* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Annelik Şerefi  (Okunma sayısı 883 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

anadolu

  • Ziyaretçi
Annelik Şerefi
« : Ağustos 16, 2017, 03:40:23 ÖS »
Annelik Şerefi

Şunu bilelim ki; kaynağını ve ilhamını İslâm’dan almayan her şey noksandır, hatalıdır ve ne kadar albenili bir görünüşte olsa da defoludur ve insan fıtratına uygun değildir. Çünkü insanı yaratan ve onu en iyi bilen Allahû Teâla (cc) onun fıtratına en uygun bir hayat nizamı olarak İslâm’ı göndermiştir. Anne, insan neslinin bekasıdır. Anne; Allah yolunda Allah için adamak ve adanmaktır. Allahû Teâla buyuruyor: “Hani, İmran’ın karısı, ‘Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin’ demişti. Onu doğurunca, ‘Rabbim!’ dedi, ‘Onu kız doğurdum.’ Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.” (Âl-i İmran Sûresi/ 35-36) Anne, kalblerin tabibidir. Anne, en güzel ve en kaabiliyetli bir doktordur. Hangi doktor dindirebilir bir evladın kalp ağrılarını, gönül sancılarını... Anne gözleri ile teşhisi koyar, yüreği ve bakışları ile tedavi eder. İrfan ehlinin ifadesiyle! “Anne başa taç imiş, her derde ilaç imiş, bir evlat pir olsa da anneye muhtaç imiş!”
 
ANNELİK; şan ve şereftir. Anneliği reddetmek, insanlığı reddetmektir. Annesizlik fikri bize değil, Batı’ya aittir. Batı, yarına annesiz uyanmak istiyor. Evsizliğin ve annesizliğin kaynağı İslâm değil, Batı’dır. Şunu bilelim ki; kaynağını ve ilhamını İslâm’dan almayan her şey noksandır, hatalıdır ve ne kadar albenili bir görünüşte olsa da defoludur ve insan fıtratına uygun değildir. Çünkü insanı yaratan ve onu en iyi bilen Allahû Teâla, onun fıtratına en uygun bir hayat nizamı olarak İslâm’ı göndermiştir. İslâm’dan uzaklaşan, insandan uzaklaşır, fıtrattan ve hayattan uzaklaşır. Bu yüzden toplum hangi rüzgâra kapılırsa kapılsın, zaman hangi ruha sahip olursa olsun Müslüman insan için esen tek rüzgâr, İslâmî prensiplerin rüzgârıdır. Hayata hep bu pencereden bakmalı ve hâdiseleri bu filtreden geçirmelidir. Müslüman bu değerlendirme idrâkine ulaşabilmek için donanımlı, araştırıcı, kendini bilen bir gayret içinde olmalıdır.

Anne; insan neslidir, insan neslinin bekasıdır. Anne; Allah yolunda Allah için adamak ve adanmaktır. Allahû Teâla buyuruyor: “Hani, İmran’ın karısı, ‘Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.

Onu doğurunca, ‘Rabbim!’ dedi, ‘Onu kız doğurdum.’ -Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.”(1)

Dikkat edilirse, İmran’ın karısının kaygısı, anneliğin yedirmek, içirmek, giydirmek olmadığını bize öğretiyor. Annenin kaygısı bebeğini maddi açıdan korumak değil, manevi açıdan şeytandan, günahlardan, ayağını kaydırabilecek her ortamdan, her sözden, her bakıştan korumaktır. Anne, içinde yaşadığı zamanın ve zeminin saptırıcılarını iyi bilendir. Anne olmak, sadece doğurmak değildir, bebeğini kalbine yerleştirmek ve çocuğa karşı karşılıksız sevgi beslemek ve onun için emek vermektir.

Anne, Allahû Teâla’nın emanetidir. Anne, Allah’ın Kitab-ı Kerim’inin suresine isim olmuştur; Hz.Meryem’dir. Anne, cenneti erkekle paylaşandır; Hz. Havva’dır.

Anne; Peygamber değil, peygamber doğurandır. Anne, peygamberin alnından öptüğü kız çocuğudur; Hz. Fatıma’dır. Anne, erkeklere dinini öğreten öğretmendir; Hz. Aişe’dir. Anne, zalim, diktatör ve sahte ilahlara haddini bildirendir; Hz. Asiye’dir.

