylemesi, kendisine günah olarak yeter" (Câmiu's-Sağîr, hadis no: 4358) buyurmaktadır

Toplumsal hayat onurlu, iffetli Müslüman kadın olmadan İslami bir niteliğe kavuşamaz. Kendini eğitmeyen Müslüman'ın eşini eğitmesi ve topluma renk vermesi beklenmemelidir. Bu eğitim İslami değerlerin farkında olunması ve yaşanarak aktarılması sonucunda gerçekleşir. İşinden, evinden arta kalan boş vakitlerinin bir kısmında İslami hareketlerde bulunan kadın veya erkeğin elbette ki takva toplumunun öncüleri olması ve fikri, iktisadi, askeri, kültürel vb. topyekûn alanlarda İslam'a saldırıların karşısında durması da beklenemez.

Çalışması İslami bir zaruret olmayan bayanların ekonomik refah veya kendini ifade etme adına bulundukları ortamların ahlaksızlığı, seviyesizliği gün gibi ortada iken bu durumu zorlamaları anlamsızdır. Aynı mekânlarda eşleri ile geçirdikleri süre kadar beraber çalıştıkları kişiler ile her zaman seviyeli ilkeli davranışlar göstermeye çalışmak yerine daha önemli bir görevi – İslami mücadeleyi- yerine getirmeleri daha uygun değimlidir? Batının hayat standartlarını yakalamak uğruna aynı odada aynı serviste İslami endişesi olmayan bayan ve erkeklerle geçen günlerini "Haram değil ki" söylemi ile savunmak yerine "nasıl daha muttaki olabilirim?" sorusuna cevap arayarak geçiren ve eşine de bunu tavsiye eden örnek ve önder kişilikler olmalı değil miyiz?

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Toplumsal Hayatta Kadın 1
« Yanıtla #1 : Ocak 08, 2018, 09:43:10 ÖÖ »
TAKVA TOPLUMUNDA Kadın  1

İslam' ın kadına dönük yaklaşımları ve bu yaklaşımların üzerine bina edilen uygulamaları iki asır boyunca modernizmin saldırılarına maruz kalırken, Müslümanlar bu saldırılar karşısında çeşitli savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir Müslümanlar küresel dünyanın egemenlerine ve onların değer yargılarına ya teslimiyetlerini ilan edecekler veya hayatı yeniden mutlak hakikat ölçüleri içerisinde –Kuran ve Sünnet temelli- inşaya girişecekler. Yaşlısı genci, çocuğu, kadını-erkeği ile gerçekleşen reel bir olgu. İslam kendini bu reel olgu üzerine inşaa eder ve kendi bütüncüllüğüne uygun olarak şekillendirir. Bir kadının evin hayvanlarıyla ilgilenmesini hayvancılık, yün eğirip elde ettiği yünden elbise dokumasını terzilik ve benzeri zanaat alanı, savaşlarda yaralananların yarasını sarmayı tıp ve doktorluk v.b gibi tanımlamalar vakıayı doğru tespitten uzaklaşmaya sebebiyet verecektir. İslam' ın kadına dönük yaklaşımları ve bu yaklaşımların üzerine bina edilen uygulamaları iki asır boyunca modernizmin saldırılarına maruz kalırken, Müslümanlar bu saldırılar karşısında çeşitli savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir Müslümanlar küresel dünyanın egemenlerine ve onların değer yargılarına ya teslimiyetlerini ilan edecekler veya hayatı yeniden mutlak hakikat ölçüleri içerisinde –Kuran ve Sünnet temelli- inşaya girişecekler. Yaşlısı genci, çocuğu, kadını-erkeği ile gerçekleşen reel bir olgu. İslam kendini bu reel olgu üzerine inşaa eder ve kendi bütüncüllüğüne uygun olarak şekillendirir. Bir kadının evin hayvanlarıyla ilgilenmesini hayvancılık, yün eğirip elde ettiği yünden elbise dokumasını terzilik ve benzeri zanaat alanı, savaşlarda yaralananların yarasını sarmayı tıp ve doktorluk v.b gibi tanımlamalar vakıayı doğru tespitten uzaklaşmaya sebebiyet verecektir.

Dünya küreselleştikçe dünyayı küreselleştirenlerin değerleri de küreselleşiyor. Batıda aydınlanma ile başlayan, hayatı yeniden anlamlandırma mücadelesi, bugün artık had safhaya varmış ve tekrar yeni bir aşamanın önünde durmuştur. Artık bundan sonra insanlık –özelde de Müslümanlar- küresel dünyanın egemenlerine ve onların değer yargılarına ya teslimiyetlerini ilan edecekler veya hayatı yeniden mutlak hakikat ölçüleri içerisinde –Kuran ve Sünnet temelli- inşaya girişecekler.

