* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İslam ve Kadın  (Okunma sayısı 1106 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
İslam ve Kadın
« : Mart 16, 2020, 09:23:32 ÖS »
İslam ve Kadın

islam genel eşitlik anlayışına uygun olarak kadınla erkek arasında eşitliği esas almıştır. islam, insanı olduğu gibi görür. Kadına da erkeğe de insan olarak bakar. islam, toplumun oluşumu ve bütünleşmesinde, sevincinde ve üzüntüsünde kadın ve erkeğe adalet temelinde roller verir.

islam’da kadının insan olarak değerini ve erkekle eşit düzeydeki konumunu Kur’an’dan ve sünnetten hareketle ele almak ve anlamak en iyi yol olarak görülmektedir.

Denememizde eşitlik, adalet çerçevesinde anlaşılmalıdır. Genel anlamda eşitlik adalet demek değilse de biz burada adalet anlamında kullanmaya çalışmaktayız.

Burada kadın-erkek eşitliğinden bahsederken aynı zamanda paradoksal olarak kadın-erkek eşitsizliğinden de bahsediyoruz demektir. Zira kadınla erkek arasında birtakım farklılıklar olduğuna göre, bu farklılıkları da aynı çerçevede ele almak ve farklılıkların korunmasının da kadın-erkek eşitliği açısından önemli olduğunu düşünmek durumundayız.

Kur’an ve Kadın

Kur’an’ın insan olmak bakımından kadına yaklaşımı, erkeğe yaklaşımından farklı değildir. Bazı ayetler vererek konuyu ayrıntılarıyla ifade etmeye çalışabiliriz.

“Ey insanlar, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız takvaca üstün olanınızdır.” (Hucurat, 13)

Ayette yaratılışta kadın ve erkeğin eşit statüsünden bahsedilmekte ve zımnen millet ve kabileleri de kadın ve erkeğin eşit olarak birlikte oluşturduğundan söz edilmektedir.

“Rahman, Kur’an’ı öğretti. insanı yarattı ve ona beyanı öğretti.” (Rahmân, 1-4; Ayrıca bkz. Alak, 5)

Bu ayet, hem yaratılışta hem de Allah’tan öğrenme konusunda cinsiyet ayrımını çağrıştıracak hiçbir şey içermemektedir.

Şu ayetler de konuyu iyi anlamak bakımından son derece önemlidirler:

“Allah’ın ayetlerinden biri de, size kendi nefislerinizden (kendilerinizden veya cinsinizden) kendileriyle sükun bulacağınız (kendilerine cezbedileceğiniz) eşler yaratması ve aranıza sevgiyi ve şefkati yerleştirmesidir. Şüphesiz bunda düşünen insanlar için dersler vardır.” (Rum, 21)

Aşağıdaki ayet, kadın erkek eşitliği düzleminde yaratılışı ele almaktadır:

“insanı bir sudan yaratıp da onu nesep ve sıhr kılan O’dur. Senin Rabbin güç yetirendir.” (Furkan, 56)

Bu ayette nesebiyyet (soy veya doğum-ilişkisi) ve sıhriyetin (evlilik-ilişkisi) insanların birbirini tanıması için şart olduğunu anlayabilmekteyiz.

Ve şu ayetler de Kur’an’ın kadın erkek ayrımı yapmaksızın insanın yaratılışına dair yaklaşımını sergilemektedirler:

“Hani Rabbin meleklere ‘Ben çamurdan bir beşer yaratacağım; onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim vakit, onun için hemen secdeye kapanın’ demişti.” (Sad, 71-72)

Kur’an, ana konularını insana sunarken kadını erkeğin bir türü olarak mütalaa etmez. “Erkek ve kadın, kendilerine aynı veya eşit itibar verilmiş ve aynı veya eşit potansiyelle teçhiz edilmiş insan türünün iki kategorisidir. Kur’an, kadın olsun erkek olsun bütün insanları, inançlarını fiiliyata dökmeye teşvik eder ve bunun için onlara büyük bir vaatte bulunur.

Gerçekten de islam dini, gerek ontolojik düzlemde gerekse dinî sorumluluk, hukuki ehliyet, temel hak ve hürriyetler noktasında eşitliği savunur. islam, sosyal hayatta dil, renk, cinsiyet, ırk, servet, güç vs. farklılıklarını olduğu gibi onaylayıp meşrulaştırmakta, ancak onların istismar edilmesine, kötüye kullanılmasına, bir kısım insanların bir kısım insanlara karşı üstünlük kurmada vesile edinmelerine vs. karşı çıkmaktadır. Burada dinin, toplumsal uzlaşma ve entegrasyonu sağlamaya yönelik tedbir aldığı anlaşılmaktadır. (Okumuş, Ejder, “Toplumsal Eşitsizliklerin Meşruiyet Kazanmasında Din”. C.Ü. Sosyoloji Tartışmaları Dergisi. Sayı: 1, Eylül, 2003, ss. 58)