Anne, ticarette harama bulaşmadan erkeklerle boy ölçüşen ve hatta onları aşandır. Anne, sadakat ve vefadır; Hz. Hatice’dir. Anne; zalim putperestlere direnip, şehadeti onursuzluğa yeğleyendir; Hz. Sümeyye’dir. Anne; en katı insanların karşısında bir çınar gibi diklenip Rabbiyle ahdini ilân edendir. Anne; eştir, hayat arkadaşıdır. Anne; sığınılan duadır, limandır. Anne; zarafettir, güzelliktir. Anne; misafirdir, misafir ağırlayandır. Anne; hayat arkadaşı düştüğünde yalnız bırakıp gitmeyendir. Anne; mahkeme-i vicdandır. Anne; meveddet ve muhabbettir. Anne; hem harem ve hem de muhteremdir. Rabbimiz bizi uyarıyor:

 “Rabbin ondan başkasına ibâdet etmemenizi ve anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama onlara güzel söz söyle; onlara rahmet ve şefkat dolu tevazu kanadını ger. Onlara alçak gönüllü ve şefkatli davran ve onlar hakkında dua edip şöyle de: Ey Rabbim, bunlar küçükken beni nasıl yetiştirip büyüttülerse, sen de onlara merhamet et, acı.”(2)

“Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun (memeden) ayrılması da iki yıl içinde olmuştur onun için biz insana bana ve ana baba şükret, dönüş banadır diye öğüt verdik.”(3)

Anne; hürmettir. Anne, merhamettir. Hürmetin ve merhametin olmadığı yerde anneliğe ihanet edilmiştir. Anne olmak için cennetli olmak gerekir. Çünkü ilk annemiz Havva cennetten gelmişti. Annelik, Dünya sancısından cennet müjdesi doğurmaktır. Annelik, ayrılık ateşlerinde gül bahçeleri bulmaktır.

Anne; şefkatin mayası, hayatın hayâsıdır. Anne, doğum sancılarını dayanılır kılan merhamet râyihasıdır.

Anne, arzdan cennete yükselen yağmur duasıdır. Anne, gurbet yalnızlığını yüreğinde demleyen şefkat kahramanıdır. Anne, ateşin göğsünde serinlik bulan İbrahim’in aynasıdır.

Anne, ümidi ve aşkı düştüğü yerden kaldıran hicret tablosudur. Anne, sancılı vedaların, ümitli duaların kadifeleşen fısıltısıdır. Anne, ölü kalpleri dirilten, çorak toprağa can veren, şuursuz tepeleri konuşturan sabrın usaresidir.

Anne, insanın dünya kuyusundan çıkabileceğini müjdeleyen Yusuf rüyasıdır. Anne, cennetli olduğumuzu belgeleyen haberlerin tebessümlü imzasıdır.

Anne, itirafının eşiğinde bekleyen vicdan çağrısıdır. Anne, ,”itiraf eden kurtulur” mektubunun ince imlâsıdır.

Anne, çığlığının hiç susmayan dudağıdır. Anne, çağrısını gönüllerimize sokan ümit çerağıdır.

Anne; insanlığın ümit adası, cenneti yere indiren yağmurun duasıdır.

Anne, ruhlarımızın bahar edasıdır. Anne, hüznümüzü cennete ilikleyen tövbe sedâsıdır.

Anne; aile mektebinin ilk muallimidir. Anne; ders ve medresedir. Said Nursî (rh.a.) der ki:

 “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sar-sılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hük-münde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum.”(4)

Annelik, bir gönül ve mânâ şiiridir. Toplumu ihyâ edip âbâd eden de ve tersine imha edip berbâd eden de yine annedir. Annelik; dünyaya çocuk getirmek değil, cennete çiçek yetiştirmektir.

Annelik, ilâhî duyguların kendisini beslediği, mânevî hazlarla dopdolu ve sahibine tarifsiz lâhûtî duygular yaşatan bir hakikattir.

Anne; yorgunluk değil, olgunluktur. Annelik, bir mânâda kadının kemâle ermesi, fizikî, zihnî ve hissî değişimin kendini bulması, olgunlaşmasıdır. Annelik, Hazret-i Havva’da sübût eden, Meryem annemiz ile sabır ve metânet libâsına bürünen, Âsiye annenin merhamet kucağında bir Mûsa büyüten, sonra Hacer annemiz ile tevekkül imtihanını geçen ve İbrahimî meşaleyi sıcak çöl kumları arasında neşv ü nemâ bulduran zemzem berraklığında ve kıymetinde bir duygudur. Sonra Hatice Annemiz ile feraset ve fedâkârlığın sembolü olan mübarek bir pâyedir.