Bu inşa süreci, bedeli ağır ve faturası kabarık bir süreçtir. Bu ağır bedeli ve kabarık faturayı göze almak, akide ve amel donanımı zayıf, kolaycılığı esas almış ve ilkeleştirmiş, zihnini modernizmin misyonerlerinin yoğun propagandasından kurtaramamış ve daha vahimi modernizme karşı ağır bir aşağılık kompleksine kapılmış tiplerin yapabileceği bir iş değildir.

Bundan böyle küresel dünyanın egemenleri, bütün insanlığın kendi değerlerine akış sürecinin önünde ki tek engelin, hayatı yeniden Kuran ve Sünnet temelli inşaya girişecek Müslümanlar olduğunu gayet iyi biliyorlar. Farkında oldukları bu durumu ortadan kaldırmanın yolunun da topyekun imha olmayacağının bilincindeler. Söz konusu sürecin tamamlanmasında esas yöntemin, asırlar boyunca deneyimini kazandıkları dönüştürme ve başkalaştırma, diğer bir deyişle seküler rasyonalite ve moderniteden geçtiğini pekala biliyorlar.

İslam' a yönelik Batı kökenli eleştiriler özellikle son iki asır boyunca durmadan artmış ve her geçen gün daha sistemli ve daha kapsamlı bir hal almıştır. Bu eleştirilerin kahir ekseriyetini ön kabullü ve art niyetli eleştirilerin oluşturması; ayrıca cehalet üzere inşaa edilmiş olması, bu tür çalışmaların İslam' a yönelik düşmanca saldırıların bir kolu olduğunu ortaya koymaktadır.

Söz konusu saldırılar karşısında İslam dünyasından şu ya da bu şekilde, savunma amaçlı cevaplar verilmeye çalışılmış ve bu durum halen de devam etmektedir. Batı kaynaklı eleştiriler, bilahere Batı'nın İslam dünyası içerisindeki uzantılarınca üstlenilmiş ve durum daha da karışmıştır.

İslam'a yönelik eleştirilerde her zaman baş köşeyi alan mevzular içerisinde 'kadın' mevzuu ayrıcalıklı bir yere sahiptir. İslam' ın kadına dönük yaklaşımları ve bu yaklaşımların üzerine bina edilen uygulamaları iki asır boyunca modernizmin saldırılarına maruz kalırken, müslümanlar bu saldırılar karşısında çeşitli savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir

Varlık Problemi Olarak Kadın

Batıda modern sürecin başlamasıyla beraber, dogmatik dönemin varlık -ontolojik- meseleleri de yeni bir tartışma sürecine girdi. En temel anlamda, varlık - Allah'ın varlığı ve nasıllığından kainat içerisindeki pek çok olguya varıncaya dek- yeniden ele alındı ve yeni sürece uygun olarak yeniden anlamlandırılıp konumlandırıldı.

Kaçınılmaz tartışma alanlarından birisi de hiç şüphesiz kadındır. İnsan soyunun yarısını oluşturan bu olgu, vahiy bilincinden uzaklaşan tüm toplumlarda hep "karşı cins" olarak algılandı ve sürekli varoluş problemlerinin başında yer aldı. Genel anlamda cahiliye için o, vahyin muhatap ve kulluk ile sorumlu konumundan ziyade, erkek karşısındaki konumuyla önem arz etti.
Haddizatında vahiy, kadın için bir konum biçmiştir. Bu konum, kadının varlık alanındaki yeri ve değeri değil kulluk alanındaki yeri ve değeridir. Aynen erkek için biçilen konum gibi. Vahiy, hayat içerisinde erkeğe nasıl bir rol belirlemişse kadına da bir rol belirler. Her ikisinden de kendi rollerini kuşanmalarını ve onu en iyi -en muttaki- biçimde gerçekleştirilmelerini ister: "Biz sizi bir erkekle kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız en muttaki (Allah'tan sakınan) olanınızdır."(1)
Vahiy onların yaratılış orijinli konumlarını ifade ederken dikkatlerini kendilerini yaratan Allah'ın kudretine çeker: "Ey insanlar, sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar yaratan Rabbinizden korkun."(2)

Yine vahiy, onların - kadın ve erkeğin - hayat içerisindeki konumlarına işaret ederken esas ilgi alanların bu konum olması gerektiğini vurgular: "Onlar sizin için bir elbise, sizde onlar için bir elbisesiniz."(3)

H.z. Peygamber (as) ile başlayan vahyin yeni inkişaf süreci insanı tekrar asli rolüne döndürdü. Hem kadın ve hem de erkek için belirlenmiş konumlar tahsis edildi. Meselenin varlık açısından bir üstünlük değil ve fakat kulluk açısından bir konumlandırma olduğu apaçık bir şekilde vurgulandı.