Şu ayet, islam’ın kadın ile erkeği, nasıl sosyal hayatta çalışma konusunda eşit olarak ele aldığını göstermektedir:
“ister erkek, ister kadın olsun, çalışanlardan hiç kimsenin çabasını (amele âmilin) boşa çıkarmam.” (Al-i imran, 195; Ayrıca bkz. Nahl, 97)

Ayetten anlamaktayız ki kadın ve erkek insanlıkta birleşmekte, erkekte insan olarak var olan bütün özellikler kadında da görülmekte ve kadın ve erkeğin çalışmada birbirinden üstünlüklerinin olmadığı belirtilmektedir.
Kadına Şiddet Uygulanması

Nisâ, 34. ayetin devamında kadının dövülmesini emreden bir anlam çıkarmada delil olarak getirilen ifadeler bulunmaktadır. Önce ayetin devamına bakalım, ardından gerçekte ne anlama geldiği üzerinde duralım:
Dürüst ve erdemli kadınlar, Allah’ın koruduğu (veya kendilerini korumasına karşılık) ğaybı (mahremiyeti) koruyan (ihanet etmeyen) sadık ve itaatkâr kadınlardır. Kötü niyetlerinden (şirretlik veya isyan etmelerinden) korktuğunuz kadınlara gelince, onlara öğüt verin, yataklarından ayrılın ve (bunlarla yola gelmezlerse ancak) dövün. Eğer bundan sonra size itaat ederlerse onları incitmekten kaçının. Çünkü Allah gerçekten yücedir, büyüktür.

Dikkat edilirse burada dövme en son aşamada, yani aile düzeni yıkılmakla karşı karşıya kalındığında ancak başvurulabilecek bir yöntem olarak zikredilmektedir. Kur’an’ın böyle bir durumda hedeflediği asıl şey, aileyi korumaktır. Nitekim bu ayetten hemen sonraki ayet bunu açıkça beyan etmektedir. Bu ayet (Nisâ, 35), evli çift arasında anlaşmazlık çıkmasından korkulması durumunda, erkek ve kadının ailelerinden birer hakem tayin edilmesini, iki tarafın da işi düzeltmesini istemeleri durumunda Allah’ın onları uzlaştıracağını belirtmektedir. Kur’an’ın fiilen ve öncelikle indirildiği toplumsal ve kültürel şartlarda kadına çok az bir değer verilmekteydi. Cahiliye döneminde kız çocukları diri diri toprağa gömülebiliyordu. Bu şartlar içinde ayet iniyor ve dövme olayını âdeta imkânsızlaştırıyor.

Dövmeyi son aşamada zikretmekle Kur’an, aslında kadını dövmeyin diyor. Esasen bu açıdan bakıldığında Kur’an’ın dövmeyi, fiilî gerçekliğe uygun olarak tasvir ettiği ve dövmeyi emretmediği anlaşılır. O halde ayet, dayak için bir izin değil, var olan aşırı uygulamalar için bir sınırlamadır. (Vedûd-Muhsin, Amine, Kur’an ve Kadın. Çev. N. Şişman. istanbul: Yöneliş Yayınları, 1997, 132) Kur’an anlamsal olarak açık bir metin olarak kabul edilirse, son tahlilde dövmenin olmadığı bir toplum tasarladığı anlaşılabilir. Nitekim Hz. Peygamber’in sünnetinde eşe vurma, kadını dövme diye bir şey yoktur. Peygamber yaşayan Kur’an ise, o halde Kur’an ayetlerini Peygamber’e göre anlamak durumundayız.

Sünnet ve Kadın

Kur’an’ı en iyi şekilde anlamış ve en güzel bir biçimde yaşamış bir insan olarak Hz. Peygamber, Müslümanların kadınlara yaklaşımında en güzel örnekliği ortaya koymuştur. O güzel insan o büyük Peygamber, bir hadisinde şöyle demektedir:

“Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır.”

Nitekim Hz. Muhammed, bu hadisinin gereğini, en iyi şekilde hayatında sergilemiş ve bize en güzel ailenin, en güzel kadın-erkek ilişkisinin nasıl olacağını en iyi şekilde göstermiştir.

Kadına kötü yaklaşımların tamamı, islam’a aykırıdır. Hz. Muhammed’in hayatı, kadına karşı sergilediği tutum ve tavır, Müslümanların kadına nasıl bakacakları konusunda en iyi modeldir.