Anne; medine ve medeniyettir. Anneler, medeniyetin de annesidir. Nice kahramanların, nice yiğit evlâtların ve nice vâlide sultanların da beşiği, mektebidir. Gönül dünyasını peygamber sevdâsı ile yeşerten anneler, emzirdikleri yavrularına sadece fizikî gıdalar değil; belki ondan ziyade mâneviyat, sevgi, merhamet ve şefkat gıdasını verirler.

Anne; maddi ve manevi zenginliktir. Annelik, en büyük fedakârlıktır. Bir tohumun filizlenişi gibi, rahmine düşüp büyüyen yavrusunu her türlü dış tesirden koruyan anne, o daha küçücük bir parça iken yavrusunu en özel koruma altına alır. Rabbinin kendisine verdiği muazzam duygularla her türlü acı ve ıztırap ona hafif gelir. En zor zamanlarda bile tahammülün en üst seviyesinde tuttuğu hisleriyle, “Bu da geçer ya hû!” der gibi, yavrusuna kol kanat gerer. Anne; hamlü tahammüldür.

Anne, evin bereketidir. Anne, toplumun kuvvetidir. Anne; yuvanın sahibi, merhamet pınarı, şefkat çağlayanıdır. Her bir yavrunun ümidi ve zor zamanların tesellî kaynağıdır. Anne kimlikte varlıktır, şahsiyette ağırlıktır, yaşamda güven ve güvenliktir. Annenin evladına verdiği güveni ordular veremez!

Anne, ailedir. Anne, sadece çocuklarının değil, evinin annesidir. İstikamet verendir. Aklını duygu ve merhamet potasında harmanlayıp sadece mantık çerçevesinde değil, içinde gönül olan, içinde kalp olan ve içinde insan olan bir zekânın sahibidir. Anne kocasının da bir mânâda koruyanıdır, kollayanıdır. Onun yükünü alandır. Ona şefkat duyandır. Anne; eşinin zor zamanında hep yanında olandır. Anne, sükûnettir. Anne; cinnet değil, cennettir.

Anne; ehl-i beytin/ev halkının muallimidir. Anne, sorandır, sorulandır. Anne, bazan sual, bazan da cevaptır. Her şey ona sorulur. Ondan öğrenilir. Onunla karar verilir. İstişare edilendir. Çocuk, gözlerini açmadan dünyaya annesinin karnında bile onun sesini duyar; onun hayatı ile birlikte bir hayat yaşar. Anne, dünyaya getirdiği yavrusu ile ayrılmaz bir bütün olur. Bu kendisinden çıkıp dünyaya gelen parça, hayat boyunca ondan hiçbir zaman kopmamıştır, ayrılmamıştır. Çocuk, hâlâ annesinin vücudunda, kalbinde kök salıp yaşamaya devam etmektedir. Bu yüzden bir insan hangi yaşta olursa olsun annesi için hep çocuktur.

“Anne başa taç imiş, her derde ilaç imiş, bir evlat pir olsa da, anneye muhtaç imiş!”

Anne, kalblerin tabibidir. Anne, en güzel ve en kaabiliyetli bir doktordur. Hangi doktor dindirebilir bir evladın kalp ağrılarını, gönül sancılarını... Anne gözleri ile teşhisi koyar, yüreği ve bakışları ile tedavi eder. Tahlil istemez, rapor istemez, röntgen istemez. Bakar ve iyileştirir. Anne sesi, seslerin en güzeli ve en tatlısıdır. “Yavrum!” diyen hangi ses, ondan daha güzel bir haz verebilir çocuğa… Hangi el ondan daha sıcak gelir insana… Annenin eli, efsunlu bir el gibi dokunur ve iyileştirir, âmâ gözleri açan el gibi… Sanki bir yed-i beyzâdır anne eli… İnsanın gönlünü ve yolunu aydınlatan… Annelik öyle güzel bir sıfattır ki, bizim anlayışımızda bir şeyin başı, faziletlisi olduğunu ifade etmek için yine “anne” kelimesi kullanılır. Mesela Kerîm kitabımız Kur’ân’a “kitapların anası” anlamında “Ümmü’l-Kitab”, (5) güzel Mekke şehrine, “şehirlerin anası” mânâsında “Ümmü’l-Kurâ” denilir. (6)