H.z. Peygamber (as)'dan sonra uzun yüzyıllar boyunca İslam toplumunda kadın erkek ilişkileri varoluşsal probleme dönüşmeden devam etti.(4) Öte yandan çok geniş bir kitleye bir anda yayılan İslam da çok çeşitli hurafelerin taarruzuna maruz kaldı. Buna rağmen sahih kaynaklarını - Kuran ve sahih sünnet – kaybetmemenin avantajı olarak, Müslümanlar hiçbir zaman kadın erkek ilişkilerini toplumsal buhrana dönüştürmeden sürdürmeyi başardı. Bununla beraber Müslümanlar arasında da özellikle selim aklın bir tarafa bırakıldığı kesimlerde geçmişten gelen hurafe tortuları varlığını ve etkisini bir anlayış olarak ortaya çıkarmıştır. Ortaya çıkan bu anlayışlar bile İslam toplumunda pratik toplumsal problemleri doğurmamıştır. Çoğu zaman söz konusu anlayışlar için kitap ve sünnet kaynaklı deliller öne çıkarılmış olsa da, bu iki kaynağın asıl hedeflediği yön olan pratik hayat içerisinde ki konumlandırma yani kulluk olgusu her daim baskın çıkmış ve İslam toplumlarında Batı da ki gibi gerek skolastik ve dogmatik dönemlerde ve gerekse modern zamanlarda ortaya çıkan problemler baş göstermemiştir.

Batıda süreç klasik zamanları aşıp modern zamana evrildiğinde de durum değişmedi. Kadın-erkek ilişkileri için biçilen rol, batı toplumlarında sosyal bir problem olarak varlığını devam ettirdi. Geçmiş dönemlerde klasik Batıda yaşanılan varoluşsal sorun kadını, ‘erkeğin karşısında' yok mertebesine indirirken modern batıda kadını yine ‘erkeğin karşısında' konumlandırdı ve çatışma içerisine sürükledi.

Son iki yüzyılını Batı karşısında sürekli gerilemeyle geçiren İslam dünyası, direnmek için modern olmaktan başka bir yol göremeyince aynı handikapla karşı karşıya kaldı. Uzun süreli eğitimsizliğin getirdiği cehalet, bu handikabı daha da kolaylaştırdı. Bu karanlık içerisinde ışığını yitiren Müslüman aydın, modernizmin ezici baskısı altında daha fazla direnemedi. Gün geldi bu baskı onda aşağılık kompleksine dönüştü. Batıda ‘aydınlanma' sürecinde yaşanılan tahrifata uğramış dini kaynaklara saldırı ve reddetme mantığı, İslam âleminde de olmamış şeyler olmuş gibi varsayılacak şekilde bir saldırı ve reddetme mantığı biçiminde ortaya çıktı. Bu saldırının temel meselesi şüphesiz "kadın" oldu.

Müslüman Kadının Toplumsallaşması/Sosyalleşmesi(!)

Şüphesiz İslam, bir din olarak toplumsal yaşamı zorunlu kılar. İslam'ın pratiğe uygulanırlığı da bu zorunluluğun yansımasıdır.

Toplumsal yaşam, insan unsurunun tümünü kuşatan bir olgudur. Yaşlısı genci, çocuğu, kadını-erkeği ile gerçekleşen reel bir olgu. İslam kendini bu reel olgu üzerine inşaa eder ve kendi bütüncüllüğüne uygun olarak şekillendirir. İslam harici unsurlar da -dinler, ideolojiler- kendi varlıklarını bu zeminde gerçekleştirmek ister ve bu isteği doğrultusunda toplumsal hayatı şekillendirmeye çalışır.

Bununla birlikte, toplumsal hayat tek boyutlu bir tanımla ifade edilecek bir olgu olmadığı gibi her din ve ideolojinin, kendi ekseni etrafında dillendirdiği ve şekillendirdiği pratik bir durumdur. Birisinin toplumsal hayatın alanı olarak kabul ettiğini, bir başkası kabul etmeyebiliyor.