Hz. Peygamber’in kadınlara hakaret ettiği, şiddet uyguladığı veya dövdüğü vaki olmamıştır. Hz. Aişe’nin verdiği bilgilere göre Rasulüllah, eşlerini katiyen dövmemiştir. (ibn Mâce, “Nikâh”, 51)

Kısaca Kur’an ve sünnet, bize kadının erkek karşısında kötü bir konumda olmadığını öğretmekte, erkeklerin kadına şiddet uygulamasını son tahlilde yasaklamakta, sevgiye dayalı aile ve toplum yapısı içinde erkeklerle kadınların yardımlaşmasını istemektedir. islam, kadın ve erkeğe cinsiyet temelinde değil, insanlık temelinde bakmaktadır. islam’a göre, kadın ve erkek eşittir ve birbirlerini tamamlayan varlıklardır. islam’ın anlayışında ne kadın kadın olduğu için ikinci sınıftır, ne de erkek erkek olduğu için birinci sınıftır.

Bu bakımdan Müslüman bir toplumda kadın, töre, gelenek, din vs. adına hiçbir surette şiddete, zulüm ve ölüme maruz bırakılamaz. insanların suçları varsa, onunla ilgilenecek olan hukuktur. islam adına veya başka bir şey adına kadına yapılan zulüm hiçbir şekilde meşru görülemez. Kadın toplumun inşasında temel rolü icra eder ve bu anlamda da statüsü çok yüksektir.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: İslam ve Kadın 1
« Yanıtla #1 : Temmuz 11, 2020, 06:44:01 ÖÖ »
İslamda Kdadın  1

 Kadının çilesi tarih boyunca hep cehaletten kaynaklanmıştır, dense yeridir.

Onu kumalığa hatta “gözden uzak gönülden ırak” konumuna iten sebep de cehaletten başkası değildir. Gerek Kur’an’da gerekse Hz. Peygamber’in uygulamalarında insana, özellikle de kadına karşı hassas ve özenli bir yaklaşım söz konusu iken, Müslüman toplumlarda kadının ikinci plana itilmesi anlaşılır gibi değildir. Peki, kadın kendi değerinin farkında mı? “Eş” denilerek hayatın her aşamasında erkeğe ortak durumda olduğunun bilincinde mi? Ya da bir bütünün iki bileşeninden biri, yani elmanın diğer yarısı…

Hal böyleyken kadın-erkek eşitliği ve eşitsizliği tartışmaları ne anlama gelmektedir.  Hem kadının ahlaki yaşamı ve giyim-kuşamı konusunda niye hep erkekler konuşur? Çünkü bizim kadına bakış açımızda sorunumuz var. Kadını ‘günah kutusu’ gören yaklaşımlar hiç de az değil maalesef…

Oysa İslam açısından kadın da erkek de özgün bir varlıktır. Hac esnasında birlikte tavaf edip birlikte namaz kılmaları bunun en güzel göstergesidir. Kur’an, insanın topraktan yaratıldığını söyler. Peki, toprak olmadan yaşamak mümkün mü? Ve insana saygının olmadığı bir yerde İslam’dan söz edilebilir mi?

 Alınıp-satılan bir meta olarak görüldüğü bir dünyada Kur’an’ın kadından bahsetmesi, hakkını-hukukunu belirlemesi ve sosyal hayatta onu erkeğe ortak etmesi kuşkusuz büyük bir hadisedir. Lakin çok geçmeden hilafet saltanata dönüşünce köle ve cariyeden de söz edilir oldu ne yazık ki…

 İslam’ın kadına bakışı

 Günümüz Müslüman toplumlarında kadının ikinci plana itilmesinin kaynağı din değil, kültürel anlayıştır. Nitekim kadın ve erkek cinsi için ortak olarak “nas/insanlar, inananlar” kavramını kullanan Kur’an,  insanın yaratılışından aşama aşama bahseder ancak kadın ile erkeğin cinsiyet farklılığına herhangi bir üstünlük tanımaz: “Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, onun(özünden, maddesinden de) eşini var eden ve her ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun…”(Nisa,4/1).

 Bir kimsenin kendi cinsiyetini seçmesi söz konusu değildir. “Dilediğine kız, dilediğine erkek çocuk veren Allah’tır”(Şura 42/49). İslam Peygamberi, kadını ve erkeğiyle bütün insanlığın peygamberidir.  Kadınlardan da biat alındığı(Mümtehine,60/12) düşünüldüğünde; tarihte kadın ve erkeklerin oyu ile seçilen ilk başkan Hz. Muhammed’dir.*

Şu hususu da özellikle belirtmek gerekir ki; “Biz cahiliye devrinde kadınları adam yerine koymazdık” diyen Hz. Ömer’i, kadınlardan ilmi ve idari sahada hizmet talep edecek seviyeye yükselten güç, İslam’dan başkası değildir. Hz. Ömer gibi bir şahsiyetin, kadınlara danışması ve onlara idari görev vermesi anlamlı olduğu kadar, İslam’ın kadına bakışının da özetidir bir bakıma...** 

Bilindiği gibi Kur’an’ın emir ve prensiplerinde kadın-erkek ayırımı yapılmadığı gibi, kadınların dışında erkeklere tanınan herhangi bir ayrıcalıktan da söz edilmez:

“İster kadın, ister erkek olsun, Allah’a inanmış olarak kim hayırlı işler yapmışsa işte onlar cennete girecek ve orada onlara hesapsız rızık verilecektir”(Mümin,40/40).

Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği dinin bütün vecibelerine, hanımlar kendilerini muhatap saymakta en ufak bir tereddüt göstermemişlerdir. Bunun içindir ki Peygamber devrinde kadınlar, İslam davetine koşmuş, hicreti göze almış, savaşlarda yaralıların imdadına koşmuş, gerek vakit namazlarında gerekse Cuma ve Bayram namazlarına katılmış, Arafat’a çıkmış ve Kâbe’yi birlikte tavaf etmişler, bunun karşılığı olarak da birlikte ilahi övgünün muhatabı olmuşlardır:

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği emrederek kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı veriler. Allah’a ve peygamberine itaat ederler. İşte Allah bu kimseleri bağışlayacaktır.”(Tevbe,9/71)

Kur’an’ın aydınlığında kadın-erkek ilk Müslümanlar, emsalsiz bir adanmışlık örneği sergilediler. Hatta kadınların bir adım önde oldukları bile söylenebilir. Kocasından önce Müslüman olan kadınların varlığı bilinmektedir. İlahi davete ilk “evet” cevabını veren ve bütün varlığıyla ona sahip çıkmış Sümeyye Hanım’ın İslam uğruna şehit olması ise tarihi bir gerçeğin ifadesidir. Eğitim-öğretim faaliyetlerinde de kadınlar, erkeklerle âdete yarış halinde olmuşlardır.

Nitekim Ensar kadınları Hz. Peygamber’in huzuruna çıkıp: “Erkeklerden bize fırsat kalmıyor, bizler için ayrı bir gün ayırıp Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğretsen”  diye teklifte bulunur. Hz. Peygamber de gün ve yer tayin ederek eğitim-öğretim isteklerine bizzat karşılık vermiştir.

 Namus Bekçiliği Görevi

 İffet ve namus gibi değerlerin korunması nedense sadece kadından beklenir ve kadının bekçiliği de erkeğe bırakılır. Oysa kadının, bakılması haram olan şeylerden gözlerini sakındırması ve iffetini koruması emredilirken, aynı emir bir önceki ayette de erkeklere yöneltilir: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar…”(Nur,24/30-31).

DAYAK CENNETTEN Mİ ÇIKTI?

Ataerkil toplumlarda kadının dövülmesi, anlaşmazlıklarda sözüm ona çözüm yollarından biri olarak görülür. Erkek egemen karakterli bu davranış dini dayanaktan yoksundur. Erkeklerin, eşlerine karşı şiddete başvurmalarını onaylamak mümkün olmadığı gibi, böyle bir ahlaki düşkünlüğü Kur’an’la temellendirmeye kalkışmak da en hafifinden insafsızlıktır. Sevgili Peygamberimizin bu konudaki uygulamasına özellikle dikkat edilmelidir:

Resul-i Ekrem, eşlerini boşama konusunda serbest bırakacak derecede aile içi huzursuzluk yaşadığı dönemde bile eşine karşı en ufak bir şiddet eğilimi göstermemiş, eşini döven arkadaşlarını sitem ederek onları uyarmayı da ihmal etmemiştir: “Sizden biri hanımını dövecek, gece vakti de utanıp sıkılmadan onunla aynı yatağa girecek, öyle mi?”(Buhari-Tirmizi).   

Hiç şüphe yok ki; iyi bir aile yuvası işbirliğini gerektirir: Eşler arasındaki ilişkilerde de karşılıklı anlayış esastır. Aralarında daima merhamet, şefkat, istişare ve dayanışma ile ancak ‘iyilikte yarışmak’ söz konusudur.

 Kadına seçme ve seçilme hakkı İngiltere’de 1918’de; Türkiye’de ise 1930’da seçme, 1934’te de seçilme hakkı verildi.

 Hz. Ayşe validemiz ve Hz. Talha’nın kızı Ayşe ilmi konuda otorite kabul edilirdi. Şifa Ümmü’l-Müminin de Hz. Hafsa’ya yazı öğretmiş ve Hz. Ömer’e de fikir danışmanlığı yapmıştır.   

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]