İslâm’da kadın inci, anne birincidir. Annelik, Rabbimizin yaratma fiilinin ve rahmet sıfatının doğrudan tecellî ettirdiği bir vasıftır. Bu, bir mânâda fizikî neticesi açık bir şekilde görülen ilâhî bir yaratmadır. Bu da anneliğin mübârekliğini, yüceliğini ortaya koyan ayırt edici bir hâldir. Bir kadın, dünya şartlarında aklı ve zekâsı ile istediği kariyere ulaşabilir. Fizikî şartların elverdiği şekilde toplumda bir yerlere gelebilir. Fakat bunların hiçbirisi kadına annelik kariyerinin verdiği değeri, ulvîliği veremez. Çünkü o annelik kariyeri, ilâhî bir tasarruf neticesinde Allâh’ın bir ikramı olarak tecellî eder. En hoyrat, en acımasız insanların vicdanında bile annelerin yeri bir başkadır. Her kadın, bir anne adayı olmakla bu pâyeye lâyık görülerek yaratılmıştır. O yüzden fıtratı bozmadan, anneliği hafife almadan ve tabiî duygularımızı yokluğa mahkûm etmeden, her şeyden önce hayat plânımızı yaparken “annelik kariyerimiz” bütün plânlarımızın başında gelmelidir.

Netice olarak, annelik gibi güzel bir duyguyu tatmış, yaşamış büyüklere düşen en önemli vazife; genç kızlarımızı bu güzel duyguya hazırlamaktır. Popüler hayatın gel-geç heveslerinin derin girdaplarında kaybolmalarına izin vermeden, onları aslî vasıflarına ulaştıracak bir düşünceye kavuşturmaktır. İbn Hazm (rh.a.), Cevamiü’s-Sire adlı eserinde Asr-ı Saadette Hz. Aişe (rha)’dan başka 20 kadar hukukçu hanım sahabiden söz eder.  Hafsa annemiz Ümmü Seleme annemiz, Ümmü Habibe annemiz, Fatıma annemiz, Ümmü Şerik, Ümmü’d-Derda el-Kübra, Ümmü Seleme annemizin kızı Zeyneb, Ümmü Eymen, Ümmü Yusuf, Atike b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl, Ebu Bekir Efendimiz’in kızı Esma, Fatıma bint Kays (r. anhünne ecmein) gibi isimleri zikredebiliriz. (7)

Müslüman kadının sanatta, ilimde, eğitimde yerinin olmadığının iddia edilmesi üzerine araştırmalar yapan  son zamanların hadis alimlerinden Dr. Muhammed Ekrem Nedvi Müslüman kadın alimler üzerine “en-Nisaü Muhaddisat Fi’l İslâm” isimli 40 ciltlik bir eser neşretmiştir.  İslâm tarihinde yetişmiş sekiz bin Müslüman hanım âlimi 40 ciltlik eserde kaydeden Dr. Nedvi elindekilerle birlikte bu hanım âlimlerin yetmiş beş cilde ulaşacağını ifade etmiştir.

Bu hanım âlimler medreselerde, saraylarda ve çeşitli eğitim merkezlerinde dersler veriyorlardı. İslâm dünyasının ilk dönemlerinde hiçbir cami ve medrese yoktur ki erkeklerin verdiği yerde hanımlar da dersler vermiş olmasın. Müslüman hanımların ders halkalarına kadınların yanı sıra erkekler de katılıyorlardı. Zeyneb binti el-Kemal’in derslerinde 400 erkek vardı. Bu katılanlar arasında bir çok İslâm âlimi de mevcuttu.

“ İmam Şafii, İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Buhari, İmam İbni Teymiyye, İmam Zehebi, İmam Suyuti ve benzeri birçok İslâm âliminin hanım hocaları vardı. Hem de bir iki bayan hocadan ders almadılar onlarca hanım şeyhlerden dersler aldılar. Müslim İbrahim Ferahidi, İmam Buhari ve İmam Müslim gibi birçok hadis imamının hocasıdır. 70 binden fazla hanımdan rivayette bulunmuştur. Hatip el Bağdadi, İmam Zehebi ve İbn-i Hacer El Askalani’nin hocalarının sayısı da 100’den fazladır. İbn-i Hacer, Şam’a gittiğinde Aişe binti Abdülhadi’den 80’den fazla hadis kitabı okumuştur.”