Günümüzde sıklıkla dile getirilen toplumsal hayat ve toplumsallaşmanın da, dar bir mantıkla ele alındığını ve toplumsallaşmayı ‘kamusal' alanda yer edinme şeklinde değerlendirildiğini belirtmek gerekir. Esasen 'Müslüman kadının toplumsallaşması' meselesinin temelinde yatan sıkıntı da, bu, dar ve kısır mantıkta olsa gerek. Zira Müslüman kadının toplumsallaşmasını-sosyalleşmesini isteyen/dile getiren kesimlerin İslam'ın ilk dönemlerinde kadını anlatırken verdiği örneklerin -bir iki istisna dışında- hepsini, kamusal alana yönelik örnekler oluşturmakta. Ev hayatını, toplumsal hayatın dışındaymış gibi algılayan bir mantalite, tabiidirki İslam'ın hayat içerisinde, kadına ve erkeğe yüklediği rolleri algılamakta da zorluk çekecektir.

Öte yandan Hz. Peygamber (a.s) ve Hulefa-i Raşidin döneminde yaşayan kadının toplumsallaşmasıyla alakalı değerlendirmeler, günümüz toplumlarının kompleks yapısını anlatmak için kullanılan dil ile aktarılmaktadır. Oysa böyle bir yaklaşım tarzı ve kullanılan dil, sosyolojik değerlendirmelerde ciddi problemlere yol açmakta ve vakıayı doğru tanımlamaktan bizleri uzaklaştırmaktadır. Söz gelimi; bir kadının evin hayvanlarıyla ilgilenmesini hayvancılık, yün eğirip elde ettiği yünden elbise dokumasını terzilik ve benzeri zanaat alanı, savaşlarda yaralananların yarasını sarmayı tıp ve doktorluk v.b gibi tanımlamalar vakıayı doğru tespitten uzaklaşmaya sebebiyet verecektir.

Yine bu tür değerlendirmelerde sıkça yapılan bir başka hatalı yaklaşım biçimi de şahısların ve olayların genellenmesidir. Verilen birkaç örnek, sanki tüm toplumu kuşatan bir durummuş gibi değerlendirilmekte, istisnai birkaç olay, bütün toplumun yapıp ede geldiği bir şeymiş gibi sunulmaktadır. Ayrıca, Hz. Peygamber dönemi uygulamalarının bizim için delillik ettiği bir gerçektir. Oysa biz bilmekteyiz ki din, risaletin başında, toptan ve bir kerede gelmemiş, özellikle toplumsal şekillendirme, tedricilik esası üzerine inşa edilmiştir. Bundan dolayı, Hz. Peygamber (a.s) dönemi olaylarını ele alırken, ne zaman ve hangi bağlamda gerçekleştiğini dikkate almak zorundayız. Söz gelimi kadın-erkek ilişkileri çerçevesinde meydana gelen hadise, tesettür emrinden önce mi yoksa sonra mı gerçekleşmiş diye dikkate alırız.

 Hz. Peygamber (a.s) ve Hulefa-i Raşidin döneminden sonraki, uzun saltanat yılları boyunca, kadının konumunun, hep olumsuzlaştığı ve toplumsal yapıdan soyutlandığı şeklindeki değerlendirmeler Müslüman kadının toplumsal hayata katılımını isteyen kesimlerce(!) sıklıkla dile getirilmiştir. Halbuki bilinen ve mutlak kabul gören bir durum olarak bu dönem; Emevi, Abbasi, Endülüs Emevi, Selçuklu, Memlüklü, Osmanlı v.s gibi medeniyet olgularının, İslam toplumları için en üst mertebeye ulaştığı dönemdir.(5)

Ve yine İslam toplumlarının üzerinden geçen bu uzun asırlar boyunca, kadının toplumsallaşmasının, hem birey ve hem de kurumsal nitelikli (vakıf v.s) pratiklerinin ve imkanlarının Hz. Peygamber (a.s.) ve sonraki dönemlerde sayılamayacak kadar bolca örneğini görebiliriz

 ----------------------------------------------------------------
 
Dipnotlar

1-49/ Hucurat,13 2- 4/ Nisa, 1 3- 2/ Bakara, 187 4- Bu yargı, mutlak problemsizlik anlamında ifade edilmiyor. Tabii ki yaşanılan pek çok pratik problem söz konusu. 5- Bu ifade, bu dönemi mutlak olumlu görme şeklinde amaç gütmemekle beraber, bir medeniyet olgusunun gerçekleşmesinde, toplumun yarısını oluşturan kadınları bertaraf etmenin imkansızlığını dile getirmek için kullanılmıştır.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]