Şimdiye kadar hadis rivayet edilen hiçbir Hanım âlimden kizb (yalan) sadır olmamıştır. İmam Zehebi, birçok erkeğin yalana bulaştığını belirtirken hanım muhaddislerin hiçbirinden böyle bir şey görülmediğini ifade eder. Biba binti Abdussamed el-Herzamiyye el-Hereviyye’nin rivayet ettiği hadislerin senetleri çok kuvvetli olduğu için birçok İslâm âlimi ondan ders almak için yolculuk yapmıştır. O dönemde fıkıh, hadis, tefsir, sarf, nahiv, edebiyat, doğal ilimler  vb. her ilim dalında  meşhur olmuş hanım âlimler vardı.

Fıkıh âlimi olan kadınlar aynı zamanda fetva verme ehliyetine sahiptir. “Medine’de Aişe binti Abdurrahman, fetva veren çok meşhur hanım âlimlerdendi. Dönemin birçok fetva veren âlimi ona danışmadan fetva vermezdi. Ummu Derda yine bunlardan biridir. “Tuhfetu’l Fukaha” kitabının yazarı imam Alauddin Semerkandi’nin fakihe bir kızı vardı. Adı Fatıma idi. Bu hanım âlimden ders alan bir talebesi, onun “Tuhfetu’l Fukaha”sını “Bedaiu’l Sena’i” adıyla şerh eder. İmam Semerkandi daha sonra kızını, bu talebesi ile evlendirir. Bu talebe, günümüzün ünlü Hanefi âlimlerinden İmam el-Kesani’dir. İmam Kesani daha sonra eşi Fatıma ile Halep’e ders vermek için gider. İmam Kesani’nin talebeleri der ki, bazan hocamıza zor sorular sorardık ancak o bizden izin alıp evine giderdi. Evden döndükten sonra bize zor sorunun cevabını çok detaylı bir şekilde anlatırdı ve bu sıkça olurdu. Sonra anladık ki İmam Kesani bu soruların cevaplarını almak için eşi Fatıma’ya gidiyor ve ondan aldığı cevapları getirip bizimle paylaşıyordu.”

Yine İslâm âlimlerinden Hişam Ebu Urve, Fatıma binti Münzir’den ilim tedris etmiştir. Hişam Ebu Urve, İmam Ebu Hanife ve İmam Malik’in hocasıdır. İlk dönem İslâm âlimlerinin hayatı böyleydi. Annelerinden, eşlerinden, kız kardeşlerinden ya da diğer hanım âlimlerden ders almaktan hayâ etmiyorlar, hatta onlardan ders aldıkları için övünüyorlardı. Horasan ve Semerkant’ta hiçbir ev yoktu ki, fetva yayımlansın da o evin sahibinin âlim kızının ve hanımının izni olmadan yayınlansın. Düşünün fıkıh alanında bile âlimler, âlime eşleri ve kızlarına danışıyorlardı. Dönemin kadın âlimleri Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa, Beni Ümeyye gibi İslâm dünyasının önemli merkezlerinde dersler veriyorlar ve yüzlerce âlimi yetiştiriyorlardı.

Şeyha Umm el-Hayr Fatıma bint İbrahim ibn Mahmud el-Betaihiyye Şamlı bir hanım âlim çağının en büyük Buhari ravisi Hüseyin’den ders aldı. Daha sonra Buhari konusunda uzmanlaştı ve ünü her yere yayıldı. Birçok İslâm âlimi ondan ders almak için Şam’a gidiyordu. İmam Zehebi ve İmam Subki gibi birçok İslâm âlimi Fatıma binti İbrahim el-Betaihiyye’nin talebesidir. Bu hanım âlim, Hacc’a gittikten sonra Medine’yi ziyaret etti. Medine’de yaşayan İslâm âlimleri ondan ders almak istedi. Mağripli ünlü âlimlerden İbn-i Rüşeyd el Sebti ondan ders alanlar arasındadır. El Sebti, “Mile’l Ayba” adlı kitabında Fatıma’nın Mescidi Nebevi’de onlarca İslâm âlimine Buhari dersi verdiğini hatta bu dersleri Peygamberimizin (sav) kabrinin yanında verdiğini kaydeder. Rüşeyd, Fatıma’nın bazan Peygamberimizin kabrine dayanıp derslerini sürdürdüğünü açıklar. Rüşeyd Buhari dersleri bittikten sonra kendisinin ve ders halkasına katılan diğer âlimlerin Fatıma’dan icazet aldığını kaydeder. Düşünebiliyor musunuz, bir Hanım, Mescidi Nebevi’de âlimlere Buhari dersleri veriyor. Bugün camilerimizde âlimlere, hanımların ders verdiğini duydunuz mu?

Abdülmelik bin Mervan döneminde de Ummu Derda Mescid-i Aksa’da dersler veriyordu. O ders verdiği zaman Mescid-i Aksa dolup taşıyordu. Şam’daki el-Muzafari ve Beni Ümeyye (Emevi) camilerinde de Aişe bint Abdülhadi dersler veriyordu. İslâm âleminin en ünlü camilerinde hanımlar rahatlıkla dersler verebiliyorlardı.(8) Dikkat edilirse, İslâm toplumunda anneler muallimedirler. Âlimsiz ve Muallimesiz İslâm toplumu olmaz. Bu ümmet, bir anneler ümmetidir. Muallime anneler henüz tükenmedi. Bakınız asrımızda şu evladın itirafına: “Babama Kur’an’ı öğreten ve onu imam yapan hocası, annemdir. Bu nedenle her bayram babam annemin elini öper!” Demek ki, ümmete imamlar, önderler yetiştiren anneler hala vardır. Anne, örnekler ve önderler muallimesidir!

Anne adayı Müslüman genç kızlarımıza düşen vazife ise, vicdanî hislerini tahkim edecek ortamlarda bulunarak gönüllerini feyizle, rûhâniyetle dolduracak insanlarla muhâtap olmak ve kendilerini mânevî olarak besleyen işlerle meşgul olmaktır. Unutmayalım her bir kadın, dünyaya bir anne adayı olarak gelir. Ama her çocuk doğuran kadın, maalesef “anne” olamamakta, anneliğin gereklerini yerine getirememektedir. Öyleyse fıtratımızda olan bu meyli, hakikî anne olma vasfıyla taçlandırmak için; evlâtlarımızı iki dünyanın dert, tasa ve gamlarından kurtaracak bir vasıfta olmalıyız. Bu da doğuştan gelen engin merhameti; basîret ve eğitimle olgunlaştırmak ve Allâh’ın rızâsını kazanacak şekilde ziynetlendirmekle mümkündür. Annelik şereftir, ona sahip çıkanlar da şerefli olanlardır. Anneliğe düşmanlık, insanlığa düşmanlıktır. Kadınlık için annelik ve yuvasının hanımefendisi olmak en üstün meziyet iken, sosyal hayatta erkeklerle rekabete sokulan kadın, gitgide aileden uzaklaştırıldı. Anneliğe düşman hale getirildi. Çünkü; ferdiyetçi ve bencil yetiştirilen kimi kadınlar; çocuk doğurmayı, nefsani keyiflerine aykırı gördüler ve vücut yapılarının bozulmasına sebep saydılar. Böylece kürtaj kasaplığı revaç buldu. Calib-i dikkat bir tenakuzdur ki, Çoğu herkesten fazla et yiyen oburlar oldukları hâlde; İslâm’ın, fakir-fukaranın evine yılda bir kez olsun et girmesine vesile olan Kurban Bayramı’nı dillerine dolayanlar, bu ana rahminde çocuk katliamı karşısında seslerini çıkarmıyorlar, duyguları bile kıpırdamıyor. “Kürtaja evet, Kurban’a hayır” diyenler, insan kesmeye evet, hayvan kesmeye hayır diyorlar. Bunlar insanlardan değil, hayvanlardan yanadırlar. İnsan neslinin dostu değil, düşmanıdırlar. Annelik kadın için şereftir, anne olan kadın müşerreftir!

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1   Âl-i İmran Sûresi/ 35-36

2   İsra Sûresi/ 23-24

3   Lokman Suresi/14

4   Said Nursî, Lem’alar/24.Lem’a

5   Âl-i İmrân Sûresi/ 7

6   el-En’âm Sûresi/ 92

7   İbn Hazm, Cevamiü’s-sire, Sh: 223

8   en-Nisaü Muhaddisat Fi’l İslâm (Dr. Muhammed Ekrem Nedvî) Hindistan/ 2007


 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]